“Baba, sana her zaman müteşekkirim. Çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni. Küçüklüğümden beri evde devamlı Kurtuluş Savaşı anılarıyla büyüdüm. Ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim. Baba, biz Türkiye’nin 2. Kurtuluş Savaşçılarıyız. Elbette ki hapislere atılacağız, kurşunlanacağız da. Tıpkı 1. Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi. Ama bu toprakları yabancılara bırakmayacağız. Ve bir gün mutlaka yeneceğiz onları. Düşün baba, bugün hükümet, işini gücünü bırakmış bizimle uğraşıyor. Çünkü bizden başka gerçek muhalefet kalmamış durumda. Ve hepsi Kemalist çizgiden sapmışlar. Ve tarih önünde hüküm giymiş durumdadırlar. Biz çoktan onları tarihin çöplüğüne atmış durumdayız. Baba, mektubuma son verirken seni, annemi, Bora’yı, Hamdi’yi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım. Deniz Gezmiş.”
Deniz Gezmiş’in bu satırlarını babası Cemil Gezmiş de tüm Türkiye gibi 29 Ocak 1971’de Cumhuriyet’ten okumuştu…
Deniz Gezmiş’i Türkiye’ye tanıtan olaylardan biri 11 Ocak 1971 Pazartesi günü saat 16.30’da İş Bankası’nın Ankara Emek’teki şubesi soygunuydu. Türkiye’nin ideolojik amaçla yapılan ilk banka soygunu olan bu olaydan sonra Cemil Gezmiş, oğluna Cumhuriyet gazetesi aracılığıyla seslenir:
“Eğer suçsuz isen, çık adalete teslim ol… Korkma memlekette yargıçlar da var.”
Deniz ise babasına yanıtını Cumhuriyet’ten vermiştir yukarıdaki satırlarla. Bu toprakların üç fidanı Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i idama götüren süreç de böyle başlar…
Deniz’in adı bu kez de 15 Şubat 1971’de bir Amerikalı askerin kaçırılmasıyla gündeme gelir. Cumhuriyet, 16 Şubat tarihli sayısında bu çarpıcı haberi şöyle duyurur:
“Balgat’taki Amerikan tesislerinden dün sabaha karşı 03.30’da zenci Amerikalı Hava Çavuşu J.R. Finley, kimliği bilinmeyen silahlı kişilerce kaçırılmış; 17.5 saat sonra da serbest bırakılmıştır.”
Türkiye THKO ile tanışır…
Uluslararası kamuoyunda da yankı bulan bu eylemle tüm dünyanın gözü Gezmiş ve arkadaşlarına çevrilir. Olayla ilgili soruşturma sürerken, bu kez Ankara’da dört Amerikalı havacının kaçırılması haberi gündeme düşer. 5 Mart 1971’de Cumhuriyet haberi manşetten duyurur okurlarına:
“Biri çavuş olmak üzere 4 Amerikalı hava askeri, önceki gece yarısından sonra 01 sıralarında silahlı 5 kişi tarafından Gölbaşı yakınlarında kaçırılmıştır. Sabaha karşı belirsiz zaman aralarıyla TRT, Anadolu Ajansı ve Haber ajansına Türk Halk Kurtuluş Ordusu imzası ile bir bildiri ile kaçırılanların hüviyet kartları bırakılmıştır. Bildiride, 36 saat içinde her biri için 100’er bin dolardan 400 bin dolar verilmediği takdirde, 4 Amerikalının kurşuna dizileceği belirtilmiştir.”
Fidye verilmez rehineler bırakılır
TRT ve gazete bürolarına gönderilen bir bildiri ile ilk kez Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu adı duyulur. Bildiride 4 Amerikalı için 400 bin dolarlık fidye istenir, 36 saat süre tanınır. Ancak bu talep kabul edilmeyince askerler 8 Mart’ta serbest bırakılır. Askerler Gölbaşı’nda gözleri bağlı halde bulunur. Askerler kendilerine uzatılan mikrofonlara, kaçıranların kötü bir davranışta bulunmadıklarını anlatırlar uzun uzun.
