Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesi Emniyet Müdürlüğü’ne PKK tarafından yapılan canlı bomba saldırısında 1 polis şehit oldu, aralarında polis çocuklarının bulunduğu 16 kişi yaralandı. Haberi böyle aldık ama detaylarını okuduğumuzda PKK aracına “dur” emri verildikten sonra bu emri dinlemeyerek jandarma aracına çarpıp kaçtıklarını, orada da bir uzman çavuşun yaralandığını görüyoruz.
Eylemi yapan üç “canlı bomba” terörist de ölmüş ama paniğe kapılmadan planlarını uygulayabilselerdi çok daha fazla sayıda polisimizi şehit verebilirdik şüphesiz.. Olayın arkasından İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin daha önce kendi partisinde bile (Başbakan Erdoğan dahil) tepkiyle karşılanan açıklamalarını aratmayacak bir açıklama yapmış ve “Aracı muhtemelen içinde belki ‘evinin ekmeğini kazanmaya çalışan ama trafikten kaçan birileri’ olduğu zannedilerek arkadan ateş edip durdurmak yerine takip etme tercihinde bulunulmuş. Sonuçta da bunu yaşadık” demiş.
ULUDERE’Yİ KASTEDİYOR AMA..
İçişleri Bakanı Şahin bu sözlerle Uludere’de “terörist sanılarak hava operasyonunda bombalanan ve hayatını kaybeden 34 kaçakçı”yı kastediyor. Oysa orada “terörist olup olmadığı insansız uçak görüntüleriyle anlaşılmayan” bu kalabalık grup kolayca takibe alınabilir ve bombalama yerine yakalanıp sorgulanabilirdi. Belirgin bir hata var ortada.. Buradaki hata ise jandarma tarafından “durdurulmalarına rağmen kaçan” aracı anında takip ederek kıskaca alıp durdurmamaktır..
O anda ateş edilmese de kaçan bir araç ne olursa olsun durdurulur, hele de terörün yoğun olduğu bir zaman ve alan içinde bu mutlaka yapılır. Demek ki zaman kaybedilmiş ve çekingen davranılmış. İçişleri Bakanı’nın Uludere’yi hatırlatması son derece gereksiz görünüyor bu durumda..
‘HANGİ HAYVAN’LA BAĞLANTILI..
Aslında BDP’li Hasip Kaplan’ın daha 2 gün önce Uludere olayı için “Hangi hayvan verdi bu emri” demesinden sonra (Genelkurmay Bekir Coşkun’un yazısına alındığı kadar alınmadı bu söze) PKK’nın da bu saldırı için “Uludere’de yapılana nispet” havası verdiği düşünülebilir. Ama.. Ben bu saldırı ve bundan sonraki PKK eylemlerinin tamamen “yeni anayasada talepleri olan ‘özerklik, Öcalan’ın da yararlanacağı genel af, Türklük tanımının çıkarılması” gibi taleplerinin yerine getirilmesini sağlamak” üzere yapıldığına ve yapılacağına inanıyorum.
SİLAHLI ÖRGÜTLE PAZARLIK
İnanıyorum çünkü böyle olacağını daha “Kürt Açılımı” diye başlatılıp “Demokratik Açılım”a çevrilen süreçte de söyledim. Terör örgütü “silah bırakmadan” yapılacak görüşmelerin, verilecek sözlerin “o silahları baskıyı arttırmak üzere kullanma”yı getireceği açıkça belliydi. Yani o süreçte Hükümet’e “yanlış yapıyorsunuz” diyenlerin hepsi “silahlı terör örgütü ile pazarlığa girilmesi”ne itiraz etmekte, bunun çözüm yerine “daha çok terör” getirebileceğini, “anaların daha çok ağlayacağını” söylemekteydiler.. Nitekim Türkiye’nin bugün arttırılacak eylemler karşısında bir an önce “o taleplerin karşılanması” yolunu seçmek zorunda kalacağı terör örgütünün ve maalesef onlara “yoldaş” diyenlerin en önemli kozudur.
SEÇİM ÖNCESİ BUNDAN DURDULAR!
Hükümet bu eylemlerde daha çok asker ve polisimizin kaybını önlemek istiyorsa; örgütle yaptıkları görüşmelerde kendilerine “terörü bitirmek için hangi şartların sağlanması”nın söylendiğini, bu şartların hangilerini karşılayabileceklerini, karşılayamayacaklarının nelere mal olacağını anlatmak durumundadır. Daha çok hayatı tehlikeye atmamak için bu tartışma ve yapılması gerekenler daha fazla zaman kaybetmeden açık açık tartışılmak zorundadır. Terör “seçim ve referandum öncesinde” PKK tarafından “bugünlere hazırlık olarak” durdurulmuştu, unutmayalım!
*****
Fazıl Say da cezalandırılacak galiba!
Siyasi görüşlerini açıklayan dünya çapında bir sanatçı her türlü yöntemle hatta fiziki özellikleriyle alay edilerek hayatından bezdirildi.. “Ülkemi terk edip başka bir ülkeye yerleşiyorum” dedi, yine kurtulamadı. Olabilir, büyük kitleleri kızdıracak, öfke duymalarına neden olacak sözler de sarf etmiş olabilir, birileri o sözleri hakaret de kabul edebilir ama sonuçta “herkes düşüncelerini açıklamakta özgür” değil midir demokratik rejimde?
Ayrıca bu ülkede siyasetin zirvesinden her tür hakaret (her şeyden önce liderler arasında) duyulmuyor mu? “Twitter’da böyle yazdı, halkın bir kesiminin benimsediği dini aşağıladı” diye iddianame hazırlanır mı? Anlamak mümkün değil ve ben de kesinlikle anlayamıyorum.
AB KÜÇÜK DİLİNİ YUTAR
Ve biliyorum; ‘demokratik rejimde herkes düşüncelerini açıklamakta özgür değil mi’ sorum artık çok safça kalmaktadır, aranızda gülenler “boş versene, düşüncesini açıkladığı için kaç kişi yıllardır cezaevinde” diyenler olduğunu da biliyorum.. Peki ne yapayım söyler misiniz; artık her “farklı düşünen, iktidarı kızdıracak düşüncelere sahip olan veya bunları ifade eden”in bir şekilde iddianame hazırlanıp cezalandırılacağını, ancak baskı rejimlerinde görülen bu tabloyu kabul mü edeyim?
Ben hala “demokrasi”nin tümüyle yok olmadığını ummaya ve tepki göstermeye devam edeceğim, elimden gelen bu! Fazıl Say hakkında iddianame hazırlanması “girmeye çalıştığımız AB’de asla görülmeyecek” hatta onlara küçük dillerini yutturacak bir olaydır!
Yorum Gönder