Adını barış ve demokrasiye dayandıran ayrılıkçı BDP; son yıllarda Şeyh Sait denilen isyan elebaşısı için anma törenleri yapmaya başladı. Hatta devletin ona itibarını (!) iade etmesini bile istemeye başladılar.
Şeyh Sait; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından 15 ay kadar sonra; devleti yıkmak için çok büyük bir isyan patlatan bir bölücüdür. O sıralarda Türkiye; Musul’u sınırlarımıza katmaya çabalıyordu. Türkiye ile Irak’taki İngiliz güçleri arasında sınır çatışmaları başlamıştı. Tam bu sıralarda; 1925 yılı şubatında Şeyh Sait isyan başlatıyordu.
ABD’nin İstanbul Yüksek Komiseri Amiral Bristol’e sunulan rapordaki şu cümle, İngilizlerin bu isyandaki rolünü göstermesi açısından ilginçtir: “Kürt sorunu ile meşgul olduğu sürece, Mustafa Kemal’in Musul’a el koyamayacağını düşünmektedirler.”
İngilizler; ayrılıkçı Kürtleri, Diyarbakır merkezli Kürdistan’ı kuracaklarına inandırmışlardı. Öyle ki Diyarbakır’ı almak için şiddetle saldıran Şeyh Sait kuvvetlerinin püskürtülmesinden bir gün sonra, 9 Mart 1925’te, bu şehre, üzerinde “Kürdistan Kraliyeti Harbiye Bakanlığı” yazılı zarflar içinde silah fabrikalarının katalogları geliyordu.
YOBAZ ŞEYH
Dini savunur gözükerek Doğu’da bir Kürdistan krallığı kurmak hevesinde olan Şeyh Sait; bölge halkı üzerinde çok kuvvetli bir etkiye sahipti. Bu etkisiyle halkı kandırmak için bir de fetva yayımlamıştı. Bakın daha bir yılını yeni doldurmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni nasıl suçluyor:
“Kurulduğu günden beri, Din-i Mübin-i Ahmedi’nin (Kutsal İslam dininin) temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi Mustafa Kemal’in arkadaşlarının, Kuran’ın ahkamına aykırı hareket ederek Allah ve peygamberi inkâr ettikleri ve İslam halifesini sürdükleri için, gayrimeşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün İslamlar üzerinde farz olduğunu, cumhuriyetin başında bulunanların ve cumhuriyete tabi olanların mal ve canlarının Şeriat-ı Gurre-i Ahmediye’ye (Peygamberin yüce şeriatına) göre helal olduğu...”
Görüldüğü üzere cahil halkın din duygusunu kışkırtarak onları devletin üstüne sürmüştü Şeyh Sait...
İşte bu durumu gören Mustafa Kemal ve arkadaşları; dinsel duyguları kullanarak devleti yıkmaya çalışacaklara karşı kuvvetli önlemler aldı. Tekke ve zaviyelerin kapatılması, tarikatlerin yasaklanması, dinsel giysilerin ve makamların yasaklanması Şeyh sait isyanının yarattığı kuvvetli kırılma sonucunda bir savunma önlemi olarak devreye sokuldu.
İSYAN HIZLA YAYILDI
Bugün, Kürtçüler; Şeyh Sait’i bir mazlum gibi göstermeye çabalıyorlar. Bakın; o dönemdeki Kürtçülerle ittifak içinde olan Ermeni yazar Garo Sasuni; yakından izlediği Şeyh Sait İsyanı’nın gelişimini şöyle özetliyor:
“İsyan 1925 yılının Şubat başında Kürdistan’ın bütün bölgelerinde birden başladı. Hasananlı aşireti reisi Albay Halit Bey derhal Muş’u kuşattı. Cibranlı aşiretinden Hasan Bey çarpışmalardan sonra Hınus’u, Şeyh Abdullah ise Varto’yu zapttettiler. Birkaç önemsiz çarpışmadan sonra Ergani-Maden de zaptedildi. Şeyh Said 7000 isyancıyla birlikte Kiğı, Eğin üstüne yürüyüp, Hayne, Lice ve Piran’ı zaptederek Çapakçur’a hâkim oldu ve bütün Harput’u tehdit altına aldı.
Silvan, Beşiri ve Pehrelik bölgeleri ile Malazgirt, Piran, Bulanık zaptedildi. Bununla yetinmeyen Kürtler, Malatya vilayeti istikametinde ilerleyip, Pütürge ve Çemişgezek’i aldılar; Siverek istikametinde ilerlediler. Böylelikle 1925 yılı Mart ayının sonlarında Kürtler Kürdistan’ın 12 vilayetini kurtardılar.
Aynı zamanda çok sayıda makineli tüfek ve silahlarla donatılmış büyük Kürt millî güçleri Diyarbekir üstüne yürüyerek hem kuzeyden ve hem de güneyden taarruza geçtiler. Kürt millî askerleri, hançerleri ellerinde ‘Biji İstiklal, Biji Kürdistan’ (Yaşasın Özgürlük, Yaşasın Kürdistan) sesleriyle hücum ediyorlardı.
İsyancılar işgal ettikleri bütün yerlerde derhal geçici bir ‘Kürdistan Hükümeti’ kurarak disiplin ve güveni sağlıyorlardı.”
İNÖNÜ GELİYOR
Elbette ki genç cumhuriyet tehlikeyi görmekte gecikmedi. Terakkiperverci zihniyette olduğu için isyanı önemsiz sayan Başbakan Fethi Bey, 3 Mart’ta istifa etmek zorunda kaldı ve yerine İsmet İnönü geldi. Derhal isyan bölgesinde sıkıyönetim ilan edildi ve Takrir-i Sükûn Kanunu çıkartıldı. Yasaya göre; gericiliğe, isyana, toplumsal düzeni bozmaya yönelik eylemler, örgütler, yayınlar hükümet tarafından yasaklandı. Peşinden İstiklal Mahkemeleri kuruldu. İsyan bölgesine her taraftan kuvvetler sevk edildi.
İsmet Paşa’nın enerjik tutumu sayesinde isyancılar bozguna uğratıldı. Elebaşılar ele geçirilip Diyarbakır’da kurulan mahkemede yargılandılar. Mahkeme; Şeyh Sait’in de aralarında bulunduğu 29 kişiyi idama mahkum etti. Mahkeme başkanı; 28 Haziran 1925’te suçlulara şöyle seslenmişti:
“Kiminiz hasis şahsi menfaatlerinize bir zümreyi alet; kiminiz ecnebi kışkırtmasını ve siyasi hırslarını rehber ederek hepiniz bir noktaya, yani ‘Müstakil Kürdistan’ teşkiline doğru yürüdünüz. Senelerden beri düşündüğünüz ve tertiplediğiniz umumi isyanı ve ayaklanmayı yaparak bu mıntıkayı ateş içinde bıraktınız.”
KOMÜNTERN NASIL GÖRÜYORDU?
Günümüzde; kendisini demokrat veya devrimci gösteren birileri bile Şeyh Sait’in ihanetini haklı çıkarma gayreti içindedir. Gelin şimdi Komüntern’in (dönemin komünistlerinin) bu isyanı nasıl değerlendirdiklerini görelim. 26 Şubat 1925’te Moskova’da Internationale Presse- Korrespondaz’da şöyle deniliyor:
“Mustafa Kemal ve Ankara hükümetine karşı Kürdistan’daki Şeyh Sait ayaklanması, Moskova tarafından Türk gericiliğinin İngiliz emperyalizmi ile ittifak halinde geri dönüş girişimi olarak değerlendirilmektedir.
Kemal, genel olarak ulusal kurtuluş hareketini temsil etmekte ve Türkiye’nin demokratlaştırılması ve feodal kalıntılar ile Müslüman din adamlarının etkisinden kurtarılması için çalışmaktadır.
Kemal’e karşı ilk olarak emperyalizm, ikinci olarak feodal ağalar, üçüncü olarak din adamları ve dördüncü olarak liman şehirlerinin yabancı sermayeye bağlı ticaret burjuvazisi mücadele etmektedir.
Son zamanlarda bütün gerici güçler, Kemal’e karşı bir harekete önderlik eden Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. İsyancılar; din adamlarının yozlaştırdığı göçebe aşiretleri harekete geçirdiler ve dinci sloganlarla ortaya çıktılar.
Ayaklanma, büyük toprak ağalarının hâkim olduğu doğu illerinde patlak verdi. İsyancıların arkasında Musul sorununda, yani petrol sorununda çıkarı olan İngiltere bulunuyordu.”
Yobaz Şeyh Sait; Kürdistan devleti hayali ile cumhuriyete silah çektiği için asılarak yok edildi. Ama Türkiye; Musul’dan vazgeçmek zorunda kalmıştı. Çünkü isyanın bastırılmasına o zamanın parasıyla 20 milyon lira harcanmış; bütçe büyük bir açık vermiş, devlet zayıf düşmüştü. Hükümet; olası bir iç ayaklanmaya karşı 120 bin kişiyi daha silah altına almıştı ve Musul ile uğraşacak gücü kalmamıştı.
Bütün bu yıkımlara sebep olan Şeyh Sait’e şimdi Türkiye Cumhuriyeti’nin itibarını iade etmesini istiyor BDP’liler. Hangi itibar efendiler?
(Bu isyanla ilgili ayrıntılar için DERSİM İSYANLARI VE SEYİT RIZA GERÇEĞİ isimli kitabımıza bakınız.)
Yorum Gönder