Gelelim kitaba:
Osmanlı’nın çöküş yıllarında bazı kadınların peçeden ve kara çarşaftan kurtulmak için büyük mücadele verdiklerini...
İlk aşamada renkli çarşaf giydiklerini ve bu yüzden linç edilmelerine kalkışıldığını...
Çarşaftan ve peçeden kurtulma mücadelesinin, Türkiye’nin ilk feminist partisinin kurulmasına kadar uzandığını...
1920’de kurulan Meclis’in kürsüsünde, ülkenin işgal altında olmasından kaynaklanan utancın sembolü olarak siyah bir örtü bulunduğunu biliyor muydunuz?
Ben bilmiyordum, bir gecede okuduğum bu sürükleyici kitap sayesinde öğrendim. Bu kitabı, Türkiye’deki kadın hareketinin ilk yıllarını merak eden herkes... Ama özelikle de bugünkü türban dayatmasını kavrayamayan kadınlar okumalı...
Kitap kapağı etkileyici, yazarın kısa cümleler kullanması okumayı kolaylaştırıyor... Kişisel öykünün arkasındaki tarihi fon; özenli, bilgi verici ve hatta hayran bırakıyor...
Elbette bazı küçük kusurları da var kitabın: Örneğin yazar, daha dokuzuncu sayfada iki kahramanın ismini karıştırmış.
48, 136, 137, 141, 142, 179 ve 210’uncu sayfalardaki yazım ve noktalama hataları, bu güzel esere yakışmamış.
Umarım çok satılır, çok okunur. Çünkü irdelediği konu; bunu hak ediyor.
Özyaşam gibi
Köpeklerin Gölgesi, yetişkinlerin okuyabileceği, fazlasıyla “aşmış” bir insanın öyküsü... Yazarın aslında kendi yaşamını ve aşkını anlattığı o kadar açık ki... Çok yakından bildiğimiz, tanıdığımız gazetecilerin, sinemacıların, entelektüel barlarının müdavimlerinin adlarıyla sanlarıyla karşımıza çıkması, kitabı okurken hissettiğiniz gerçeklik duygusunu artırıyor.
Kimliği açıklanmayan ama Arda Uskan olduğu belli olan kahramanın cinsel fantezilerinin, abartıya varan bir aşırılıkla yinelenmesi, okurken alınan “cin tonik” tadını yok ediyor.
Yazım ve noktalama hataları çok fazla... Sayfa sayfa vermeme olanak yok!
Daha da ötesi var:
Hayatının on yılını Deniz Gezmiş parkasıyla geçirdiğini söyleyen bir “kahraman”ın, kitabın 53’üncü sayfasında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’dan, “Deniz Gezmiş, Hüseyin Aslan, Hüseyin İnan” diye söz etmesi doğrusu beni kahramanın solcuğu konusunda epeyce düşündürdü...
Hele hele kitabın sonlarına doğru bir kahramanın kitaptaki adıyla gerçek hayattaki adı karıştırılmış ki; insan gülümsemeden edemiyor.
Dil akıcı, su gibi. Kapak fazla klasik... Biçem; yeni ve cesur... İçerik, o çevreleri bilmeyenler için ilginç...
Tarihi olayların anlatımı tam bir sabun köpüğü! Anlattığı aşk ise... Fazlasıyla karışık ve bencil...
Kitabı bitirince insanın aklında tek soru kalıyor:
Arda Uskan, bu kitabı yayınevine vermeden önce niye okumamış, yayınevi neden düzelttirmemiş?
Bir ‘baskı’ belgeseli
Türkiye’de “derin devlet” macerasının nasıl başladığını, NATO’ya girmek için binlerce kişiyi nasıl ölüme gönderdiğimizi, bizi yönetenlerin iflah olmaz komünizm korkusunun nedenini, Türkeş’in Başbakanlık gizli ödeneğinden yüklüce bir parayı yurt dışındaki bir bankadaki kişisel hesabına aktarıp aktarmadığını, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının neleri göze alarak o yola çıktıklarını, çatışmaları, provokasyonları, faili meçhul cinayetleri...
Kısacası Türkiye’nin son 70 yıllık yakın tarihini “sosyalist bir kalem”den bir kez daha okumak isterseniz, alın size fırsat...
Yazar en zor dönemleri, en karmaşık olayları o kadar sade, temiz ve akıcı bir dille anlatmış ve o kadar az yazım-noktalama hatası yapmış ki; yedi yüz sayfalık kitabı okumam sadece üç gün sürdü.
Kitap, yerinde dipnotları ve kaynakçasıyla gerçek bir belgesel nitelemesini hak ediyor.
Yorum Gönder