DIŞ ilişkilerimizde ve dış politikamızda ara sıra öyle pırıltılı aydınlanış ve aydınlatışlar ortaya çıkıyor ki, insan ister istemez sevinip geleceğe daha güvenle bakmaya başlıyor. Son örnek, Kıbrıs görüşmeleri dolayısıyla sözü edilen “eşit statülü iki devlet temelinde çözüm” formülü oldu. Diplomasi bürokrasisinde kim bulup geliştirip Sayın Başbakan’ın söylemine sokmayı başardıysa eli dert görmesin.
O süreçte, varılmak istenen eşitliği anlatmak için tarafların niteliğini belirleyen terimin aynı olmasına özen gösterildi hep. Örneğin “Kıbrıs Türk tarafı ile Kıbrıs Rum tarafı” ya da “Kıbrıs Türk toplumu ile Kıbrıs Rum toplumu” gibi deyimler kullanıldı.
Temel neden, tarafların kendilerine verdikleri “devlet” statüsünün karşılıklı olarak kabul edilmemiş olmasıydı: Güney’in “Kıbrıs Cumhuriyeti” unvanını Kuzey’in KKTC’si tanımadığı gibi, iki taraf yine karşılıklı olarak bu sıfatları, kendi anlayışlarına göre “sahte, gayrimeşru, gasp edilmiş” saydılar. Öte yandan, “taraf” ve “toplum” gibi kavramlar da gerçeği ifade etmekten uzaktı; çünkü uluslararası arenada Güney, Türkiye ve KKTC dışında bütün dünyanın tanıdığı bir devletti, Kuzey’i ise Türkiye ve KKTC dışında hiçbir devlet “devlet” saymıyordu. Aslında, çözümsüzlüğün temel nedeni bu statü farkıydı.
Gerçek şu ki, eşitsizliği örtmek ya da telafi etmek için bulunan “eşit taraflarca ya da kurucu devletlerce oluşmuş çözüm” gibi laflar kuruluştaki sakatlığı gidermeye yetmemiştir. Sözcükler bir hukuk terimi olan “statü” kavramının yerini tutmadı. Adadaki iki devletin birbirini devlet olarak tanıması gerekiyor. Adada çözüm isteyen bütün devletlerin ve devletler-üstü kuruluşların da her şeyden önce yapmaları gereken, KKTC’yi devlet olarak tanıyıp Güney’deki devleti de aynı yola getirmektir. Bu yapılmadıkça, çözüm istemek, çözüme inanıldığını ilan etmek ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.
Eşit statülü bir çözüm formülü, ister müzakere sürecinin temeli ister varılacak çözümün niteliği olarak ileri sürülsün, sorunun özünü oluşturduğu için son derece önemli ve kritik bir kavram. Ankara diplomasisi, boş hedefler peşinde oyalanmak yerine bu noktada yoğunlaşmaya önem verse daha gerçekçi ve etkileyici olmaz mı?
Mümtaz Soysal/Cumhuriyet
Yorum Gönder