'Eşkiyanın Bu Gece Ne Yapacağı Belli Olmaz…' - Ali Eralp

1966’larda, zamanın iç işleri bakanı Faruk Sükan’a bir ihbar yapılmıştı. Bu ihbarda, TBMM’sinin bazı odalarında yazı ve teksir makineleri ile yasa dışı bildiriler basıldığı ileri sürülmüştü. Bunun üzerine Sükan, 6 Mayısı 7 Mayısa bağlayan gece yarısı, saat 1.30’da, Cumhuriyet Halk Partisi, Milli Birlik ve Kontenjan senatörlerinin odalarını didik didik aratmış, altını üstüne getirmişti.
Bu olay karşısında İsmet İnönü, “Eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz…” diyerek, tarihe geçen o ünlü sözünü söylemişti.
O günleri mumla arıyoruz şimdi. Her yanı eşkıyalar, kanunsuzlar sardı. Kum gibi… Giderek daha da çoğalıyorlar. Diledikleri gibi at koşturuyorlar.
Bu kez zorbalık Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapıldı.
AKP milletvekilleri, 4+4+4 düzenlemesinin görüşüldüğü salona 100-150 kişi ile topluca girip, salonu işgal ettiler. Daha sonra da kürsünün önüne barikat kurup CHP’li milletvekillerinin kürsüye yaklaşmasını önlediler. Bu yüzden Oturuma katılmak isteyen CHP’lilerle AKP’ler arasında sandalyeler, şişeler, çantalar havada uçuştu.
Bu arada AKP’li vekiller saldırının halk tarafından görülmemesi için gazetecileri, kameramanları zorla dışarı çıkarmaya çalıştılar. Direnenleri tartakladılar.
Engelleme nedeniyle CHP’lilerin ulaşamadığı kürsüde, Komisyon Başkanı Nabi Avcı maddeleri hızla okumaya başladı. Ve kısa bir sürede 20 madde son sürat geçti. Oysa tartışmalar nedeniyle bugüne değin sadece 6 madde kabul edilmişti.
AKP’liler komisyondan jet hızıyla geçen maddelerin sevinciyle çığlıklar atıyor, öpüşüyor, kucaklaşıyorlardı.
TBMM’de, Muhalefetin konuşamadığı, tartışamadığı ve tüm ulusun geleceğini ilgilendiren bir orta oyunu oynanıyordu.
Zorbalık bu kez de yüzünü Milletin Meclisinde göstermişti.
CHP Grup Başkanvekili, Muharrem İnce’nin deyişi ile bu kez İnönü döneminde olduğu gibi, “Eşkıya gece yarısını beklemedi. Eşkıya Meclise gündüz vakti geldi…” Muharrem İnce gazetecilere şu açıklamayı yaptı:
“Bu aşağılık bir durum. Bu dayatma değil, siyaset değil. Tek kelimeyle söylüyorum, bedeli ne olursa olsun, bunu adı faşizmdir. Şerefsizliktir bu…”
Eşkıyalar dünyaya hâkim olmaya çalışıyor. Bunun için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar. Orduya saldırıyorlar. Yargıya saldırıyorlar. Atatürk’e saldırıyorlar. Milletin seçtiği vakilerle saldırıyorlar.
“Parlamenter demokrasi fiilen sona ermiştir. Bitmiştir bu iş. Bunu adını sokak çözer ancak. Bu kadar basit…”
Türkiye cangıl ormanına döndü.
Karmaşa, kargaşa, kaos…
Gücü yeten gücü yetene. Orman kanunları işliyor…
Millet Meclisinde milletin vekilleri konuşturulmuyor.
Türkiye bir “korku imparatorluğu”na dönüştürüldü.
Herkes birbirine kuşkuyla bakıyor. Herkes birbirinden çekiniyor. Düşündüğünü söyleyemiyor. Haksızlıkların karşısına dikilemiyor. Haksızlığa uğrayanları savunamıyor. Destekleyemiyor. Sadece seyrediyor.
Askeri terimle, AKP, “mıntıka temizliği”ni tamamlandı. Ülkede süpürülecek pek bir şey bırakmadı. Ülke ABD’nin ve AKP’nin çiftliği konumuna getirildi. Sıra TBMM’sine geldi.
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, HSYK yürütmenin emrine girdi. Kamu görevlilerinin yargılanmasına bile Başbakan karar veriyor artık.
İstedikleri yargıcı, savcıyı görevden alıp, başka illere atayabiliyorlar; istediklerini istedikleri makamlara getirebiliyorlar.
Artık yürütme adalete doğrudan müdahale ediyor?
Ne yargı kaldı ne adalet… Adalet, mülkün temeli olmaktan çıktı.
Hukuk katledildi.
Zanlıların ve avukatların savunma hakkı ayaklar altına alındı.
Sanık ve avukat savunmalarına davalar açılıyor, onlarca yıl hapis isteniyor.
Hazırlanan “Darbe-çete dosyaları”ndan ceza verilemeyince bu kez savunmalardan ceza kesilmeye başlandı.
Kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) meclis devre dışı bırakıldı.
Türkiye Millet Meclisinin bir adı kaldı.
Orduya savaş açıldı.
Komutanlar esir…
Yargı teslim alındı
Eşkıya dünyaya hükümdar oldu.
Yani tuz kokmaya başladı…
Hedef, dikensiz gül bahçesi yaratıp, soygunu, talanı devam ettirmek…
Tarihimizin hiçbir evresinde şeriatçı, bölücü, sömürgeci üçlüsü bu denli bütünleşerek, cumhuriyet kurumlarına bu denli açıktan, alçakça saldırılar
düzenlememişti.
Ama ne yaparlarsa yapsınlar, Yurtseverlerin direnişi karşısında zalimler mutlaka kaybedecektir.
Zulüm mutlaka yok olacaktır. Ortaçağ karanlığı, yerini tan vaktine bırakacaktır
Tarih boyunca haklı, doğru olan kazanmıştır hep. Karanlığın temsilcileri, tüm çabalarına karşın tarih çarkına geriye çevirememişlerdir. Ülkemizde de bu gelenek bozulmayacak, sömürüye, haksızlığa, baskıya direnen emekçiler mutlaka kazanacaktır.
VE BİR GÜN MUTLAKA ihanetlerin hesabı sorulacaktır.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget