Milliyet yazarı Hasan Pulur, un 11 Mart 2012 köşe yazısı :
Anı gibi
Dost meclislerinde bizi dinleyenler “Bunları yazsana!” derler:
Birkaç kere daha aynı şeyi söylemişlerdi:
“Gördüklerini, duyduklarını anlatıyorsun, bunları yazsana.”
Yazsana demek kolay, yazmak kolay mı?
Çoğunu laf ebeliğiyle atlattık:
“Terazi var, tartı var, fener var, lamba var, şişe var, idare var. Her işin vakti var!”
Beyoğlu Balık Pazarı’nın ilk meyhanelerinden “Nevizade” olmadan önce “Lefter” laternayı son defa çevirir “Vakit tamam, beyler vakit tamam!” dermiş...
Acaba vakit tamam mı?
* * *
Ne demiş Rıfkı Melül Meriç?
“Yar zülfüne dokun da, zülfiyare dokunma” demiş...
Zülfüyarin hoşgörüsüne sığınıp başlayalım...
Necip Fazıl Kısakürek’in “Babıâdi” dediği “Babıâli”den...
Allah rahmet eylesin, sevgili arkadaşımız Dinçer Güner oğulları Tansel’le Tuğrul’u sünnet ettiriyor, Ataköy gazinosuyla anlaşmış, masa masa dolaşan konukları ağırlamaya çalışıyor, kapıdaki adam koşup geldi, eğildi kulağına bir şeyler fısıldadı, Dinçer fırladı gitti biz de uzaktan bakıyoruz, şoför bir zarf uzattı, biz hemen günahına girdik:
“Hadi iyisin iyisin, ya hediye çeki ya da altın geldi!”
Dinçer zarfı açtı, bir göz gezdirdi, sonra bize doğru attı:
“Al, oku!”
Bir çırpıda okuduk, “o güne kadar geçen” hizmetlerine teşekkür ediliyordu, başka gün bulamamışlardı.
İşte size Necip Fazıl’ın “Babıâdi”sinden pırıl pırıl bir örnek...
* * *
Hürriyet’te anonim bir köşe var, herkes duyduğunu gördüğünü anlatıyor, Nezih Demirkent köşeyi düzenliyor.
Biz Tahsin Öztin, Nehar Tüblek üçümüz bir odada oturuyoruz, gelen geçen bir kere uğrar, müdavimlerimizden biri de rahmetli Eşfak Aykaç’tır, hâlâ unutulamayan Macar maçının milli takım tek seçicisi...
“Tahsin abi”nin “Eşfak abi”ye takılmadığı gün yoktur “Macar fatihi” diye başlar eski günleri anarlar.
* * *
O sabah “Eşfak abi” pürtelaş içeri girdi:
“Yahu yanlış yazmışlar!”
O köşeye, “Eşfak abi”nin babası “Fazıl Ahmet Bey”in bir hicvini almışlar, “Ördeklerden bir filo/ bir de kazdan amiral...” Dizeye itiraz ediyor.
“Yahu bu böyle değildir”, diyor garanti veriyor:
“Babamın şiiri bu bilmez miyim!”
Odada, Allah rahmet eylesin yazı işleri müdürü Ergin İnanç var, kaşının üzerinden şöyle bir baktı:
“Onu Nezih abi yazdı!”
Eşfak Aykaç’ın tavrı değişti:
“Herhalde babam yanlış yazmış!”
Eeeee, Nezih Demirkent’in kasıp kavurduğu günler...
* * *
Eşfak Aykaç, devrinin ünlü futbolcusu, Allah rahmet eylesin bir İstanbul beyefendisi, bir nüktedan, şakada üstüne yok...
Aile yazları, İstanbul’un her varlıklı ve burjuva ailesi gibi “Adalar”a sayfiyeye gidiyorlar, Kınalıada’ya...
Akşam adaya dönerken bir baba, oğlunu Fazıl Ahmet beye takdim ediyor:
“Fazıl Ahmet bey amcanın elini öp oğlum!”
Çocuk nereden tanısın Fazıl Ahmet beyi?
Fazıl Ahmet bey yardım etmiş:
“Galatasaraylı Eşfak’ın babasıyım!”
* * *
Hürriyet’teyiz, patron Erol Simavi, yönetici kadrosunu değiştirmiş, bir gece ansızın Nezih Demirkent’i görevden almış, gazeteyi Çetin Emeç ile Arda Gedik’e teslim etmiş, ikisi de babadan gelme demokrat, biri İçişleri Bakanı, ihtilal günü “ya Allah!” diyerek, Harp Okulu’nun penceresinden atlayarak intihar eden Namık Gedik’in oğlu, diğeri de Son Posta gazetesinin sahibi Bursa DP milletvekili Selim Ragıp Emeç’in oğlu.
* * *
Gazetede köşesi olan iki yazar var, biri Oktay Ekşi, diğeri de biz.
İkimiz de CHP’li tanınıyoruz.
* * *
“Gidelim Erol Bey’le konuşalım” dedik, endişelerimiz var bizim muhatabımız kim olacak?
Erol Simavi’ye çıktık, Oktay Ekşi’nin ağzı laf yapar, üstelik “başyazar etiketi” var. Başladı konuşmaya, derdimizi anlatmaya...
Erol Simavi kalktı, bizi ellerimizden tuttu, pencerenin önüne götürdü, Cağaloğlu meydanı cıvıl cıvıl, insanlar konuşuyor...
“İşte sizin muhatabınız!”
Önce bir duraksadık sonra anladık, Erol Simavi bize halkı gösteriyor, kulakları çınlasın...
* * *
Ayrılıncaya kadar “muhatabımız” hiç değişmedi.
İşte yaz, yaz diyordunuz yazdık.
Bakalım tepkiniz ne olacak?
Yorum Gönder