Oysa Deniz Feneri davası sadece “yüzyılın en büyük bağış skandalı” olmakla kalmıyor, Türkiye’nin adını dünya ülkelerinin gözünde kötüye çıkaran, Türk insanını “güvenilmez” yapan bir skandal olarak tarihe geçiyor. Bununla birlikte, diğer birçok davada gözle görülen, Batı ülkeleri tarafından “hukuksuzluk” olarak adlandırılan hukuki haksızlıklara, mahkumiyet gibi uzun tutuklamalara gösterilen tepkiler için “Yargı kararına saygı gösterilmeli” diyen siyasetçilerin, bürokratların Deniz Feneri olayında baştan beri yargıyı etkilemekten çekinmediği açıkça görülüyor.
‘İYİ İNSAN’ KİME DENİR?
Haydi bırakalım daha önce Alman Mahkemesi açıklamalarını yapıp bu isimleri verdiğinde Zahid Akman için “iyi çocuktur”diyerek kefil olmuş havaya girmelerini ve yargıyı önceden etkilemelerini (ki aynı söz 27 Nisan muhtıracısının başına iş açtı), hala tutuklamalardan sonra bile aynı hava sürüyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tutuklanan sanıklar için “Sahip çıkmam ama kötü insanlar diyemem” dedi.
Peki “iyi insanlar” diyebilir misiniz? Ya da “iyi insan”ın tarifi nedir, çocuklara nasıl öğretmek lazım? Fakirlere yardım diye toplanan, insanların cebinden çıkarıp verdiği, üstelik “din-inanç öne sürülerek alınmış” bağışları, kendi hesabına aktarıp gemiler bile alarak kullanan, aynı zamanda görevini kötüye kullanan, dürüst davranmayan kişilere ne demeli mesela?
RTÜK BAŞKANI’NA NE OLUYOR?
Bülent Arınç’tan sonra RTÜK Başkanı da sanki kendisinin bu konuda konuşması şartmış gibi Zahid Akman için konuşurken “haksızlığa uğradıklarını” söyledi. Üstelik bu konuşmalar başında oldukları kurumu da bağlıyor.. RTÜK Başkanı nereden bildi onların haksızlığa uğradığını, davadan karar çıktı mı? Yaptığı “yargı sürecinde, kurumu da alet ederek davayı etkilemek” değil midir? Birilerinin ona da “sen ne diyorsun arkadaş” uyarısı yapması gerekmez mi?
Özellikle kamu göreviyapanlar, hele de önemli kurumların başında bulunanlar bir dava sürecinde yargıyı etkileyecek açıklamalar yapamazlar, bu suçtur. Peki yaptırım nerede?
Ya Ceylan’ı öldüren ailenin cezası?
Hatay’da işsiz eşi tarafından terk edilen, henüz 21 yaşında ve bir çocuklu genç kadının “kaçmaya çalıştığı sırada” otogardan amcası tarafından sürüklenerek nasıl götürüldüğünü, 17 yaşındaki erkek kardeşine karnından ve göğsünden vurdurulup ölmesinin nasıl beklendiğini bütün ülke duydu.
Zavallı çocuk yaştaki kızcağız sürüklenirken bile gözü bebeğinde, öylesine hoyratça çekilip alınmış bebeği kucağından... Sanki kocası tarafından terk edilmek teselliyi değil de ölüm cezasını gerektiriyormuş gibi, sanki terk edilmesi ağır bir suçmuş gibi de vahşice öldürülmüş. Kim bilir onu kaçmaya zorlayacak ne tür bir şiddetle karşılaştı daha önce.. Belki de öldürüleceğini anladı, bir umut kaçabileceğini sandı.
BU NASIL YASA?
Ama efendim onu öldürenin 17 yaşında olması “aile tarafından planlanan” bu vahşetin bile hafif cezalarla karşılanmasını sağlayacak. Böyle yasa, böyle saçmalık nerede görülmüş? Ama nedense ben (ve biz) hala ne Kadın ve Aileden Sorumlu (ya da her ne isim ise) Bakan’ın veya hiçbir kadın örgütünün, vatandaşın, milletvekilinin tepkisini duymadım, duymadık.
İnanın artık midem bulanıyor, başım dönüyor bu “canavarlığa kayıtsızlık” haberlerini yazarken. Ya bu Meclis “kadın cinayetlerine ömür boyu ağırlaştırılmış hapis cezası” getirdiklerini ve uygulanana kadar takipçisi olacaklarını ilan etmeli, ya da gidip “ilan edene kadar” Meclis’in önünde oturma eylemi yapılmalı.
Buradan çağrıda bulunuyorum, eğer TBMM ve diğer kuruluşlar göre-vini yapmazsa oraya tek başıma gidip günlerce eylem yapacak ve bu duyarsızlığı dünyaya duyuracağım, yeter artık!
Bolluca ve K.Maraş’ta durum!
HAYTAP’tan Nesrin Hanım’-dan ve birçok okurumuzdan hayvanlarla ilgili bilgiler gelmeye devam ediyor. Bolluca ormanlarına belediyeler tarafından atılan hayvanların açlık ve susuzluktan ölmedikleri takdirde yine belediyeler veya bilinçsiz vatandaşlar tarafından zehirlendiği, kışın soğuktan donarak öldüğü veya onlara tecavüze varan işkenceler yapıldığı anlatılıyor.
Ne kadar utansak az değil mi? Bu rezilliğe rağmen bazı gönüllüler onları çok zor koşullarda yaşatmaya çalışıyormuş, Bunlar arasında Burhan Oskan, Mehmet Keskin, Şebnem Aslan ve Semra Önal’ın özel çabalarından söz ediliyor, iyi ki onlar varmış.
KAHRAMANMARAŞ’TA HAYVAN KATLİAMI!
HAYTAP’ın da desteğiyle Belediye ile görüşerek bir bakımevi kurulması için ikna etmişler, şimdi bunu hızlandırmaya çalışıyorlarmış. Artık belediyelerin bu konudan kaçmayacakları zaman geldi. Kahramanmaraş’tan yazan bir okurumuz ise üzüntüyle “Bizim şehrimizde sokakta canlı hayvan göremezsiniz, hepsi başarılı bir şekilde(!) itlaf ediliyor, bunun için kurulan birim aralıksız çalışıyor” diye yazmış.
Bu Belediye yaptığının insanlık dışı olduğunu, suç olduğunu bilmiyor mu acaba? Hangi partiden oldukları hiç fark etmez, ben orada yaşıyor olsam bunu yapan belediyeye asla oy vermezdim. Hayvanları koruyan, onların yaşama hakkına saygılı belediyeye de nerede ve hangi partiden olursa olsun (ki yazarken partilerine bakmıyorum bile yaptıkları önemli) kesin oyumu verirdim. Bundan sonra seçmene belediyelerin bu yönünü anlatacağız, isteyen belediye hemen tavır değiştirebiliyor, barınaklar açıp hayvanları korumaya-kısırlaştırmaya başlayabiliyor, Kahramanmaraş’tan haber bekliyorum.
Ruhat Mengi/Vatan
Yorum Gönder