Posta gazetesinin haberine göre “Tesettüre uygun kıyafetler üreten Tekbir Giyim’in 2012 Sonbahar-Kış Koleksiyonu Yeşilköy WOW Otel’deki defileyle tanıtıldı.
Defilenin ilk bölümlerinde mankenler tempolu müzik eşliğinde yürüdü. Son bölümde ilahiler çalmaya başladı. Podyuma çıkan 3 erkek manken ayakta kılınan cenaze namazının hareketlerini yaptı. Bu sırada arka plana projeksiyonla takke, tespih gibi dini unsurların görüntüleri yansıtıldı. Böylece Türkiye’de bir defilede ilk kez namaz kullanılmış oldu.”
***
http://www.muhalefet.com/ sitesinde konu ile ilgili yorumlara “Niyet ettim podyumda namaz kılmaya!” başlığı atılmış.
Zeynep Sultan “Bir namaz kalmıştı popüler kültürünüze alet etmediğiniz helal olsun sonunda onu da yaptınız! Başkası yapsa kıyametleri kopartırsınız, dini de her şeye alet ediyorlar diye. Aslında farkında mısınız, en çok dindar kesim dini alet ediyor siyasetine de ticaretine de.. Bunlar dindar geçinmiyor aslında dindarlar üzerinden geçiniyor! Kimse görmüyor mu bunu?” yorumunu göndermiş..
***
Gerçekten dinin ticarete alet edilmesi üzerine yüzlerce yazı yazsak, meseleyi böyle ortaya koyamazdık! Defileyi düzenleyenler, bu bakımdan önemli bir iş yapmıştır!
Fakat burada asıl mesele, yüz binlerce, hatta milyonlarca Müslümanın din istismarının her türlüsüne açık olması değildir. Mesele, söz konusu kitlelerin aptal olması da değil, çıkarları uğruna her türlü kalıba giriyor olmasıdır. Öyle ki bu olayda da görüldüğü gibi istismar açık açık sırıtsa bile gereğini yapmazlar! 2004 yılında Yenişafak gazetesinde bir uyuşturucu dosyası yayınlanmış, Yüksekova-Başkale-Van güzergahında, uluslararası uyuşturucu tüccarlarının taşeronluğunu yapan kişilerin, yaptıkları işi “sıradan bir meslek gibi” gördükleri çok açık örneklerle sergilenmişti:
“İnsanların hayatını karartan uyuşturucu maddenin taşınmasında aracı olanlar, ‘alıcıya mal ulaştığı zaman şükür namazı’ dahi kılıyorlar. Bir kamu görevlisi, yıllardır uyuşturucu kaçakçılığı yapan bir aşiret mensubunun, ‘Bu sene iyi para kazanırsam Hacc’a gideceğim’ dediği bilgisini bizimle paylaşıyor.”
Başkale’de 1990’lı yıllarda görev yapan bir yargı mensubu, başından geçen ilginç olayı anlatmıştı: “Bir gün köylü vatandaş geldi, ‘Size bir şikayet dilekçesi vermek istiyorum’ dedi. ‘Hayırdır’ diye sorduğumda şikayetini şöyle açıkladı: ‘Ben M.E’ye eroin verdim. Karşılığında bana tarla verecekti. Ancak şimdi ne tarlayı vermek istiyor ne de benden aldığı malı!’ dedi!”
İstanbul’da da öldürdükleri işadamının boynundaki cevşeni günahtır diye çöpe atamayıp evde saklayan iki katille ilgili haberi yine aynı gazete yayınlamıştı. Bir başka olayda da uyuşturucu tacirlerinin eroin paketlerini ayetler yazılı kağıtlara sardıkları ortaya çıkmıştı.
***
Defile podyumunda mesele böyledir da siyaset podyumunda farklı mıdır? Mesela başörtüsü konusu, öyle istismar edildi ki, daha doğrusu, laiklik adına hareket eden devlet yetkilileri, özellikle 27 Nisan muhtıracıları o kadar istismara yol verdi ki, başörtüsü meselesi devlet ile halkı karşı karşıya getirdi. Sonuçta, alenen Amerikancı bir iktidara yol açılmış oldu! Belki de planlanan buydu zaten!
İşte Sivas olaylarının perde arkası 18 yıl sonra da olsa yavaş yavaş aydınlanıyor! O zaman da bir kaos ortamı yaratılmak isteniyordu.. Ardından Başbağlar’da da aynı sayıda insanın PKK tarafından katledilmesi de bir tesadüf değildi.
Bu olaylar, Alevi-Sünni meselesi çıkararak, toplumu istenilen koyun ağıllarına sokmak için kullanıldı.
Yorum Gönder