Aradan tam 400 sene geçti.
Ama bütün dünya 2011'de onun doğumunu kutluyor.
O; Türk dünyasının en büyük isimlerinden birisi...
Ve bir dünya gezgini.
Geride bıraktığı büyük Seyahatname'si; bütün insanlığın kültür hazinesinden sayılıyor.
Herhalde Evliya Çelebi'den söz ettiğimi anlamışsınızdır.
Bütün dünyanın kıymetini takdir ettiği bu kültür insanını bizler hemen hemen hiç tanımıyoruz.
DÖNEMİN AYDINI
Bizlere Seyahatnamesi ile muazzam bir kültür hazinesi bırakan Evliya Çelebi; saraya yakın bir ortamda yetişmiş ve çok iyi bir eğitim görmüştür. Başta din bilgileri olmak üzere; tarih, coğrafya ve müzik biliminde onun döneminin zirvesinde olduğunu anlıyoruz. Çünkü; genç Evliya Çelebi, 4. Murat gibi acımasız bir sultanı bile bilgisi ve hazır cevaplılığı ile kendisine bağlamasını bilmiştir. Müzik bilgisinin yanı sıra sesi de güzel olan Evliya Çelebi; dünyayı titreten padişah 4. Murad'ın huzurunda; onun yasak ettiği varsağı tarzındaki şu ağıdı da okumuştur:
Yola düşüp giden dilber
Musam eğlendi gelmedi
Yoksa yolda yol mu şaştı
Musam eğlendi gelmedi
Evliya Çelebi, padişahın yasağını delmesine karşın üstün espri yeteneği ile sultanın aferinini almayı başarmıştır.
GEZDİĞİ YERLER
1611'de doğan Evliya Çelebi; iyi yetiştirilmiş, zeki; nüktedan, hayatın tadını bilen bir İstanbul delikanlısıdır.Kendisi; dünyayı tanımayı çok istemektedir. Bu yüzden de seyyah (gezgin) olmaya karar verir. Kendisinin o renkli anlatımına göre; Evliya Çelebi 1630 yılında, rüyasında kendisini Ahi Çelebi Camii'nde bulur. Orada İslam dininin bütün uluları ile ve Paygamber Hz. Muhammet bulunmaktadır.
Kendisi Peygamber'in huzuruna vardığında 'Şefaat ya Resullulah!' diyeceği yerde yanlışlıkla 'Seyahat ya Resulullah!' der.
Peygamber de tebessüm ederek onun bu gezme isteğini kabul eder. Peygamberin işaretiyle gezgin olduğunu söyleyen Evliya Çelebi; devlete yakın olduğundan paşalarla, valilerle; ordu ile dolaşmaya başlar. Birçok savaşa da katılır ama o daha çok gözlemci durumundadır.
Zaten kendisi, dönemin insanları gibi sakal bırakmayan; tıraşlı, farklı bir tiptir.
Nereleri mi gezmiştir? Bütün Anadolu'yu şehir şehir hatta köy köy dolaşmış; buraların ilginç özelliklerini; konuşma biçimlerine varıncaya kadar tespit etmiştir.
Sonra, gezdiği şehirleri değil de ülkeleri yazalım: Kenya, Habeşistan, Sudan, Mısır, Filistin, Lübnan, İsrail, Suriye, Irak, Basra, bütün İran, Azerbaycan, Gürcistan, Dağıstan, Kırım, Lehistan, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk, Venedik, Sırbistan, Macaristan, Avusturya, Ukrayna...
Milyonlarca kilometrekarelik üç kıtada; onlarca yıl durmadan gezen ve bir çeşmenin kitabesini bile tespit edip bugünlere gelmesini sağlayan bir ulu gezgindir o.
İLLE DE İSLAMBOL
Evliya Çelebi'nin en ayrıntılı olarak anlattığı kent İstanbul'dur. İstanbul'a o sıralarda İslambol denmektedir. İstanbul onun zamanında yeryüzünün başkenti konumundadır. Ve bu yüzden pek çok milletten insanın omuz omuza dolaştığı çok kalabalık bir şehirdir. Bunu anlatırken diyor ki: İstanbul öyle bir muazzam şehirdir ki burada bir anda bin insan ölse; yine de insan denizinden omuz omuzu sökmez, öyle karışık bir yerdir.
Onun verdiği bilgilerle; dönemin sosyal, ticari ve siyasi hayatını canlı biçimde tanırız. Zaten büyük eseri Seyahatname'nin birinci cildi bu başkenti tanıtmaya ayrılmıştır.
Örneğin; meyhaneci esnafını ayrıntılı biçimde anlatırken; o dönemde İstanbul'da tam 1002 meyhane bulunduğunu da ortaya kor. Onun ayrıntılı biçimde anlattığı gibi; içki düşmanı gözüken padişah 4. Murat da neşelendiğinde 'Getürün çakırımı!' diyerek içmektedir. Çakırkeyf olmak işte o şarap kadehi anlamına gelen çakır'dan gelse gerektir.
PALAVRACI DEĞİL NÜKTEDAN
Evliya Çelebi; olayları anlatırken kimi zaman aşırıya kaçabilmektedir. Bu durum da onun verdiği bilgilerden şüphelenmeye yol açmıştır. Lakin ayrıntılı incelendiğinde; Evliya Çelebi'nin aktardığı bilgilerin doğru olduğu tespit edilmiştir.
Onun en dikkat çeken izlenimlerinden birisi de Erzurum'un soğuğunu anlattığı bölümdür.
Bakın neler yazıyor:
'Erzurumda kış öyle sert olur ki insanların dilinde darb-ı meseldir (atalarsözüdür). Ki, bir dervişe sormuşlar:
-Nereden gelirsin?
-Kar rahmetinden gelirim.
-O yer hangi diyardadır?
-Soğuktan, ere zulüm olan Erzurum'dur.
-Orada yaza rastladın mı hiç?
-Vallahi on bir ay yirmi dokuz gün orada kaldım, bütün halkı, yaz gelir dediler amma ben görmedim.'
Evliya Çelebi, Erzurum soğuğu üzerine oluşan söylentileri naklederken pek meşhur olan şu hikayeyi de verir:
'Hatta bir kere bir kedi, damdan dama atlarken havada donup kalır. Sekiz aydan sonra bahar gelince, hava ısınınca kedinin buzları çözülünce 'Mırnaaav!' deyip yere düşer.
400 SENE ÖNCEKİ TRABZON
Evliya Çelebi, Trabzon halkının 'paluk' dediği hamsiyi çok sevdiklerini anlatırken, paluk geldiği görülünce ağaçtan bir boru ile bunun duyurulduğunu; bunu duyan herkesin işini gücünü bıraktığını; camide namaz kılanların; hatta imam ile müezzinin bile ibadeti bırakıp 'Namaz bulunur ama hapsi bulunmaz' diyerek kıyıya koştuklarını anlatır. Evliya Çelebi; Trabzonluların hamsi sevgisini de şu türkü ile dile getiriyor:
Tarabozandır yerimüz
Akça tutmaz elimuz
Hapsi (hamsi) paluk olmasa
Niç'olurti halümüz?
Evliya Çelebi bununla kalmaz, hamsiden 40 çeşit yemek yapıldığını yazdıktan sonra onlardan birkaç tanesinin de tarifini verir.
Pek meşhur olan; Hezarfen Ahmet Çelebi'nin Galata kulesinden Üsküdar'daki Doğancılar Meydanı'na kadar uçmasını... Lagari Hasan Çelebi'nin kendi yaptığı fişek ile göğe çıkmasını... Bunun gibi yüzlerce ilginç olayı da Evliya Çelebi sayesinde öğreniyoruz.
VİYANA'DA
Evliya Çelebi 1665 yılında Viyana elçiliğine giden Kara Mehmet Paşa'nın heyetine dahil olmuştur. Şehre ulaştıklarında kendilerini karşılayan Avusturya heyetinden ilgili; Türk heyetine; 'Çesar (kral) hazreti azametiyle buyurdular ki...' diye hitap edince elçi Kara Mehmet Paşa onlara şöyle bağırır:
'Bire melun ve dinsiz! Bir daha senin ağzından 'Çesar azametiyle şöyle buyurdu!' lafını duymayayım; yoksa seni bir hançer kabzasıyla tepelerim. Azamet bir Allah'a mahsustur.'
Bunu duyan Avusturyalı görevlinin konuşmaya dermanı kalmaz, hayretler içinde donakalır.
Osmanlı'nın ululuğunu gösteren bunun gibi pekçok olayın dışında başka ayrıntılar da var Seyahatname'de. Bunlardan birisi de Evliya Çelebi'nin seyrettiği bir beyin ameliyatıdır. Kafatasına saplanan tüfenk kurşununun Avusturyalı cerrah tarafından nasıl çıkartıldığını ayrıntıları ile anlatır Evliya Çelebi.
Yaşadığı yüzyılın ilginç olaylarını, görüntülerini; geleneklerini, yaşam biçimlerini sanki bir film senaryosu yazıyormuş gibi bugünlere ulaştıran Evliya Çelebi'ye, bu aydın dedemize minnetimizi bir kez daha iletiyoruz.
Umarım ki Kültür Bakanlığı; Yapı Kredi Yayınları tarafından 10 cilt olarak Osmanlı şivesine göre yayımlanan bu büyük eseri günümüz Türkçesi'ne aktartır. O ulu kaynaktan sadece bizim gibi Osmanlıca'yı bilenler değil herkes faydalanabilmelidir.
Özlemle bekleyeceğiz.
Not: Bu yazıdaki çizimler ve anlatımlar; Prof. Şükrü Haluk Akalan'ın 'Seyyah-ı Alem Evliya Çelebi' isimli kitabından (Türk Dil Kurumu Yayınları) alınmıştır.
Rıza Zelyut/Güneş
Yorum Gönder