Başbakan esip savuruyor; ‘Muhalefet Meclis’e girmezse girmesin, Meclis çalışır’ diyor, ‘Tükürdüklerini yalayacaklar’ diyor. Kısacası, ‘yüzde elli oy almışım gerisini onlar düşünsün’ diyor. İktidarın demokrasi anlayışı bu, ‘bu demokrasi anlayışı’ giderek pekişiyor, demek ki daha çok çekecek çilemiz var, Allah yardımcımız olsun!
Ama, daha vahim olan, memleketin muhafazakâr, liberal, sol demokratlarının çoğunun bu anlayışa karşı çıkmak yerine kulp bulmak için birbiri ile yarışıyor olması. ‘Muhafazakâr demokratlar’ın durumunu izah etmek kolay. Onlar artık olaylara iktidar perspektifinden bakıyor. Onlar için CHP ‘Ergenekon partisi, başına ne gelirse hak ediyor’. BDP’ye gelince, onlar da ‘teröristlerin partisi!’ İşi bu noktaya getirmeyi kendilerine yediremeyenler, daha ‘ince’ yorumlara sığınıyor. Diyorlar ki, ‘Bu sistem bizi de mağdur etti, oyunbozanlık etmedik, dişimizi sıktık, sabrettik, demokrasinin kuralları içinde davrandık’. İlk bakışta ‘doğru’, ama mesele bu kadar basit değil.
Geleneklerinde yok
Muhafazakâr kesim sadece demokrasiye inandığı için değil, ‘maslahat’ geleneğinden geldiği için, ‘ne olursa olsun devlete zeval gelmemeli’ anlayışına inandığı için dişini sıktı. Muhafazakâr-sağ siyaset geleneğinde ‘protesto’ yok, ‘haklı direniş’ yok. Bu anlayışın dışına taşan, 80’li yıllardan sonra gelişen İslamcılık siyaseti oldu. Nitekim klasik merkez sağın tükendiği yerde, ‘dik durma’ anlayışına prim veren İslamcılık yükselişe geçti, demokratik alan bu istikamette genişledi. Ama sonunda, eski İslamcılar, muhafazakâr sağ siyaset anlayışı ile buluştu, bugünkü iktidar tablosu budur.
Diğer taraftan, bu ‘dişini sıkma’ işi de tartışılır, zira diş sıkılan dönemlerde bir yandan da mevcut sistemin ‘düşmanlarına karşı’ devletten yana ve onun ‘içinde’ veya ‘yanında’ yer alındı. Daha geçenlerde Ali Bulaç, ‘yeter ki komünistler affedilmesin, biz 163’ten zindanlarda yatmaya razıyız’ diyen bir gelenekten geldiklerini iftihar ile yazmıştı. O nedenle, BDP’yi neden anlamadıklarını anlamak mümkün. Sadece BDP de değil, gösteri yapan emekçileri, öğrencileri, her türden muhalifi nasıl bu kadar kolay karaladıklarını anlamak da zor değil.
Nitekim, bu kesim hâlâ aynı anlayış içinde ve meşhur ‘maslahat’ları uğruna ‘başörtülü milletvekili adayı’ kampanyasının arkasında durmaktan bile imtina etmeyi içine sindirdi. Sindirmekle kalmadı, öyle büyük bir karşı kampanya oluştu ki, bu kesimin dışından birinin, ‘başörtülü milletvekili göstermenin demokrasinin gereği olduğu’nu söyleme şansı kalmadı. Sıkıysa söyleyin de, Ergenekon kumpası içinde olmakla, ‘beyaz casus’ olmakla itham edilin!
Maslahat öneriyorlar
Yıllardır başörtüsüne karşı uygulanan kısıtlamaların en büyük demokrasi ayıplarından biri olduğunu söyleyip durduğum halde, ilk kez bu dönemde, AKP iktidarının en güçlü olduğu dönemde, bu konuda bir şey yazmaktan ‘çekindim!’ Yok, şahsen itham edilmek açısından değil, zira itham edilmediğim yakışıksız şey kalmadı. Bu ayıbın daha da sürdürülmesine fazladan bahane olur diye çekindim. Bu ayıbı, maslahata kurban vermelerine seyirci kaldım, benim için çok üzücü oldu.
Şimdi kalkıp başkalarına ‘maslahat’ öneriyorlar, söyledikleri bu! ‘Uzlaşma’, ‘demokratik siyaset içinde yer almak’ diye paketledikleri şey maslahatçılık. Ama sadece o da değil, işin içinde bir de çoğunluk olmanın, muktedir olmanın verdiği güven var. Biliyorlar ki, muhalif olanlar azınlık, nasılsa sayısal olarak ezilmeye mahkûmlar, o halde sonuna kadar ezilmelerinin önünde ne engel olabilir? Bir yandan sonuna kadar üzerlerine gidersiniz, diğer yandan ‘yine de oyunbozanlık etme Meclis’e gel, sonrasını sonra konuşuruz’ dersiniz, bunun adı da ‘demokratik zemine davet’ olur. BDP’ye yapılan budur.
Bu arada, CHP’ye yapılan ve CHP için söylenenlerin çoğu da büyük haksızlık. Siyasetini beğenirsiniz beğenmezsiniz, bu yapılan haksızlığı ortadan kaldırmıyor. CHP’nin seçtirdikleri tutuklu adaylar dolayısı ile iç tartışma yaşaması kaçınılmazdı, işin orası partili veya seçmeni olmayan kimseyi ilgilendirmez. CHP siyaseten hata yaptığı veya toplumsal gelişmeleri hakkıyla okuyamadığı için veya tarihsel kodlarından dolayı zaten iktidar olamamak gibi bir bedel ödüyor.
Demokrasilerde bedel böyle ödenir. Buna karşın, bir ülkede olan biten her şeyin hesabını muhalefetten bilmek tipik bir otoriter siyaset alametidir. O alametleri görememekte ısrar edenler ne yazık ki sadece iktidar etrafında hizalanan muhafazakâr demokratlar değil, liberal ve sol demokratların birçoğunun hali daha acıklı. Ama bu konuyu başka bir yazıya bırakalım.
Yorum Gönder