Üç haftadır, uluslararası arenada Türkiye odaklı bir öpüşmedir gidiyor! Sıra ile göz atalım…
27 Haziran: Fener Ortodoks Patriği 1. Varthelemiyu, Atina’da Yunanistan Başbakanı Yeorgis Papandreu ile öpüştü, ekonomik bunalım konusunda desteğini açıkladı.
12 Temmuz: Eski ABD “Merkezi İstihbarat Örgütü - CIA (MİÖ)” Başkanı, yeni Savunma Bakanı Leon Panetta, Kuzey Irak’ta ziyaret ettiği “Bölgesel Kürt Hükümeti Başkanı” Mesud Barzani’yi şapur şupur öptü. Bilindiği gibi Panetta, Bill Clinton’un Başkanlığı döneminde “Beyaz Saray Müsteşarı” idi. Dışişleri Bakanı olan eşi Hillary Rodham Clinton ile Panetta’nın dostlukları o günlere dayanır. Barack Husein Obama’nın Başkan olmasından sonra bu görevlere getirilmesinde Bayan Clinton’ın etkisi bilinir.
14 Temmuz: Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde devriye gezen bir grup asker, Kuzey Irak’ta odaklanan PKK militanlarınca saldırıya uğradı. 13 asker şehit düştü. Dokuz er yaralandı.
15-16 Temmuz: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bayan Clinton ile görüştüler. Konuğu Ankara’da değil, ayağına gittikleri Dolmabahçe, Huber Köşkü, Sait Halim Paşa Yalısı gibi saraylarda kabul ettiler. Clinton, hiçbirinin yanağını öpmedi!
16 Temmuz: Clinton, Fener’de 1.5 saatlik görüşmeden önce Patriğin sakallı yanağından öptü, “Heybeliada Ruhban Okulu açılmalıdır” dedi. Okul açıldıktan sonra, herhalde bir daha gelişinde “Türkiye, patrikliğin ekümenikliğini (evrenselliğini) tanımalıdır” diyecektir.
17 Temmuz: İstanbul’dan sonra Atina’ya giden Clinton’ı Papandreu Başbakanlık binasında değil, Dışişleri Bakanlığı’nda kabul ederken yanaklarından öptü.
Doğrusu çok üzüldüm! Saraylarda karşılanan Yengemiz, yöneticilerimizin yanaklarını neden öpmedi? Hayrünnisa, Emine, Sare Hanımlar eşlerinin yanaklarından öpülmelerini herhalde kıskanmazlardı. Ama ben kıskandım. El âleme şapır şupur, bize gelince yarabbi şükür!
Tavşana Kaç Tazıya Tut!
20 Mart 2003’te ABD Irak’ı işgal etti. Devlet Başkanı Saddam Hüseyin idam edildi. Irak o günden sonra dinsel mezhep ve etnik kavgalar ile “birlik” olmaktan çıktı.
ABD, petrol bölgesi olan Kuzey Irak’ta “Bölgesel Kürt Hükümeti” adı altında “özerkliğe” yol alan yönetimin kurulmasını destekledi. Böylece ülkenin “birliği” bozuldu, Kuzey Irak’ta özerklik verilen bir siyasal oluşum yaratıldı. Kürt önderlerden Barzani, bu yönetimin “Başkanlığına”, Celal Talabani de “Devlet Başkanlığına” getirildi.
Ardından, ülkenin öteki yörelerine kıyasla Kuzey Irak’ta olağanüstü bir imar ve yatırım uygulamasına geçildi. Türkmenler, Araplar dışlandı. Yöre Kürtlerine hoş görünmek için Kuzey Irak’ta Türk askerinin başına çuval bile geçirildi.
O günlerde iktidara yeni gelmiş olan AKP Hükümeti’nin, TBMM’den yetki almasına karşın, şimdiye değin PKK’ye karşı sınır ötesi harekât yapması önlendi.
Ankara’nın 2007’de “Gelin Irak ile birlikte terörle mücadele ve istihbarat amacıyla üçlü bir eşgüdüm kurulu oluşturalım” önerisini Vaşington benimsedi. Kurul çalışmaya başladı. Bir yıl sonra K. Iraklı Kürtlerin de kurula alınması önerisi geldi. Kurul dağıldı. Türkiye Özel Temsilcisi Emekli Orgeneral Edip Başer istifa etti.
AKP hükümeti, daha sonraki yıllarda 30 bin kişinin katili Abdullah Öcalan ile görüşmelere başladı.
Hükümet üç yıldır “demokratik çözüm” için “açılım” diye bir söylem tutturdu. Öcalan, İmralı’dan çıkmasını da öngören “Barış Konseyi’nin kurulduğundan” söz eder oldu.
Bu arada Türkiye’de yakalanan PKK’li teröristlerde pek çok Amerikan silahı ele geçirildi. Irak’taki Amerikan birliklerinden Kuzey Irak’ta “Kürt Bölgesel Yönetimi”ne gönderilen silahların PKK’lilere verildiği saptandı!
Seçim öncesinde de “açılım” diye bas bas bağıran AKP’li siyasacılara “açılımın ne olduğunu” sorduğunuzda yanıtını üç yıldır hiç kimse veremedi.
Güneydoğu’daki Kürt vatandaşlarımız, Irak’ta ABD desteği ile Kürtlerin ikinci sınıf vatandaşlıktan birinci sınıfa geçtiğini ve yörede olağanüstü imar uygulamasının başladığını da yakından izliyorlardı. AKP’nin üç yıllık “açılım” sözleri karın doyurmuyordu.
ABD Savunma Bakanı Panetta’nın Barzani’yi öpmesinden iki gün sonra PKK Silvan saldırısını gerçekleştirirken, aynı gün Diyarbakır’da “Demokratik Toplum Kongresi (DTK)” toplanarak “demokratik özerklik” ilan etti. Türkçesi ile Barzani’nin Kuzey Irak’taki özerkliği gibi bir hedef öngörüldü, kurallar açıklandı:
1. Eskilerin “nefs-i müdafaa” dedikleri “öz savunma hakkı” kullanılacaktı,
2. BM sözleşmesine dayanarak kendilerini yönetmek için “halkların kendi kaderini tayin hakkından” yararlanılacaktı,
3. Uluslararası topluma “bizi tanıyın” denilecekti.
Clinton İstanbul’da şehitlerden dolayı duyduğu üzüntüyü dile getirdi, terörü kınadı, PKK’nin ABD’nin teröristler listesinde olduğunu yeniledi. CNN’de gençlerle katıldığı bir söyleşide şöyle dedi:
“Türk hükümetinin Türkiye’de yaşayan Kürt halkına yönelik politikalarını destekliyoruz. Bunun yanı sıra demokratik olarak seçilmiş Irak hükümetini de destekliyoruz. Oradaki Kürt siyasalarını da destekliyoruz.
Türkiye’deki Kürtler, kendilerinin Türkiye’nin tam bir parçası olduklarını hissedebilirler ve öte yandan da kendileri için önemli olan Kürt kimliğini de korumak isteyebilirler. Buradaki çizginin şiddet ve terorizm noktasında çizilmesi gerekir.”
Uzun lafın kısası “Kürtler terörü bıraksın, Kuzey Irak gibi özerk yönetime” yönelsinler. Zaten DTK de “kendi kendini yönetim kararını” açıklamadı mı?
Anlaşılan ABD, Kuzey Irak ve Güneydoğu Anadolu’daki Kürtlere “tavşana kaç tazıya tut” siyasası izliyor. Duruma, işgal sonrasında Irak’ta büyükelçilik yapmış olan Ankara’daki ABD Büyükelçisi Frank J. Ricciardone’nin kullandığı Türk atasözü “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” da denilebilirdi!
Yorum Gönder