Futboldaki şike skandalının daha büyük bir kaosa yol açmaması için Türkiye Futbol Federasyonu’nun (TFF) artık elini çabuk tutması, bir an önce bir karara varması gerek.
Bir noktayı belirtelim, olayın ceza hukuku yönü ayrıdır, Futbol Federasyonu’nun kararı yönü ayrı.
Çok vurguladık, Fenerbahçe her zaman, her koşulda Fenerbahçe’dir. Bir iki yöneticinin, bazı tasarrufları hukuken kulübü bağlasa bile Fenerbahçe’yi karalayamaz.
Bu işin futbol yanı.
Ama işin bir de hukuk ve hukuk devleti yanı var.
Başta Aziz Yıldırım olmak üzere, bütün şüpheliler, masumiyet karinesi gereği, aksi kesin bir yargı kararıyla sabit olana kadar masumdurlar.
Yine bu gibi kişilere yapılacak uygulamalar, yasalar ile birlikte çağdaş demokrasinin artık evrenselleşmiş içtihadında belirlenmiştir. Bunlara uyulması zorunludur.
***
Aziz Yıldırım gibi sağlık sorunlarıyla cebelleşen birinin tutukluluğunu, bir yurttaş olarak içime sindiremediğimi, bir tedbir olan tutuklamanın başka yol kalmadığında, uygulanacak son çare olması gerektiğini, burada da öyle bir durumun görünmediğini belirtmek isterim.
Tutuklanmaması halinde, Aziz Yıldırım’ın nasıl olup da uzun süredir devletin elinde bulunan delilleri karartacağı sorusunun doyurucu bir yanıtı olduğunu sanmıyorum.
Kaçma şüphesine gelince:
Tutuklanmada esas etkenin o olmadığını, Aziz Yıldırım’ın kaçma şüphesi olmadığını düşünüyorum ve hatta daha ileri giderek diyorum ki, bu sanığın kaçma şüphesinin gerçekleşmesi bile, keyfi izlenimi veren bir tutuklamanın toplum vicdanında yol açtığı tahribatın yanında hafif kalırdı.
Gözaltı süresi ve yöntemiyle ilgili olarak avukatların açtığı davanın sonucunu da büyük bir heyecanla bekliyorum. Sanmam ama belki de çıkacak karar, demokrasiyi güçlendirecek bir emsal oluşturabilecektir.
Aziz Bey’in tutuklanmasının yarattığı toplumsal heyecanı olumlu buluyorum ve düşünüyorum ki, böyle şeyler aslında Aziz Bey’in normal yaşamda umurunda olmasa bile kendisi içinde bulunduğu durumla, hukuk ve demokrasi mücadelesinin göbeğine yerleşmiş figürlerden biri olmuştur.
Aziz Bey daha şimdiden, demokrasi ve insan haklarının herkes için gerekliliğinin canlı kanıtı olmuş olması açısından, topluma ve demokrasiye hizmet etmiştir.
***
Ancak burada bir an durmak ve Aziz Yıldırım’ın avukatı Faik Işık’ın çok yadırgadığım bazı açıklamalarına değinmek istiyorum.
Faik Işık açıklamasında, şikenin ve her türlü yozlaşmışlığın varlığını kabul ediyor.
Ancak burada bazı çevrelere çatarken ad vermeden kimi savcı ve yargıçlara da göndermede bulunuyor ve büyük kulüplere üye olan bu kişilerin, kimi hallerde 20 bin TL’ye kadar ulaşan giriş ücreti ödeyip ödemediklerini soruyor.
Faik Işık ayrıca her maça 50 ya da 100 bilet isteyen hâkim ve savcılardan söz ediyor ve soruyor:
- Bunlar sistemin dışında mıdırlar? Ya bedavadan alınan bu elli ya da yüz kadar biletin hesapları yarın ortaya çıkarsa?..
Faik Işık’ın bütün imalarının ve açıklamalarının doğruluğunu kabul ediyorum, ama yine de “şecaat arz ederken sirkatin söylemek” anlamını taşıyan bu sözlerle nereye varmak istediğini tam olarak anlayamıyorum.
Olsa olsa şunu demek istemiş olabilir:
- Evet herkes pisliğe bulaşmıştır, buna kimi hâkim ve savcılar da dahildir.Tabii eğer yetkililerin yürekleri varsa bu açıklamaları ihbar olarak alırlar.
Ama bunun davanın özüne ne etkisi vardır anlamak güç. Eğer, herhangi bir kulüp yöneticisi giriş ücreti almadan hâkim ve savcı gibi kişileri üye yazmışsa bu ayıp, o savcı kadar aynı zamanda o yöneticinindir de...
Bu yönetici de ister Aziz Yıldırım olsun, ister Adnan Polat fark etmez. Bunun faturasının da mahkemeye bile gerek kalmadan, kongrede kesilmesi gerekirdi.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
Yorum Gönder