Geride ‘Büyük Argo’ sözlüğü kaldı - Hasan Pulur

Hulki Altunç’un ölümünü sabah gazeteye gelince öğrendik...  Oysa dün gece hemen hemen televizyonların hepsinde haberleri dinlemiştik, onun ölümünü duymamıştık. Ya biz duymamıştık atlamıştık, ya da onlar “haber değeri” olmadığı için bültene almamışlardı.
Biz birinci ihtimalden yanayız, ama ikincisi de kuvvetle muhtemeldir.
Ne acı!
* * *
Hulki Altunç “sanatçı!” değil ki!
Ne sahneye, ya da ekrana çıkıp iki şarkı, üç göbekle, aşklarıyla, meşkleriyle, basılmasıyla, yakalanmasıyla “sanatçı” olmamıştı ki!
Hulki Altunç’la yüzyüze tanışmışlığımız yoktur, roman yazar, hikaye yazar, deneme yazar, resim yapardı, biz de olanaklarımız kadar onu izledik, bizden bir iki kuşak geriden gelmişti, profesyonel işi de reklamcılıktı, onun yazdığı reklam metinlerini hep överlerdi.
Ama bize göre onun en büyük yapıtı, geleceğe miras kalan “Büyük Argo Sözlüğü”dür. Türkçeyle ilgili herkesin bu sözlüğü, edinmesi gerekir. Çünkü argo bir dilin yaramaz çocuğudur, “argo” dile renk verir zevk verir.
* * *
Hulki Altunç, bu çorak alanda değeri bilinenlerdendi.
1976’da yayımlanan “Giderler Dönmeyenler“ ile 1977’de TDK Öykü Ödülü kazandı. Ardından “Kurtarılmış Haziran” (1977), “Ten ve Gölge” (1985), “Bir Yer Göstericinin Hayatı” (1989) ve “Güz Her Şeyi Bili” (1998) öykü kitapları geldi. “Bir Yer Göstericinin Hayatı” ile 1990 Yunus Nadi Öykü Ödülü’nü de kazandı. Sonrasında ilgisini şiire yöneltti. “Islıkla Tarihçe”, “Sır Katibi” (1989), “Adersim Aynalar” (1991), “Şarkılar” (1992), “İnsan Aşkların Külüdür” (1993) ve “Istıraplar Ansiklopedisi” (1994) şiir kitapları yayımlandı. “İnsan Aşklarının Külüdür” ile 1994 Halil Kocagöz; “Istıraplar Ansiklopedisi” ile 1995 Cemal Süreya Şiir ödülünü kazandı.
1981 tarihli “Bir Çağ Yangını” romanı ile edebiyatta ustalığını kanıtladı. Bu romanıyla Abdi İpekçi Ödülü’nü aldı. Ardından ikinci romanı “Son İki Eylül” geldi.
Son olarak, 2010’da “Sönmemiş Diziler”iyle hem Necatigil hem de Metin Altıok Şiir Ödüllerine değer görüşmüştü.
Edebiyatçı arkadaşı Refik Durbaş, onu şöyle anlattı.
“Dile çocukluğundan beri merakı vardı. Yaşamı boyunca sözcüklerin şifresini çözmeye çalıştı. Şiirleri, denemeleri, hikayeleri, romanları, resimleri ile bir hayli narin, imgelerle dolu bir dünya çizdi. Kendine özgü bir uslüp geliştirdiği öyküleri ve romanlarında, bir yandan anlattı geleneklerini günümüze doğru geliştirirken, bir yandan da öncü anlatım denemelerine girişti.
Yazdıklarını pek beğenmedi,  en beğendiği huyu da buydu. Uykunun düşmanı, kedilerin sadık dostu idi.
Bir konuşmamızda “Kuşları kokluyorum, çiçeklerin uçuşunu da izliyorum” demişti. Bundan sonra da kuşların kokusunda, çiçeklerin uçuşunda sürdürecek yaşamını...”(*)
* * *
Bir gazetenin başlığı şuydu:
“Türk edebiyatı bir ustasını kaybetti”
Doğru, bir “sanatçıyı” kaybetmedik, “sanatçı” sıfatı, unvanı, çoktan bazılarının eline geçmiş, pespayeliğin şemsiyesi olmuştu.
(*) 1. Temmuz 2011, Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget