Ankara’da Kastamonu Günleri - Cevat Kulaksız

Ankara’da Kastamonu Günleri - Cevat Kulaksız
14-18 Mart 2012 günleri arasında Ankara AKM de Kastamonu ili çeşitli yönleri ile tanıtılan “Kastamonu Günleri” vardı. Bu dört günlük sürede AKM nin içindeki stantlarda ve dışarıdaki büyük çadırlarda bu ilimize ait birçok tarihi, turistik yönlerini, kültürünü, ürünlerini yansıtan, tanıtan gösteri ve satış birimleri ile Ankara’lılara Kastamonu havasını yaşattılar.
Girişteki çadırlarda ve içerideki stantlarda Kastamonu’ya özgü özellikle sarımsak, peynirler, helva, ahşap ürünleri, el dokumaları gibi daha pek çok ürün sergileniyor ve satılıyordu. Çuvallar içinde yörenin en iyi yetiştirilen ürünlerinden pirinç (Tosya), soğan, sarımsak satılıyordu.
Bilindiği gibi Türkiye’nin en iyi sarımsağı Taşköprü ilçesinde yetiştirildiğinden, orada sarımsak festivali düzenleniyor olmasıyla sarımsak ön plana çıkıyordu. Seçilen sarımsak güzelinin saçları, etekleri, kolları adeta bir süs malzemesi gibi zincir yapılıp genç kızın bedenini süslüyordu.

İNEBOLU’LU KAĞNICILAR, KAYIKÇILAR.
Sergilenen ve satılan çeşitli ürünler ve el sanatlarından ziyade, AKM nin önüne kocaman mermi taşıyan kağnı ve öküz heykeli herkesin ilgisini çekiyordu. Mermi yüklü kağnı heykellerine şaşkınlıkla bakanlar öküz ve kağnı ile resim çektiriyorlardı. Girişteki yazılı büyük panolarda İnebolu’da İstiklal Savaşında cephane taşıyan kahramanların anı, resim ve heykelleri bulunuyordu. Mermi taşıyan öküz ve kağnı heykelini görünce İstiklal Savaşının işgal ve acılı günlerine dönmek istedik.
Kurtuluş Savaşımızda önemli silah sevkiyatının yapıldığı İnebolu Kastamonu’ya bağlı bir ilçe. İnebolu halkının cesur ve azimli çalışmaları ile gemilerle gelen silah ve cephaneler gemilerden kayıkçılarla alınmış, yaşlı-genç, çocuk-kadın demeden omuzlarda ve gıcırdayan kağnılarla, günümüzde İstiklal Yolu olarak adlandırılan, İnebolu-Küre-Kastamonu-Çankırı yolu güzergahı ile bağımsızlık savaşı veren Kuvaayi Milliye güçlerine üç yıl süre ile durmaksızın taşınmış. Bu hizmete karşılık ne kayıkçılar para istemiş, ne de sırtında çocuğu ile cepheye cephane taşıyan kadınlar… Bu cephane taşıma olayında ilginç olaylar da yaşanır. İstiklal Madalyası incelenirse, madalya üzerinde cephane yüklü kağnı, öküzler ve yanında bir kadın profili görülür.
“Ey gaziler! Yine yol göründü bize,
Çekin kürekleri ki dalgalar gelsin dize
Heyamola sesleri ile yer gök inlesin
İnebolu’dan Dumlupınar’a düşman titresin”.

ŞERİFE BACI
1921 Kasım ayında İnebolu’ya önemli miktarda savaş malzemesi gelmiştir. Malzemenin bir an önce Kastamonu’ya iletilmesi gerekir. Cepheye gidemeyip de köylerinde kalan yaşlılar sakatlar, kadınlar, Menzil komutanlığının malzeme taşınması haberi üzerine kağnılarla yola çıkarlar. İnebolu’dan kağnılara yüklenen cephaneler Kastamonu’ya doğru yol alır. Bu cephane kollarında hep kadınlar vardır. Bunlardan biri de Şerife Bacı’dır. Şerife Bacı top mermileri ıslanmasın diye kazağını mermilerin üzerine örtmüş, yavrusu ölmesin diye üzerine abanmış ve soğuktan ölmüştür, ama ölene kadar vücut sıcaklığını yavrusuna vermiştir.
Bu gün Kastamonu’da şanına layık güzel bir anıtı vardır. Kastamonuların gururu olan şehit Şerife ananın adını her yerde yaşatıyorlar.
**
“Taşıdık at ile sırt ile kağnı ile
Kar demedik, tipi demedik
Yağmur demedik, çamur demedik
Erkek demedik, kadın demedik
İnebolu’dan Sakarya’ya Dumlupınar’a dek”.
Turgut Özakman “Şu Çılgın Türkler” kitabının birçok yerinde İnebolu’yu ve İnebolu’da gerçekleşen ulusal kahramanlık öyküsünü anlatır (1). 9 Haziran 1921 gününü anlattığı bölüm şöyle başlıyor:
“(…) gün doğarken, uzun bir düdük sesiyle derin uykudan uyandı. Yataktan fırlayıp pencereye koştu. Odesa İnebolu’yu selamlıyordu. Tüm ışıklarını yakmıştı. (…) Önce yalıya inip duruma göz attı. Bir vukuat yoktu. Deniz sakin, hava güzeldi. Bayram namazına katılmak için Yahyapaşa camisine (2) yürüdü. (…) İnebolu noktasındaki nöbetçi gözcü haberi alır almaz, tepeden aşağıya, şehre koşmaya başladı. Yahya Paşa Camiinde bayram namazının sonuna gelinmişti (3). Gözcünün haykırışı duyuldu: “Düşman gemileri geliyooo!” Son selamı verip ayaklandılar. (…) “Ey ahali, düşman gemisi bastırmadan yalı boşaltılacak! Allahını, vatanını seven imeceye!” Bayram unutuldu.(…) Yüzünden ter fışkıran bir subay, tek kişinin taşıyamayacağı ağır sandıkların kapaklarını zorlayıp açıyor, mermileri tek tek yeni yetme kızlarla oğlanlara uzatıyordu: “Dikkatli olun, düşürmeyin ha!” Hiç düşürürler miydi? Hepsi bir merminin ne kadar değerli ve tehlikeli olduğunu çoktan öğrenmişti. Yaşlı kadınlara makineli tüfek şeridi, tüfek gibi hafif şeyler veriliyordu. Onlar da bunları kollarında, torunları gibi sakınarak taşımaktaydılar”. (…)

HAMAMCI KADI SALİH
Kurutuluş Savaşı sırasında İnebolu’ya gemilerle getirilen harp malzemeleri kahraman denizcilerimiz tarafından “Denk Kayıklarıyla” karaya çıkarılıp, yaşlılar, kadınlar ve çocuklar tarafından depolara taşınmış, oradan da, kağnılarla cepheye ulaştırılmıştır.
İnebolu Kayıkçılar Loncası üyesi 70 yaşındaki ( Düz Tarla’daki hamamı işleten, aynı zamanda denizci “Hamamcı Kadı” lakabıyla anılan Salih Reis’te 13 Haziran 1921 yılında Yarbaşı Merdivenlerinden, bir elinde bastonlu omzunda mermisi ile zorlanarak çıkarken, merdivenlerin üst kısımında, maiyetindekilerle birlikte olayı seyreden Kastamonu Valisi Muhittin Paşa’nın dikkatini çeker.
(Dönemin Valisi Mühittin Paşa Atatürk’ün Harbiye’den öğretmenidir.)
Yanındakilerden ayrılarak ihtiyarın yanına gider ve der ki: “Dede ver de ben taşıyayım”.
Sırtındaki mermiyi zorla taşıyan ihtiyar deniz kurdu başını bile kaldırmadan: “Kör müsün benimkini isteyeceğine git sen de kayıktan bir tane alsana!” Etraftakiler “eyvah paşa kızdı” diye düşünürlerken, Muhittin Paşa, “bu vatan bölünmez, bu millet ölmez”  diye söylenir. Paşayı fark eden Salih Reis ellerine sarılır ve orada bulunan herkes gözyaşlarına boğulur.
Hamamcı Kadı Salih Reis, kahramanlıkları ve fedakârlıklarıyla İstiklal Savaşının kazanılmasına katkıda bulunan İnebolu Denizcilerini temsil etmektedir.
İnebolu’da Şerife Bacı, Hamamcı Kadı Salih gibi kahramanların, madalyanın, kağnı ve öküzlerin heykelleri bulunmakta.   
 Cephene taşıyan kağnıları değerli ozanımız Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde şöylece destanlaştırır:

MUSTAFA KEMAL’İN KAĞNISI

Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden.
Sanki elif elif uzuyordu, inceliyordu.
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar,
İnliyordu dağın ardı, yasla
Her bir heceden heceden..

Mustafa Kemal’in kağnısı derdi kağnısına.
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik,
Nam salmıştı asker içinde..
Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü,
Doğrulmuştu yola önceden önceden ..

Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar.
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı.
Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı
Hafiftiler, inceden inceden..

İriydi Elif, kuvvetliydi kağnı başında.
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri.
Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim;
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden niceden ..

Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu.
Nazar mı değdi göklerden ne?
Dah etti, yok. Dahha dedi, gitmez
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur.
Nasıl durur Mustafa Kemal’in kağnısı?
Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden ..

Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş
Sür beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım.
Bak hele, üzerimden ses seda uzaklaşır,
Düşerim gerilere iyceden iyceden ..

Kocabaş yığıldı çamura,
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar.
Örtüldü gözleri, örtüldü hep.
Kalır mı Mustafa Kemal’in kağnısı bacım,
Kocabaş’ın yerine koştu kendini Elifçik,
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden… Fazıl Hüsnü DAĞLARCA

 İLK KADIN MİTİNGİ 10 ARALIK 1919 ÇARŞAMBA
“Kardeşler, hemşireler!
Daha bir sene evvel rengi ile başımızda dalgalanan ulu sancağımız, görüyorsunuz ki siyahlara, matemlere büründü. Muharebe meydanlarında vatan ve din uğrunda binlerce evladımızı gömdükten sonra; haktan, adaletten bahseden Avrupalıların, bir seneden beri, yenildik diye başımıza açmadıkları felaket kalmadı. Haktan en çok bahsedenler, haksızlığın en büyüğünü yaptılar. Daha dün bizim gibi refah ve saadeti; evi, barkı olan İzmir’deki dindaşlarımız, beyaz saçlı kadınlarımız, kundaktaki yavrularımız Yunanlıların süngüsünden geçti. Her tarafı yüksek minarelerden  beş vakitte ism-celallullah bağıran Adana’mız, Antalya’mız ve en nihayet güzel Ayıntab, Maraş, Urfa’mız elimizden alınmak  isteniyor.
Hanımlar!
Büyük felaketlerimiz önünde evlatlarımızın, kardeşlerimizin kanıyla suladığımız yurtlarımızın işgaline, kardeşlerimizin felaketine susacak mııyız? Hayır hanımefendiler! Mağlubuz, silahımız yok, fakat göğsümüzde imanımız, bütün dünyayı halkeden Allahımız var. İşte biz de İmanımıza ve Allahımıza istinaden haksızlara haksızlıklarını yüzlerine vurur ve cihan huzurunda ilan ettikleri adalet taleb ederiz.
Hanımlar!
Biz, dünyayı kanlara boğan, insanları tavuklar gibi boğazlayan erkeklere müracaat edecek değiliz. Bizim gibi şefkatle, merhametle düşündüklerine şüphe etmediğimiz İtilaf devletlerinin büyük kadınlara müracaat edecek ve birer telgrafla, bize yapılan haksızlıkları yazacak ve anlatacağız. Eğer onlar da hakkımızı teslim etmezlerse, evlatlarımızın kanlarına kendi kanımızı karıştırarak erkeklerimizle bir safta, dinimiz ve istiklalimiz için ölecek; haksızlıklara, zalimlere tarihin lanetlerini terk ederek şehametle öleceğiz”.