Tüm bunlar yaşanırken banka soygunun üzerinden de 65 gün geçmiştir. Polis Gezmiş ve arkadaşlarını her yerde arar. Tarihler 16 Mart’ı gösterdiğinde Gezmiş ve Aslan Şarkışla’da yakalanır. O tarihi haber 17 Mart’ta Cumhuriyet’in manşetine şöyle yansır:
“65 günden beri aranan Deniz Gezmiş ve Arkadaşı Yusuf Aslan, dün gece Kayseri-Sivas karayolu üzerindeki Şarkışla’da gece 01.30’da ele geçirilmiştir. Sivas valisinin dün 03.30’da gazetemize verdiği bilgiye göre, Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan, bir motosikletle Kayseri yönünden Şarkışla’ya gelmişlerdir. Burada bir polis tarafından tanınan Gezmiş Emniyet kuvvetleriyle çatışmıştır… Gezmiş, daha sonra bir havacı başçavuşun özel arabasıyla kaçmış, ancak Gemerek’in Yeniçubuk akaryakıt istasyonu yöresinde taşıtın lastiği, ateşle delinmiştir. Deniz Gezmiş, bunun üzerine, gece karanlığında tarlalara girmiş, ancak peşindeki güvenlik kuvvetlerince yakalanmıştır. Ağır yaralı Yusuf Aslan Şarkışla’dan Sivas’a getirilmiştir.”
Denizlerin ardından Hüseyin İnan da bir hafta sonra, Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinde dayısının evinde, dayısının yardımıyla yakalanır. Gezmiş, İnan, Aslan, Nurhak dağlarındaki silahlı eyleme katılan 20 kişiyle birlikte 16 Temmuz 1971’de Ankara 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılanmaya başlar. Duruşmaya üç fidanın avukatı, demokrasi ve sosyalizmin çınarı Halit Çelenk’in sözleri damgasını vurur:
“Anayasamız 7. maddesinde ‘yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır’ demektedir. Yani yargı yetkisinin serbestçe kullanılabilmesi için mahkemelerin bağımsızlığı ve hakim teminatı esastır.”
9 Eylül 1971’de askeri savcı, geçmiş ve 17 arkadaşının idamını ister. Bundan 19 gün sonra sanıklar savunmalarını yapar. 9 Ekim 1971’de sıkıyönetim mahkemesi Gezmiş, İnan ve Aslan’ın da aralarında bulunduğu 18 kişiyi idam cezasına mahkum eder. Gezmiş ve Aslan’ın karara tepkisi 10 Ekim’de Cumhuriyet’in manşetindedir:
“Kararı ayakta dinleyen iki sanık, ‘yaşasın bağımsız Türkiye’ diye bağırmış ve nöbetçiler tarafından dışarıya çıkarılmışlardır.”
İdama kalkan eller
Üç fidanın hızla idama götürülmesine dayanak yapılan göstermelik mahkeme kararı 10 Mart 1972’de Meclis’ten geçer. Meclis’te o gün 238 el “idam” için kalkar, 53 karşı oy kararı önlemek için yeterli olmaz. CHP, 25 Mart 1972’de 3 idamla ilgili yasanın usul yönünden iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurur. Mahkeme, 1 ay sonra bu başvuruyu haklı bulur ve yasayı iptal eder. Ama bu karar, 3 fidanla ilgili “idam” inadını önleyemez. İdam kararları yeniden Anayasa komisyonuna gelir, hemen geçer. 24 Nisan’da ise Meclis’te 272 el bir kez daha “idam” der. Karşı çıkanların oyu 48’e düşmüştür…
5 Mayıs 1972 tarihli Resmi Gazete, ölüm fermanını ilan eder. 6 Mayıs gece yarısı o cinayetler gerçekleşir. 6 Mayıs 1972 tarihli Cumhuriyet, o utanç gecesini şöyle duyurur:
“Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan hakkındaki hüküm, bu sabah saat 02.00-03.40 arasında infaz olunmuştur.”
İdamların ardından Sıkıyönetim Komutanlığı Basın Yayın ve Halkla Münasebetler Şubesi, 3 fidanın son sözlerini açıklar. Bu haber de Cumhuriyet’te 7 Mayıs’ta manşetten duyurulur:
“Son sözleri sorulan hükümlüler, yaptıkları işten nadim olmadıklarını beyan ederek, ‘Yaşasın marksizim, leninizm, kahrolsun emperyalizm, faşizm’ demişlerdir.”
İşte bu yüzden her yıl binlerce kişinin katılımıyla anılırlar Karşıyaka’da… Her yıl, onları anmak için gömüte gidenlerin sayısı katlanır. Bir gece yarısı, 3 fidanın boğazlarına geçirilen urgan için 40 yıl sonra bile sel olur gözyaşları, sımsıkı kalkar sol yumruklar havaya. Çünkü onlar, bağımsızlık, özgürlük ve demokrasi uğruna canlarını feda eden 3 gençtir hala kalplerde: Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan…
Yorum Gönder