Bir yakınım yaz başında “Feriye”de gittiği bir düğünü anlattı...
Bir film yönetmeni ya da senaryo yazarı olmadığıma yandım...
Bu mesleklerden birini yapıyor olsaydım; yükselen değerler ve yükselen burjuvazimizi yansıtan bu “zeitgeist düğünü” mutlaka perde/ekranlara taşırdım.
Baştan sona bir “afallama” duygusu yaşayan ve tanık olduklarını ertesi sabah bana ayrıntılarıyla aktarırken dahi gecenin “afallama” duygusunu yitirmediği anlaşılan yakınımın anlattıkları şöyle:
Düğün, akşam yedi suları bir “kokteylle” başlıyor…
Zengin düğünler malum artık illa “kokteyl+yemek” şeklinde tecelli ediyor ya…
Yeni zengin aile de, “içki servisine” hiçbir şekilde itibar etmemekle birlikte, gösterişte sınır koymadığı için, konukları meyve suyu ve çerez ikramı yapılan bir “kokteylle” karşılıyor.
Türban+pırlanta broş
Kadınların cümlesinin “tesettür tuvaletlerle” arzı endam ettiği davette; konuklar ayakta bir saat fındık, fıstık ve “şeftali suyuna” talim ediyorlar.
Bu arada “tesettür başlar”, göz kamaştırıyor!
Kaftanlar, uzun kollu tuvaletlerin şıklığını, tamamı berber elinden çıkan efeli “türban başları” tamamlıyor.
Türbanların yaka/omuzlara iliştirildiği yerde olmazsa olmaz biçimde, elmas ya da pırlanta broşlar göz alıyor.
İçkisiz kokteylin ardından misafirler, yalnız aile fertlerinin bulunduğu masalara geçiyorlar.
“Aile masaları”, sosyetik tüm düğün organizasyonlarında olduğu gibi, “konuklara verilen numara usulüyle” belirleniyor.
Masaların düzenleri de peri masalı gibi…
Organize örtü-peçetelerin estetiği; -içkisiz!- kristal ayaklı şarap bardakları ve beyaz düğün çiçekleriyle süslü mumluklar, gümüş kenarlı tabak altları ile tamamlanıyor.
Saat 20.30 sularında gelinle damat nihayet “ince saz” eşliğinde el sallayarak merdivenleri iniyorlar. Ve dört şahit eşliğinde nikâh kıyılıyor.
Havai fişekler eşliğinde ‘Kuran’
Nikâhın ardından birdenbire en üst perdeden “Kuran” okunmaya başlıyor…
45 dakika tam, üç hoca Kuran okuyor.
Neye uğradıklarını şaşıran civar tekneler.. deniz kıyısındaki restoran önüne yığılıyorlar. Teknelerdeki insanlar güverteye çıkıp, Boğaz sularında yankılanan bu ‘değişik’ düğünü izlemeye koyuluyor.
Kuran okunması bittikten sonra, “mantarlı sote, fesleğenli domates sos, Çerkes tavuğu gibi antrelerden oluşan zengin meze tabağı, ordövr, kuzu tandır, sebzeli Çin böreği, dereotlu pilav, dondurma, pasta ikramının yapıldığı” bir yemek mönüsü servis ediliyor.
Yemeğe denizden, yarım saat süren havai fişek gösterileri eşlik ediyor.
Gelinle damadın şerefine görkem saçan en az 100 havai fişek atılıyor.
Tesettürlü gelinin yanında “uzun saçlı damat”, alabildiğine vurucu bir tezat teşkil ediyor.
Gelinle damat masaları bir bir dolaşırken; takılar da eskisi gibi öyle... rasgele ve görgüsüzce gelinin üstüne iliştirilmiyor.
Prenses Kate Middleton’ın düğünündeki gibi tıpkı, gelinin kız kardeşi nedimelik yapıyor. Ve çiftin peşinde, arkadan elinde sepetle takı topluyor.
Paralar zarf içinde, takılar kutuda... nedimenin sepetine yağıyorlar!
Dişçilik fakültesi öğrencisi olan ve düğündeki toplam sekiz açık kadından -hasbelkader!- biri olan “nedime” ile birlikte; “model Türkiye” fotoğrafı tamamlanmış oluyor.
Kimsenin dans etmediği, oyunun, çalgının olmadığı düğünde; pasta kesiminden sonra, çiçeği burnunda gelinle damat alaturka müzik eşliğinde -bu ritüelden de geri kalmamak adına!- kısa bir dansla pistin etrafında dönüyorlar.
“Eğlencenin sıfır”, “gösterişin bol” olduğu süper şaşaalı düğün, gelinle damadın dans gösterisiyle bitiyor.
Çıkışta nikâh şekerleri, konuklara minik gümüş kâseler içinde dağıtılıyor.
Kuyruklu tuvaletlerinin eteklerini yerlerde sürükleyerek Feriye’den çıkan tesettürlü hanımlar; kapı önünde bekleşen Mercedes, Porsche, Cherokee ciplere binerek yavaş yavaş gözden kayboluyorlar…
‘İslami hayat tarzı kriterleri’
Erkek modası tanıtımıyla ilk defa gündeme gelen ve de bu tanıtım için bir “cenaze namazı koreografisi” kullanan “Tekbir Giyim” defilesi, “artık bu kadarı da olur mu?” kontenjanından konuşuluyor ya…
Eh... Boğaz düğünlerinde hocaların “Kuran” yarışı yanına “havai fişek mizansenleri” yakıştırılıyorsa; defileye “namaz gösterisi” niye eklenmesin?
Gösteri, gösteriş ve din... bu kadar iç içe geçince, artık sınırı çizemezsiniz.
Cumhurbaşkanı Gül’ün kulakları çınlasın.
“Milli Görüş” günlerinde kendisiyle bugün tarihi olduğunu düşündüğüm bir söyleşi yapmıştık.
On altı yıl önce yaptığımız söyleşide dönemin Refah milletvekili Gül; “Düzen Türkiye’de İslamı caminin içine hapsetti. Biz İslamı hayat tarzı olarak görmek istiyoruz…” demişti. (“Milliyet” 10.12.1995)
“Hayat tarzı kriteri” bugün işte “aptesli kapitalizm” dedikleri “Boğaz kenarında Kuran” ve “podyumda namaz” örneklerini karşımıza çıkardı.
Bir süre sonra, artık bu örneklere şaşırmayacaksınız.
Yorum Gönder