Bile Bile Lades - Şükran Soner

BM’nin nafile toplantısından olumlu bir adım, karar beklenmiyordu. Yine de Türkiye’nin içine düştüğü zor durumun anlatılabileceği, dünyanın dikkatinin çekilebileceği, Türkiye’nin daha da fazla yalnızlaştırılmayacağı umudu verilmişti. En azından Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Türkiye’nin üzerine kalan ağır yükü anlatabileceği, ABD-AB müttefiklerinden destek göreceği bir ortam bulacağı beklentisi yaratılmıştı. Suriye yangınında Türkiye, altından kalkabileceği yük olarak yüz bin mülteci sınırını çizmişken, sınırda bekleyenlerle bu rakamın da aşıldığı bilinen bir noktada, Türkiye’nin S.O.S. çığlığını dinlemeye hazır katılım bile olmadı. Çığlığı boş duvarlara çarpıp geri dönerken, zaten havada kalacağı bilinen Suriye topraklarında tampon bölge önerisini unutun, Türkiye için şimdiden çok ağır maddi-manevi faturaları olan yükleri için dişe dokunur maddi manevi destek de çıkmadı.
Dünün en yandaş yorum ve haberlerinde bile Türkiye’nin tek başına ortada, açıkta kaldığının sitemler, hüzünle, birbirinden olumsuz sonuçları ile beslenen resimleri var. Dışişleri Bakanı’nın yüz bin mültecinin Türkiye’ye maliyetlerinin rakamları buzdağının sadece görünen yüzü. Suriye sorumluluğunu üstlenmede Türkiye’nin sırtını sıvazlamış büyük ağabeyler, ABD, AB’den kılını kıpırdatan, elini uzatan yok. Başbakan, Dışişleri Bakanı ister istemez sitemli eleştirilerle, BM, ABD, AB siyasi liderliklerine, dünyaya sorumluluk paylaşımı çağrılarını düş kırıklığının da yansıdığı, insan haklarına duyarsızlık suçlaması tonlamasıyla seslendiriyorlar. Seslenişlerinin yankısı bile duyulmuyor.
ABD seçimleri, AB ekonomik krizinin derdi beylik gerekçeler, Suriye projesine başından sıcak bakmış yandaş yorumcular artık kırgın, sitemkâr, “Libya’da petrol vardı, Suriye’de yok. Suriye krizi tek başına Türkiye’nin sırtına yüklendi” demekten kendilerini alamıyorlar. Suriye krizinin uzun soluklu ekonomik, ticari sorunları ile yüz yüze gelmenin paniğinde sermaye cephesi, eşyanın tabiatı gereği daha kaygılı, kısa dönemde çözüm, ganimet getirecek başarı düşlerinin yerine uzun soluklu ağır bedel olasılığına eleştirilerini getiriyorlar.
***
Suriye’nin kendisi başta Ortadoğu yakın komşularla ticari krizin sonuçlarının çarpıcı rakkamlarına, umut bağlanmış tüm Ortadoğu, İslam ülkeleri ticaretinde ulaşımın alternatif yaratılmasının maddi koşullarının olmadığını ekliyorlar. İran-Suriye-Irak alternatif ticaretinin bıçak gibi kesilmesinin olumsuz sonuçlarına, siyaseten ittifakın sürdüğü tüm Ortadoğu-İslam ülkelerine yansıyan olumsuzlukların eklemlenmesini önlemek çok zor. Sınırlı kullanılabilen deniz, başka yollardan taşımacılığın yüksek maliyetleri hepsinin birden krize girmesi sonucunu üretiyor. Bu işin şakası yok. Arkadan esen rüzgârlarla Irak işgali, kanlı petrolün getirileri, dünya ekenomik krizinden çok farklı nedenlerle, reel ekonomide değil ama piyasalar düzeninde hep kazançlı çıkmış Türkiye için ters yönde fırtınalar esiyor.
En kötüsü tersine rüzgârlarda, bu kez şansızlıktan, doğal sonuçlardan da beter, Türkiye’nin konumu, dinamiklerinden rahatsız, çıkar çelişkisi gören kötü komşular kadar, müttefik ağabeylerin oyunları, rollerinin varlığını ortaya koyan senaryolar çoğalıyor. PKK’nin bu kez kendi dinamiklerinden çok dış desteklerle katlanan kanlı eylemlerinde zıt bakış açıları ortak görüşlerde buluşurken, Esad-İran-Irak merkez ve kuzeyinin destekleri kadar ABD-İsrail-AB destekleri hep bir arada sayılabiliyor. Aynı dikkat çekici buluşma, Erdoğan - Davutoğlu sorumluluğunda açıklanan iktidarlarının Suriye politikalarında ciddi yanlış adımlar atıldığı değerlendirmelerin artışında. Satranç oyununa benzetilen dengelere oturması zorunluluğunun altı çizilen dış politikada, hükümetin Suriye çıkışlarında, Türkiye’nin geleneksel ilkeleri, dengelerinin dışına fazlası ile çıkmış olarak, tek başına, açıkta kaldığı vurgulaması takılı plak gibi yineleniyor. İşin garabeti kendi stratejileri bağlantılı Türkiye’yi öne sürmüş, sonra geriye çekilmiş dünyayı yöneten ağabeyler de iktidarlarının siyasetinde tek başına yürümeye kalkışmasını destek vermemelerinin gerekçesi yapabiliyorlar.
İktidarları ile tak-şak ilişkisinde büyük medya, yıldız yorumcularında alışkın olmadığımız üslup değişikliği de var. Patronlarından habersiz olamayacağına göre AKP içindeki liderlik-cemaat-büyük ağabeyler arasındaki çatlaklar bizlerin bilebildiğinden çok daha fazla mı derinleşiyor, “Dangalak yerine konulmaya isyan” dili. Benim bildiğim iktidara tam bağımlı büyük medyanın patronları, sözcülerinin harcı değil. Zaten birdenbire AKP’nin geleceği üzerinden tartışmaların gündemimize girmesine de şaşırmış bulunuyorum. Benzetmek gibi olmasın ama, Ecevit hükümetlerinin ekonomik krizden çıkarılması için görevlendirilmiş Derviş’in, gelişinden sonra birdenbire gündemimize giren, kendilerine de rol verilen yeni partiler, iktidarlar arayışlarının havası diyemesem de hafif rüzgârları, esintileri mi var?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget