Gülen Cemaatinin 'Gizli Ajandası'

Amerikan dış politikası, Orta Afrika’dan Orta Asya’ya uzanan Genişletilmiş Ortadoğu’daki (GOP) çıkarlarını göz önünde tutarak, yedeği hazır olan karizmatik parti liderini gözden çıkarabilir; oysa cemaat liderlerini düşürmek kolay değil. ABD’nin ilk tercihi kuşkusuz kurulu düzenin korunmasıdır.
Beyaz Saray’a yakınlığı ile bilinen NYT gazetesinin haber yorumuna göre, kimliği açıklanmayan ABD’li bir üst düzey yetkilisi:
ABD’de inzivaya çekilmiş görünen Gülen’e bağlı Cemaat hareketinin bilinmezlerle dolu doğasından ve laik Türkiye’ye egemen olmak için “gizli bir ajandası” olmasından endişe duyulduğunu; İslami bir yönde ilerleyen ülkenin yönetiminde hareketin açıkça güç ve iktidar istemesinden ABD’nin tedirgin olduğunu, söylemiş.
Gazetede yer alan metinde dikkati çeken öyle çelişkiler ve sorular var ki medyatik uyarıyı ileten üst düzey yetkilinin neden saklı tutulduğunu açıklayabilir:
• Gün boyu TV’de konuşan Sayın Gülen inzivaya çekilmiş bir hoca mı?
• Cemaat hareketinin doğası (varlık gerekçesi, ajandası) bilinmiyor mu?
• Laik Cumhuriyet’in “eksen kayması”ndan ABD’nin haberi yok muydu?
• Dolaylı uyarının adresi, Gülen cemaati mi yoksa AKP hükümeti mi?
ABD’nin Türkiye politikaları, cevabını aradığımız bu sorunlara ışık tutabilir.
Osmanlı’dan Cumhuriyete
İmparatorluğun “En Uzun Yüzyılı”nda (1) ve Osmanlı Tarihi’nin “Tanzimat” döneminde, Dünya Kiliseler Birliği, Osmanlı yönetimindeki gayrimüslim milletleri sakınma görevini Amerikan kiliselerine bırakmıştı. 19. yüzyılın ortasından İkinci Meşrutiyete değin Osmanlı ülkesinde yüzlerce eğitim, sağlık ve insani yardım merkezleri açıldı (2). Başkan Wilson prensiplerine aykırı olarak, Osmanlı-Türk varlığına son veren Sevr Planını destekleyen, Lozan’ı tanımayan ABD, İkinci Savaş’tan sonra Britanya’nın yerini aldı. Demokrasiye açılan tarafsız Türkiye’nin, BM’ye alınmasına; Sovyetler’e karşı savunmasına, Truman Doktrini, Marshall Planı ve Amerikan Yardım Teşkilatı (USAID) ile kalkınmasına destek oldu. Kore Savaşı’ndan sonra NATO’ya girmesinde, karayolları ağının kurulmasında, ülkenin ekonomik gelişmesinde, Dünya’ya açılmasında, hatta AB’ye üyelik sürecinde aktif rol oynadı. Soğuk Savaş yıllarında Türkiye’ye NATO ve CENTO görevleri verdi.
Bu genel politikanın gereği olarak, ABD yönetimleri, Türkiye’nin iç politikasındaki gelişmeleri yakından izledi. Genel seçimleri kendi tercihleri yönünde etkilediğini, askeri ve sivil darbeleri desteklediğini saklamadı. Sovyet kartını açan Menderes’i düşürdü, Kıbrıs’a müdahaleye hazırlanan İnönü’yü durdurdu. Askerci Erim kabinesini 11’lik beyin takımıyla destekledi. Kenan Evren Paşa’nın Türk-İslamcı (3) cuntasını; Özal ve Doğramacı ikilisiyle yönlendirdi. “Milli Görüşçü” Erbakan, İslam Cumhuriyeti’nden söz edince, “postmodern bir darbe”den kaçınmadı. ABD’nin “Küreselleşen Dünya” düzenini kavramakta geciken Ecevit Koalisyonu’nu dağıtıp Derviş imzalı erken seçim ortamı yarattı. Milli Görüşçü AKP- Cemaat ortaklığına iktidar yolunu açtı. Ortadoğu’nun merkez ülkesi Türkiye, kuruluşunun 100. yılında dünyanın 10 ülkesi arasına katılmak yönünde yola koyuldu. ABD’nin Körfez macerasına katılmayan TSK’nin Kemalist vesayetine son verdi.
Bugün sivil bir anayasa yapılıyor; insan hakları ve özgürlük adına, darbeciler ve gazeteciler yargılanıyor. İran ve Suriye sorunları çözülür, tutuklu mağdurların serbest yargılanması konuşulur ve Erdoğan mı Gül mü ikilemi gündeme gelmişken, son uyarının hedefi kim olabilir ki?
AKP mi cemaat mi?
Uyarının açık adresi Gülen cemaati gibi görünüyor. Oysa Türkiye’deki siyasi gelişmeleri yakından izleyen ve son yıllardaki İslamcı yönelişten endişe duyan ABD yönetiminin yanı başındaki Gülen’i uyarmak için NYT gazetesine ihtiyacı yoktu. Üst düzey yetkili, Gülen nezdindeki temsilcisine kolayca ulaşabilirdi. Bütün siyasi rakiplerini geride bırakan AKP-Cemaat ittifakı, sürekli yükselen sandık başarısının verdiği güven ve cesaretle, ortağından ayrılarak, siyaset meydanında tek kalmak niyetiyle ABD’nin desteğini aramış olabilir (mi?)
Bu yorumum, Harold Pinter’e Nobel kazandıran, “Her doğruda yanlış, her yanlışta doğrular vardır” türünden, doğruluğu kanıtlanamayan bir varsayımdır. Bir yanda popülist bir siyasi hareket; beri yanda, elinin altında tuttuğu İslamcı bir cemaat. ABD’nin tercih yapması zor. Türkiye’deki karizmatik gelişmelerden tedirgin olan ABD, dini liderin “gizli ajandası”nı gündeme getirerek, Türkiye’deki siyasi ortağını mı uyarıyor? Yoksa bir taşla iki kuş vurmak mı istiyor? Amerikan dış politikası, Orta Afrika’dan Orta Asya’ya uzanan Genişletilmiş Ortadoğu’daki (GOP) çıkarlarını göz önünde tutarak, yedeği hazır olan karizmatik parti liderini gözden çıkarabilir; oysa cemaat liderlerini düşürmek kolay değil. ABD’nin ilk tercihi kuşkusuz kurulu düzenin korunmasıdır. Ancak olmazsa; ABD, dünya barışı ve demokrasi adına,“neokoncu ve uysal görünüşlü” cemaat tabanına sahip çıkabilir. Bu olasılık, “komşularla sıfır sorun” politikası iflasın eşiğinde görünen AKP’nin meydanı cemaate bırakmamak gayesiyle İslamcı söylemlere sarılma telaşını açıklayabilir.
İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, 2005.
Şamil Mutlu, Osmanlı Devletinde Misyoner Okulları, 2005.
DPT, Milli Kültür Planı, 1983.
Emre Kongar, ABD’nin Siyasal İslamla Dansı, 2012.

Bozkurt Güvenç/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget