Parayı veren düdüğü çalamaz! - Zeynep Oral

Her alanda olabilir ama sanatta olmaz!
“Yahu siz kimsiniz? Siz her konuda söz söyleme, her konuda otorite olduğunuzu iddia etme ehliyetini nereden alıyorsunuz? Bu ülkede tiyatro, sizin tekelinizde mi? Bu ülkede sanat sizin tekelinizde mi? Sanat konusunda söz söyleme ehliyetine sahip olan sadece sizler misiniz? Geçti o günler. Artık despot aydın tavrıyla parmağınızı sallayarak bu milleti küçümseme, bu milleti azarlama dönemi geride kalmıştır. Devlet eliyle tiyatroculuk olmaz.” (…)
“Özel bir yönetim değil, tiyatroları özelleştirmeye götürüyorum. Özelleştirmek suretiyle buyurun, istediğiniz gibi tiyatrolarınızı oynayın! Destek gerekirse, gerektiği zaman, bizler de hükümet olarak istediğimiz oyunlara sponsor olur, desteğimizi veririz. Ama kusura bakma! Geleceksin şehir tiyatrosunda hem belediyeden maaşını alacaksın, ondan sonra da istediğin gibi yönetime verip veriştireceksin. Böyle saçmalık olmaz.”
Başbakan’ın AKP Gençlik Kolları Kongresi’nde yaptığı konuşma birçok açıdan ibret verici!
Kullandığı saldırgan, hoyrat, buyurgan, küstah, baskıcı üslup açısından… Kendinden başka kimseye saygısı olmadığını ortaya koyma açısından ibret verici…
Doğrusu bu üsluba bir şey diyemem. Kullandığımız dil ve biçem, bir seçim meselesi. Ayrıca halkımızın yüzde ellisi ve “Yetmez ama evet”çiler, böyle başlarına vurula vurula konuşulmasından çok hoşlanıyor…
Bu konuşması kendi içinde çelişkiler barındırıyor. Yapma dediği şeyleri kendi yapıyor: Azarlama, parmak sallama, küçümseme, despotluk... Ayrıca hem devlet desteğiyle olmaz diyor hem de gerekirse biz hükümet olarak istediğimizi destekleriz diyor… Ayrıca doğruları da yansıtmıyor. Evrensel çağdaş değerlerden nasibini almamış, talihsiz, zavallı bir konuşma …
Tartışma yeni değil
Son 40 yıldır tanıklık ettim, ediyorum: Türkiye’de Devlet ve Şehir Tiyatroları üzerine tartışma yeni değil. Muhsin Ertuğrul’dan başlayarak, her dönem devlet ve belediye bütçesinden beslenen ödenekli tiyatroların bürokrasiyle ilişkisi, iktidarla, politik erkle ilişkisi, hiçbir zaman dikensiz gül bahçesi olmadı.
Parayı veren düdüğü çalar mı? Tiyatrocular “Sahibinin sesi midir”? Sanatçı devlet memuru olur mu, olmalı mı? Maaşa bağlı sanatçının motivasyonu? Her prodüksiyon için yeni sözleşme daha mı iyi? Sanat kimin için? Ödenekli tiyatrolar özerkliğini nasıl kazanabilir?
Yönetmelikler her değiştiğinde, bu tartışmalar yeniden alevlenir. Her seferinde “Parayı verenin düdüğü çalamayacağı, yaşamdaki tek alanın sanat olduğu” ortaya bir kez daha konur! Her seferinde kimi sanatçılar statükoya karşı direnir, kimi pes eder boyun eğer…
Bu bir ileri geri kavgasıdır. Sanatın özündeki muhalif olmayı benimseyenlerle benimsemeyenlerin kavgası hep sürer.
‘Doğru’ sanılan yanlışlar
Devletin ya da belediyenin ödeneği, tiyatro ayırdığı bütçe, iktidar başındakinin kendi kişisel kesesinden çıkmıyor. Halktan toplanan vergilerden çıkıyor. Başbakan, “Biz istediğimize destek oluruz, sponsor oluruz” derken işte burada yanılıyor. Bu isteğe bağlı değil. O ödenek şahsi parası değil. Padişahın ulufe dağıtması gibi istediğine dağıtamaz. (Belki, ihalelerde böyle şeyler olur, ama sanatta ihale kuralları geçmez!)
Başbakan dünyanın hiçbir yerinde devlet ya da belediye tiyatrosu yok derken de doğruyu söylemiyor. (Danışmanları yanlış bilgi veriyor.) Dünyanın birçok ülkesinde var elbet. Üstelik hepsi özerkliğini kazanmış durumda.
Evet bir tiyatrocunun bir kez kadroya girdi diye hiç çalışmasa bile maaş alması beni de rahatsız ediyor. Evet başka ülkelerde her prodüksiyona sözleşmeyle sanatçı alınır. Ama unutmayın ki, o ülkelerde sanatçının sosyal güvencesi vardır, işsizlik sigortası vardır, çalışmadığı sürece açlığa mahkûm edilmez.
Asıl bunların bugüne dek bizim ülkemizdeki sanatçılara sağlanmamış olması Başbakan’ın deyişiyle en hafifinden “saçmalıktır”. (Doğrusu şöyle: Hainliktir, alçaklıktır, değer bilmezliktir, sanatı ve sanatçıyı ortadan kaldırma çabasıdır!)
Kültür Bakanı’nın tavrı
Bütün bunlar süregelirken, Ertuğrul Günay’ın ilk tepkisi “sanata müdahaleden yana olmadığı”… “Ancak”… (Şu “amaaa” ve “ancaaak” sözcükleri öldürüyor beni!) Ancak oyuncuların kimi zaman oyunun dışına çıktığı, iktidarı eleştirdiği oysa tiyatrocuların halkın hassasiyetini göz önünde bulundurmaları gerektiğiydi.
Bu da çok talihsiz bir başka söylem… (Neresini düzeltsem ki!!!) Ama çabuk toparladı kendini. Kars’taki heykel konusundaki gibi zor duruma düşmemek için, konu Bakanlar Kurulu’na gelene dek açıklama yapmayacağını açıkladı! (Bu da bir başka ayıp!)
Gelelim sadede: Ödenekli tiyatroların özerkliği yıllardır tartışılıyor. Tartışmayı yeni kuşakların da sürdürmesi doğaldır...
Yetmez ama evetçiler ne der bilmem, ama bence durum şu:
Tiyatrocuların haklı protestosunu, vay efendim “Muhafazakârlar aşağılanıyor!” , “Aydın despotizmi” diye niteleyip, “Sen kim oluyorsun?” “Yahu siz kimsiniz?”e dönüştürme becerisini gösteren Başbakan Erdoğan’ın tüm aydınlara hakaret etmesi, aydınlara savaş açması, ülkemizin nereye yöneldiğinin harika bir göstergesidir!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget