Şafak Pavey’den “insan olarak” da alınacak çok ders vardır, özel-farklı biridir o... Ama diyelim ki tepki gösterenler de haklıdır, Meclis’te pantalon giyebilmeliydi. Bu durumda da söylenecek söz hemen ( başörtülü olduğu için değil, ABD vatandaşı olduğunu bildirmediği için milletvekilliği düşen) Merve Kavakçı’nın Meclis’teki olayını öne sürerek karşılaştırma yapmak değildir.
BANKA VE İŞ YERLERİNDE..
“Yasalar ve yasalar insanların mutluluğu için vardır, böyle yasa-yasak olur mu” diyen meslektaşlarımız da var, oysa her yasa ve her yasak birilerini, bazı vatandaşları veya çoğunluğu rahatsız edebilir. Yasa zaten “konuları, hakları düzenleyen kurallar”dır, diğerinin ise adı üstünde “yasak”... Yasaklanan herşeyi isteyen birileri mutlaka çıkar, o zaman “demokrasilerde yasaklar, kurallar hiç olmamalı” mı diyeceğiz? Türkiye’de son yıllarda bu noktaya gelindi ama işin aslı, demokrasinin evrensel özelliği bu değildir. Demokrasi bir kuralsızlık rejimi değil, “kurallar-yasalar- yasaklar” rejimidir aslında.
Avrupa ülkelerinin çoğunda iş yerlerinin kıyafet kuralları vardır, bazılarında kadınlar etek-ceket giymek zorundadır (ki bu da mini etek değil), pantolon giyilmesine izin veriliyorsa yine ciddi bir kıyafet havasında olmalıdır. İşi kabul edenlerin hiçbiri de kurallara karşı gelmeyi denemez.
İÇ TÜZÜK DEĞİŞİRSE..
Merve Kavakçı Meclis kıyafet kurallarını bilerek, bu kuralları delmek için türbanla Meclis’e gitmişti, oysa yapılacak şey; bunun TBMM’de tartışmaya neden olmaması için önce Meclis İç Tüzüğü’nde gerekli düzenlemenin yapılması için partiler arası uzlaşma sağlanmasıydı (bugün de aynı durumdayız), tüzük değişir, milletvekili ondan sonra istediği kıyafetle gider.
Şafak Pavey ve benzeri “sağlıkla, bedensel bir nedenle” ilgili olarak tüzükte belirtilenin dışına çıkılması gereken durumlar için ise özel bir madde eklenip izin verilmesi sağlanabilirdi. Bu yapılmadığı halde Pavey’in; sıkıntısına rağmen kurallara saygılı davrandığını gördük. Mesele bundan ibaret, yazdıklarım kişisel görüş olarak değil, tamamen “demokrasi kuralları” göz önüne alınarak yazılmıştır, saptırmak isteyenlere duyurulur.
Engin Alan cenazeye bile gidemiyor!
Rahmetli anacığım bir haksızlıkla karşılaştığında kaşlarını kaldırır, çekik Çerkez gözlerini irice açar, önce diliyle bir “cuk” sesi çıkarır, arkasından “Ama Allah bunu dememiş” derdi. Ben de bu haberleri duydukça aynen onun gibi “ama Allah bunu dememiş” diyorum.
Ergenekon iddianameleri nedeniyle tutuklu emekli Korgeneral Engin Alan cezaevine girdiğinde “Burada olduğuma değil, hasta damadımın yanında bulunamayacağıma üzülüyorum” açıklaması yapmıştı. Şimdi damadı vefat etti, onun cenazesine katılmaya bile izin vermeyeceklerini bildikleri için aile bir izin müracaatında bile bulunmamış.
Bin kez tekrarlamak mümkün; gerçek bir kanlı darbe yapan Kenan Evren’i “hiç değilse olayı ve şahsını tarih önünde mahkum edecek” bir karar çıkmadan tatile gönderen yargı, yurt içi ve dışında devamlı “27 Nisan muhtırası” olarak anılan muhtıranın sahibine dokunmayan yargı, ağzıyla suçunu itiraf etmiş çocuk tecavüzcülerinin tutuksuz yargılanmasına-piknik yapmasına izin veren, Hizbullah üyelerini serbest bırakan yargı neden Engin Alan’a yakınını cenazesi için izin veremez?
Bunu Allah demiş mi?
Bir avuç iyi insan!
Sonsuza kadar süremez “üç maymunlar” oyunumuz... Sadece kendi hayatımızla, gece gündüz siyasetle (onun dışında da magazin, TV vs ile) ilgilenip çevremize, diğer canlıların acılarına gözlerimizi-kulaklarımızı kapatamayız. Gelen mektuplar çok sayıda gönüllünün, hayvan severin sokakları dolduran sahipsiz ve bakımsız hayvanlar için “bir şeyler yapmaya çalıştığını” gösteriyor ama koca Türkiye’yi düşündüğünüzde onlar “bir avuç iyi insan” olarak kalır. Hepimiz artık bilinçlenmeli ve o “konuşamayan, derdini anlatamayan” ama aynen bizim gibi hastalanan, bizim gibi acı çeken, susayan, acıkan, üşüyen, korkan bu hayvancıkları korumayı öğrenmeli ve evde-okulda çocuklarımızın da bilinçlenmesini sağlamalıyız.
TİNERCİ MEKANI
Dün İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin açacağını bildirdiği “doğal ama bakımlı, büyük alanlara yayılacak hayvan parkları”ndan söz etmiş, açılacağı net tarihi sormuştum. Şişli Belediyesi’nden de onların açacağı “Ayazpaşa parkı için” haber bekliyorum ama henüz ses çıkmadı.
Şimdi sırada HAYTAP Hayvan Hakları Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Ahmet Kemal Şenpolat’ın gönderdiği açıklama var. “HAYTAP olarak İstanbul B. Belediyesi Veteriner Müdürlüğü ile yapılan görüşmeler sonunda yapılan-yapılacak iyileştirmeleri” yazmış.
Hasdal’da yapılan kısırlaştırma ve tedavilerden, hayvanları yakalarken özen gösterilmesine, hayvanlara kötü davranan personelin değiştirilmesinden, yakında iki adet hayvan ambülansının devreye gireceğine, Fatih Hayvan Hastanesi’nin daha işlevsel hale getirilmesinden, İBB’nin ormanlara yemek dağıtımı için araç-şoför-benzin ve yemekleri dağıtacak işçi sağlamasına kadar çok önemli gelişmeler için anlaşılmış.
SOKAKTAKİ MELEK
En sonda da İBB’nin bana yazdığı açıklamada belirtilen “doğal ortamda hayvan bakımevi” ile ilgili bilgi notu var ki “sadece kedi, köpek değil, yaşlı veya sakat yük hayvanlarının da korunacağı” söyleniyor. Bu proje Ekim’e kadar bitirilecekmiş. Eğer bu sözlerin hepsi tutulur ve hayvanlarla ilgili “iyileştirme çalışmaları” sürdürülürse, insanlar da kendi ilçelerinden başlayarak bunu kampanyaya dönüştürürse (yapın şunu haydi, siz olun “sokaktaki melek”) birkaç yıl içinde büyük ilerleme kaydedilebilir.
Tabii ülke çapına yayılması için Hükümetin de bu konuda gayret göstermesi, benzer uygulamaları diğer belediyelerden istemesi gerekiyor.
Yorum Gönder