Geleneksel İslam fıkhı, Emevî saltanatının operasyonlarıyla bir ‘saltanat ideolojisi’ne dönüştürüldüğü için, hem büyük ölçüde Kur’an dışıdır hem de şiddet üreten bir fıkıhtır. Çünkü bu fıkıh, İslam’ı ideolojileştiren bir fıkıhtır.
Siyaset dincileri, başka bir deyişle Allah ile aldatanlar bu fıkhı daha çok bu yapısı yüzünden sevmekteler. Çünkü bu fıkıh onlara bir evrensel rahmet dini olan İslam’ı yerel siyaset ve çıkar hesapları için istedikleri gibi kullanma imkânı sağlıyor. Ondan asla vazgeçmek istemiyorlar.
Dolayısıyla, temelleri Kur'an'a dayanan yeni bir fıkıh oluşturmak gerekmektedir. Eski Marksist yeni Müslüman Fransız düşünür Roger Garaudy, bu gerçeğe dikkat çekerken şöyle konuşmaktadır:
“Müslümanlar artık çöl fıkhından uzay fıkhına geçmelidirler.”
Hey gidi Garody hey! O geçişi sağlayacak yolu Allah Türkiye’ye Atatürk’ün eliyle nasip etti ama bu millet bunun kıymetini bilmedi. İslam dünyası ve Türkiye, Atatürk’ü izlemek yerine ondan rahatsız olan haçlı emperyalizmi izliyor. Geldiği yer ortada: Uzay fıkhına geçiş yerine Afganlaşma gayyasına yuvarlanış…
Garaudy’nin ‘çöl fıkhı’ tabiri hiçbir hakaret kastı taşımamakta ve sözünü ettiğimiz ‘Emevî fıkhı’ tabirine karşılık düşmektedir.
Kaldı ki, ‘çöl fıkhı’ deyimi, Garaudy’den asırlarca önce büyük Müslüman tarihçi-düşünür İbn Haldûn (ölm. 808/1405) tarafından da kullanılmıştır. Yani ilmî-akademik bir kullanımdır.
GELENEKSEL MİRASI SORGULAMALIYIZ
İlk sorgulanacak olan, günlük hayatımıza din olarak giren ve her şeyin belirleyicisi konumunda tutulan geleneksel fıkıh olmalıdır. Müslümanın elindeki ilmihali sorgulamadan hiçbir hayır üretemezsiniz. Çünkü müslüman kitleleri akıl değil, o ilmihal güdüyor.
O halde, “Biz eskiye, ecdadın mirasına dokunmayız” diyenlerin çözüm üretmleri mümkün olamaz.
Garaudy’nin deyimiyle, “Müslümanlar, eğer tarihin önünde ayakta kalacaklarsa, çöl fıkhından, uzay fıkhına geçmek zorundalar.”
O halde, ‘Dokunulmaz’ denenlerin hepsine dokunmak zorundayız.
Uzay fıkhına geçmek, Emevî'nin buyruklarından sıyrılıp Kur'an'ın evrensel değerlerinden hareketle yeni bir fıkıh oluşturmakla mümkün olur. Aksi takdirde, İslam’a bir kader gibi yapıştırılmış bulunan ‘akıldışılık’ ile şiddet üretimi durdurulamaz.
Şiddeti Kur'an yazmıyor, geleneksel Emevî fıkhı üretiyor.
Kahır verici nokta şu ki, bugünkü İslam dünyasını kotaran bu geleneksel fıkıh, günümüzde Allah ile aldatan küresel ve yerel güç odakları tarafından desteklenmekte, yaşatılmakta ve din diye dayatılmaktadır. (Bu konuda geniş bilgileri biz ‘Allah ile Aldatmak’ kitabımızda verdik)
Unutulmlasın ki, dıştaki haçlı güç odaklarının da içteki salatanat dincilerinin de çıkarları bu dayatmanın başarılı olmasına bağlı bulunuyor. Yoksa hepsi yerle bir olur. Bunu bildikleri içindir ki, akla gelebilecek her şeylerini feda etmek pahasına bu dayatmanın devamını sağlamaktalar. Türkiye’de bunu daha Millî Mücadele’nin başlangıç günlerinde, Dürrîzade-Mustafa Sabri hainlerinin fetvalarıyla ortaya koymuşlardır. Atatürk’e ve Cumhuriyete saldırının arkapalnında bu vardır. Dürrîzade namussuzu o hain fetvasını verdiği zamanda Mustafa Kemal ve Müdafaai Hukuk’a saldırmak için ne laiklik bahanesi vardı ne şapka kanunu ne de harf devrimi. Tek şey vardı: Emeperyalizme karşı çıkış.
Dürrîzade alçağının ruhunu taşıyanların rahatsız oldukları şey, o gün ve bugün, işte bu emperyalizm karşıtlığıdır. Gerisi halkı kandırmak için uydurulmuş hikâyelerden ibaret….
Yaşar Nuri Öztürk/Yurt Gazetesi
Yorum Gönder