Cumhuriyet yazarı Cüneyt Arcayürek, in 1 Mart 2012 yazısı :
Tabii başta RTE, bütün siyasal partiler, medyanın yazılısı, sözlüsü, sazlısı, yazarı çizeri, aydınlar, ilim bilim
adamları, üniversiteler, bürokrasi, yüksek yargı, sivil toplum örgütleri, ulusal koro halinde; “demokrasinin sırtından bıçaklanarak katledildiği gün” dedikleri 28 Şubat 1997’yi, önceki gün lanetleyerek andılar.
Oysa 28 Şubat’ı bugün lanetleyenler, 1997 yılının 28 Şubatı’ndan önceki günler, aylar bütün siyasal partiler, medyanın yazılısı sözlüsü sazlısı, yazarı çizeri, aydınlar, ilim bilim adamları, üniversiteler, sivil toplum örgütleri, bürokrasi, yüksek yargı ulusal koro halinde; “demokrasiyi sırtından bıçaklayarak laik Cumhuriyeti şeriatla yönetilen cumhuriyete çevirmek isteyenleri” lanetlediler.
Dün avuçları patlayıncaya kadar alkışlayıp destekledikleri 28 Şubat’ı bugün utanmadan, sıkılmadan TSK’nin baskısına bağlıyorlar ve sanki sütten çıkmış ak kaşık gibi 28 Şubat’ın bütün sorumluluğunu askerin sırtına yüklüyorlar.
***
Şu acınası duruma bakınız. Bugün dönme dolaba binen siyaset ve medya esnafı; REFAHYOL’un şeriata yelken açan eylemlerini uygulamalarını TV’lere, gazete manşetlerine askerin sağladığı malzemeyle taşıdıklarını öne sürerek sorumluluktan kaçıyorlar.
28 Şubat’ta yerden yere vurdukları, kör ölmüş badem gözlü olmuş misali bugün yere göğe sığdıramadıkları hocaları başta Erbakan, kimi milletvekillerinin hükümete gelir gelmez şeriatı pervasızca savunduklarını unutmuş görünüyorlar.
O günleri yaşayanlar; 28 Şubat’ı destekleyen siyaset ve medya esnafı arasında namus erbabı bin değil bir kişi, bugün ortaya çıkıp 28 Şubat öncesi demokrasi kisvesi altında laik demokrasiye kastedenleri, yaşanan olayları açıklamıyor.
28 Şubat MGK toplantısı ve orada alınan -hocalarının imzaladığı- kararlar olmasaydı, asker yönetime el koyacaktı.
Zamanın Genelkurmay Başkanı’nın söylediği gibi, 28 Şubat’ta asker darbenin eşiğinden döndü.
Nedense, bugün mazlum masum, 28 Şubat mağduru diye anılan Başbakan Erbakan övülüyor. Bugün 28 Şubat’ın siyasal önderi diye suçlanan, ülkedeki gergin havanın giderilmesi için yazdığı mektuplarla Erbakan’ı uyaran Cumhurbaşkanı Demirel insafsızca eleştiriliyor.
***
Asker vesayeti nedeniyle 28 Şubat’ı desteklediklerini söylüyor, savunuyorlar, pekâlâ.
RTE patentli sivil vesayet nedeniyle mi bugün madalyonun ikinci yüzünü de irdelemeyi bir yana atıyorlar?
O günlerdeki tutum ve davranışlarını, (örneğin MAB gibi), “Genelkurmay’dan kurgulanan haberleri hiçbir elekten geçirmeden, sorgulamadan yayımladıklarını” yazıp söyleyerek suçunu itiraf etmiş olmanın rahatlığını yaşayanlar…
…görmek ve izlemek kime nasip olur bilemem ama; bugün TV’lerde 28 Şubat darbesi diye dizi hazırlayanlar…
…yıllar sonra bugün gık diyemedikleri 28 Şubat doğumlu RTE iktidarının yarattığı “Korku İmparatorluğu” adında TV dizilerine imza atabilirler.
Medyanın 2002’den sonraki çilesini bağlı oldukları Doğan Grubu’nun patronu Aydın Doğan’ı ekranda uzun uzadıya konuşturarak kanıtlayabilirler. Bugün ılımlı, uyumlu, aman RTE’yi rahatsız etmeyelim korkusuyla döktürdükleri yazıları, ekrandaki yorumlarını “Korku İmparatorluğu”nun baskısına bağlayabilirler.
Benim gibi, 28 Şubat’ın öncesinde sonrasında (Cumhuriyet’te) yazdıklarının arkasında duranların bugün olduğu gibi o günlerde de hayretle ağızları açık kalacak! Zira, “değişim ve dönüşüm” kuralını, zaman ve zemine göre layıkıyla uygulayan medyamıza ayak uydurmaları zordur.
***
O günlerde Genelkurmay karargâhının hazırladığı “Batı Harekât Konsepti” başlıklı belgedeki kimi vurgulamalar; TSK’nin o günlerden bugünleri gördüğünün kanıtı.
Örneğin konsept:
“…Laik ve demokratik cumhuriyet taraftarlarının aleyhine (28 Şubat 1997 öncesi) gelişen bu şartlar ve ortamda süratle değişiklik sağlanmadığı takdirde 2000 yılında meşru yoldan iktidarı ele geçirecekleri ve yanlarına aldıkları halk desteğiyle de cumhuriyetin temel niteliklerinde istedikleri şekilde değişiklik yapacakları, eğer bugünden ciddi ve köklü tedbirler alınmaz ise; önümüzdeki birkaç yıl içinde mücadele etme ve önlem alma imkânının bile kalmayacağı değerlendirilmektedir…” diyor.
Konseptteki; “Demokrasimizin nimetlerinden istifade ederek iktidar olduklarında aynı yöntemle iktidardan uzaklaştırılabileceklerini ummak ise gaflettir” diyen saptama da son on yıldır yaşanan süreci özetlemiyor mu?
Yorum Gönder