İSTİKLAL MADALYALI TEK İLÇE İNEBOLU
Vatansever İnebolu halkının Kurtuluş Savaşı’na olan özverili katkısı devletçe unutulmamış. 11 Şubat 1924 tarihinde TBMM nin çıkardığı 66 numaralı kanunla “Beyaz Şeritli İstiklal Madalyası ve Beratı” ile taçlandırılmıştır.
İstiklal Madalyası ve Beratı 9 Nisan 1924 de İnebolu Liman Reisliğine gönderilmiş, 16 Mayıs 1924 tarihinde düzenlenen büyük bir törenle de Kaymakam Fevzi Bey tarafından İnebolu Mavnacılar Loncası namına Kahya Soğangözoğlu’na verilmiştir.

KILIK KIYAFET DEVRİMİ
Mustafa Kemal Atatürk Türk İnkılâplarının en nemlilerinden birisi olan Şapka ve Kılık Kıyafet İnkılabını bir gün için geldiği İnebolu’da üç gün kalarak (25-28 Ağustos ve 27 Ağustos 1925 tarihinde tarihi Türkocağı binasında “bu serpuşun ismine şapka denir” diyerek şapka nutkunu ilk kez İnebolu’dan ilan etmiştir.  
Atatürk yapmış olduğu devrimlerde Türk toplumunun uygar milletler gibi giyim ve kuşamda da ileri bir seviyede olmasını istemiştir. İşte bu yüzden yapacağı bazı devrimlere zemin hazırlamak açısından da oldukça önemli olan kılık ve kıyafet değişikliklerine oldukça önem vermiştir. Elbette ki bir düzen içerisinde bazı devrimler hayata geçiriliyor ve bu devrimlere toplum hazır oldukça devam ediliyordu.
Atatürk ilk olarak bir yurt gezisinde Kastamonu’da halkın karşısına şapka giyerek çıkmış ve toplumun ilk tepkilerini ölçmüş. Kastamonu’nun bir Anadolu şehri olması ve ilk tepkilerinin olumlu olması ile şapka giyilmesi toplumda kademe kademe rağbet görmüştür. Bu da yapılacak diğer devrimlere zemin hazırlamıştır. Atatürk bu konuda Nutuk’ta der ki: “Fesin kaldırılması zorunluydu. Çünkü fes, kafalarımızın üstünde bilgisizliğin, bağnazlığın, uygarlık ve her türlü ilerleme karşısında duyulan geriliğin bir simgesi gibi oluyordu”. Buradan da anlaşılacağı üzere Atatürk fesi her türlü ilerlemenin karşısında duran bir engel olarak görmekle aslında yağacağı bazı devrimlerin de müjdesini veriyordu.
İlk olarak konu Millet Meclisi’ne bir kanun teklifi olarak getirildi. Atatürk ilk önce Bakanlar Kurulu’na toplayarak Eylül 1925 çok önemli üç kararname çıkarılmasını sağladı. Bu kararnameler: 1-Tekke ve zaviyelerin kapatılmasına dair kararname, İlmiye sınıfının kılığına ilişkin kararname, 3-Devlet memurlarının kılığına ilişkin kararnamelerdir. 25 Kasım 1925 de TBMM ce “Şapka Kanunu” kabul edilmiş, bu kanuna uymayanlar hakkında çeşitli ceza müeyyideleri uygulamaya başlanacak denilmiş.
3 Aralık 1934 te çıkarılan bir kanunla din adamlarının ibadet yerleri dışında dini kıyafetlerle gezmeleri yasaklanmış. Diyanet İşleri Başkanı ve diğer dinlerin en yetkili kişilerinin özel kıyafetleri ile dolaşabilmelerine izin verilme kararı alınmış.
İstiklal Marşı ilk kez, Kastamonu’da yayınlanan Açıksöz Gazetesinin 21 Şubat 1921 tarihli nüshasında yayınlanmıştır.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget