Cumhuriyet yazarı Oktay Ekinci, nin 4 Mart 2012 yazısı :
Yeni Anayasa ve ‘Yağma’
Meslek odalarının şube genel kurul ve seçimleri nisan sonuna dek tamamlanıyor; ardından genel merkez genel kurul ve seçimleri yapılacak; mayısta da TMMOB genel kurulu toplanacak.
Şubelerin “çalışma raporları”, odaların “toplum yararına aykırı” uygulamalara açtıkları davalardaki “hukuk kazanımları”nı da içeriyor. İktidar yanlılarının etkin oldukları “meslekte birlik” grupları diyorlar ki: “Oda davalarla değil, meslek çıkarlarıyla ilgilenmeli.”
Ülkeyi sarmalayan “yağma” projelerini ancak “yargı”yla durdurabilen oda yönetimleri ise şunu anımsatıyorlar: “Mimarlık, planlama ve mühendisliğin toplum yararı yerine sadece ranta tutsak edilmesine açılan davalar, onurlu meslek hizmeti için de gereklidir.”
Bu gerçeğe rağmen Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu (DDK) raporunda; “Odalar siyaset yapıyorlar” denmişti!.. Başbakan da her fırsatta “Odalar ‘iş’lerimize engel oluyor” diye yakınırken, belki de o “iş”lerdeki büyük inşaat patronlarından biri şunu söylemesin mi? “Odaları kapatmak gerek!..”
Nitekim odaların dava açmalarını engelleyebilmek için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda “meslek odaları denetleme genel müdürlüğü” bile kuruldu.
Oysa DDK’nin, Başbakan’ın ve inşaat patronlarının “yakındıkları” aslında anayasa değil midir?
Çünkü odalar, “anayasal görev”leriyle açtıkları davaları yine anayasadaki doğayı ve yaşam haklarını koruyan hükümlerle kazanıyorlar. Yani büyük olasılıkla, “yeni anayasada istenmeyen” ve hatta “sakıncalı” görülebilen maddeler sayesinde.
Talan projelerini; çevre düşmanı planları; hatta HES’leri “hukuka aykırı” bulan yargı, anayasada bakın hangi maddeleri esas alıyor:
‘Sakıncalı’ hükümler
“Çevre hakkı”nı düzenleyen 56. madde özetle diyor ki; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi korumak devletin ve vatandaşın ödevidir.” Vatandaşlar, odalar ve STK’ler işte buna dayanarak devletin talan projelerini davalarla durduruyorlar.
“Mülkiyet hakkı”na ait 35. madde bu hakkın “kamu yararına kısıt”lanabileceğini belirtiyor. Kenti, çevreyi ve toplumsal yaşamı hiçe sayan ayrıcalıklı imar hakları da bu sayede kısıtlanabiliyor.
“Kıyı”larla ilgili 43. madde “kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu; sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetileceği” belirtiliyor. Kıyı yağmasına dönük planlar ve projeler de bu hükme dayalı yasalarla mahkemelerce iptal edilebiliyor.
“Tarım toprakları”na yönelik 45. maddede devlet, “tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek; bitkisel ve hayvansal üretimi arttırmak”la görevli kılınmış. Tarım topraklarındaki yağmacı işgaller de bu hükümle yargıya takılabilmekte.
“Kültürel miras” hakkındaki 63. maddede “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır” denildiğinden, koruma kurullarının korumacı kararlarını “devlet”i temsil eden siyasiler bile iptal edemiyor. 169. maddede de “Devlet ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır” dendiğinden, orman sahalarının “daraltılma”sı anlamındaki 2B uygulamasına da yıllardır geçilemiyor.
Anayasadaki bütün bu “yurt değerleri”ni gözeten hükümler, odaları “işlerine engel” görenlerin “tasarı”larında da acaba var mıdır?
Ya odaların “kamu yararına çalışma”larını önkoşul sayan ve mesleklerin yağmaya hizmet etmemesi için “yargısal denetim” yaratmalarına olanak sağlayan 135. madde?
Yanıtınızı “gülümseme”nizden anlar gibiyim...
Yorum Gönder