Hatay ilimizden gelen haberler, Türkiye’yi Suriye’de yaşanan sorunların bir parçası haline getirdi. Bu ülkeden bizim topraklarımıza sığınanların, sadece iç savaştan zarar gören masum insanlar olmadığını tüm dünya biliyor. Uluslararası yayın kuruluşları, Hatay’da geceleyip gündüz Suriye’de savaşa katılanlarla röportajlar yapıyor.
***
Konunun elbette insani yanı var ve bu önceliklidir. Ancak böyle bir görüntünün arkasında, Suriye iç savaşına doğrudan etki anlamına gelecek gölgelerin oluşması insani boyutu yaralıyor.
Bu durum, böylesi zamanlarda yardım yapmakta çok istekli olmayan Batı’nın daha da uzak durmasına neden oluyor.
***
Hatay ve Suriye sözcükleri yan yana gelince insanların aklına ilk nelerin geleceğini kestirmek zor değil. Hatay, Misakı Milli sınırlarına en son katılan ilimiz. Suriye yıllarca Hatay’ı kendi topraklarında gösteren haritalarla gündeme geldi.
Türkiye’nin geleneksel dış politikasının bir kalemde kenara itilmesi karşısında Hatay’ın tarihsel boyutunu ana hatlarıyla paylaşmakta yarar var.
Birinci Dünya Savaşı’nın başlıca paylaşım alanlarından biri Ortadoğu idi. Bu paylaşımın en önemli haritası 1916’da İngiltere ile Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Antlaşması’nda çizildi. Buna göre Basra Körfezi tarafı İngilizlerde, İskenderun Körfezi’ni de içine alan Suriye tarafı Fransızlarda kalacaktı.
İngiltere’nin de Fransa’nın da aklından çıkarmadığı cümlelerden biri şuydu:
“Musul petrollerinin gerçek kontrolü İskenderun Körfezi’nden geçer.”
İki taraf da bu cümlenin hakkını vererek siyaset yürüttü.
Mondros Mütarekesi, Osmanlı birliklerinin güneydeki tüm illerden çekilmesini öngörüyordu. 3 Kasım 1918’den itibaren İngiliz ve Fransız askerleri körfezden İskenderun’a girdiler. İşgale karşı çıkan kaymakam sürüldü, yerine karşı çıkmayan kişi kaymakam vekili olarak atandı.
Daha sonra Antakya’ya geçen Fransızlar, burada da kendilerine göre yeni bir yerel yönetim oluşturdular. Ancak bölge halkı işgale tümüyle boyun eğmedi. Antakya’da kendi doğası içinde direniş birimleri oluştu. Önde gelen aileler de buna destek verdi; “Hatay Kuvayı Milliyesi” ortaya çıktı.
Coğrafyanın getirdiği gerçekle Hatay’ın en yoğun ilişkisi Halep’leydi. 24 Temmuz 1920’de Halep’teki Faysal Hükümeti’nin Fransızlarca devrilmesinin ardından Hatay Kuvayı Milliye hareketi sarsıldı. İki görüş öne çıktı:
1- Halep düştüğüne göre artık direnmenin faydası yoktu. Silahları teslim edelim.
2- Maraş bölgesindeki Kuvayı Milliye hareketine bağlanalım, onlarla birlikte hareket edelim.
İkinci görüş kazandı. 10 kişilik heyet Maraş Kuvayı Milliyesi’ne gönderildi. Bu aşamadan sonra Hatay’ın mücadelesinde Anadolu etkisi ağır basmaya başladı.
20 Ekim 1921’de Mustafa Kemal yönetiminin Fransa ile yaptığı Ankara Antlaşması’yla Hatay özerk bir yapıya kavuştu. Atatürk ileride atacağı adımların zeminini 1921’de sağlamlaştırmıştı.
Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet’in ilanı, devrimler adım adım ilerlerken Hatay’daki yapı da Fransa’nın Şam merkezli “manda yönetimi” anlayışı içinde dalgalanıyordu.
9 Eylül 1936’da Fransa ile Suriye arasında yapılan bir anlaşma ile Hatay’da Suriye egemenliği gündeme geldi. Ankara buna itiraz etti.
Atatürk’ün o yılki Meclis konuşmasında şu cümle dikkati çekiyordu:
“Fransa ile Türkiye arasında yıllardır sürüp giden davanın sonuçlandırılmasının zamanı geldi.”
O yıl Antakya-İskenderun Yurdu Cemiyeti’nin adı şöyle değiştirildi:
Hatay Egemenlik Cemiyeti.
Gelişmeleri gören Suriye yönetimi hemen bir seçim yapıp bölgedeki hâkimiyetini pekiştirmek istedi. Ankara bunun Milletler Cemiyeti gözetiminde olabileceğini bildirdi. Mayıs 1937’de tartışmalı başlayan halkoylaması Türkiye’nin itirazı üzerine durduruldu. 29 Mayıs 1937’de Milletler Cemiyeti kararıyla bölgenin toprak bütünlüğünün Türkiye ve Fransa’nın güvencesinde olması benimsendi. İskenderun ve Antakya’da Türkiye konsoloslukları açıldı. Halkevleri devreye girdi. Türkiye’ye göç edenler geri döndü.
Mayıs 1938’de doktorların ısrarla karşı çıkmasına rağmen Atatürk Adana ve Mersin’e gitti, resmi geçitleri ayakta izledi. Bölgenin hâkim gücü mesajını verdi.
5 Temmuz 1938’de Türk Birliği İskenderun’dan bölgeye girdi. Bu 1918’den sonra Hatay’a giren ilk Türk tugayıydı. Fransa da Suriye sınırına çekildi.
Mersin, Adana gezisinin Atatürk’ün ömrünü 2-3 yıl kısalttığı tartışmalarından esinlenen Hataylılar şöyle der:
“Atatürk Hatay şehididir!”
23 Haziran 1939’da Fransa ile yeni bir anlaşma yapıldı, Hatay’ın Türkiye’ye katılması kesinleşti. 7 Temmuz 1939’da kabul edilen 3711 sayılı yasayla Hatay ili kuruldu. Yani Kurtuluş Savaşı’nın sona ermesinden 17 yıl sonra.
Özgürlükte Antakya’ya gidişlerimden birinde dostlarım beni bir sokağa götürmüşlerdi. Aynı fotoğraf karesi içine cami, kilise ve sinagog sığıyordu.
Bu kardeşlik şehri şimdi ucu belirsiz bir politikanın sarmalında tel tel yıpranıyor.
İnsanın milli şairlerimizden, eski-meyen politikacılarımızdan esinlenip haykırası geliyor:
Mülteci kampı yaptığın yerleri iyi tanı.
Sokakta bulmadık bu vatanı!
Yorum Gönder