Batı'dan alkış alan hareketler: Ahmet Davutoğlu muhalefetle görüşmek için Libya'ya gidiyor. Bir yandan da Başbakan Erdoğan, Hamas'ın İsrail'i tanıması konusunda arabuluculuk edebileceğini söylüyor. Dünkü Milliyet'te Aslı Aydıntaşbaş'ın yazısından öğrendiğimize göre 'Hamas'ı ikna ederiz' demiş Erdoğan.
Ama bir önemli adımı daha var: Türkiye, Gilad Shalit'in serbest bırakılması için devreye girecek. Daha önce bu gibi girişimlerden sonuç alınamamıştı. Ama unutmamak gerekir ki daha önce de Türkiye'nin bölgede bu kadar etkinliği yoktu, Arap Baharı patlamamıştı, Türkiye kendisine Ortadoğu'da başaktör olabilecek bir alan bulmamıştı.
İsrail'le Türkiye'nin bozulan ilişkileri yeniden inşa etmek için görüşmelere başladığı biliniyor. Dünyanın merkezi artık Ortadoğu'dur ve bu bölgenin iki modern ülkesinin işbirliği yapması, kırılanı onarması da hepimizin çıkarınadır.
Ben en çok Gilad Shalit konusunda atılacak adımla ilgiliyim.
Hem Fransız hem İsrail vatandaşı Shalit 1986 doğumlu gencecik bir asker. 2006 yılında Gazze sınırında Filistinliler tarafından kaçırıldı ve hala bilinmeyen bir yerde tutuluyor. İsrail'in Shalit'i kurtarma girişimleri hem askeri hem diplomatik alanda başarısızlıkla sonuçlandı.
Kızıl Haç devreye girdi, ama savaş tutuklularının faydalandığı uluslararası haklardan Shalit mahrum edildi. Fransız hükümeti Avrupa Birliği'ne baskı yaptı, yine bir yere varılamadı. Birleşmiş Milletler girişimde bulundu, G8 ülkeleri Shalit'in özgür bırakılmasını talep etti, eski ABD Başkanı Jimmy Carter hem İsrail'le hem Filistin'le görüştü ama bütün bunlardan da bir sonuç çıkmadı.
Shalit'in sağlık durumu giderek bozuluyor, Hamas onu daha yıllarca saklayabileceğini söylüyor ve onun serbest bırakılması karşılığında İsrail'in elindeki kadın ve ergen olmayan mahkumların özgürlüğünü istiyor.
Gilad Shalit hem İsrail'de bir kahraman, bir sembol oldu hem de kamuoyunu tam anlamıyla karpuz gibi ikiye böldü. Halkın yarısı Hamas'ın şartlarına uyularak Shalit'in serbest kalmasını istiyor, diğerleri ise Shalit'in serbest kalması ama bunun İsrail'in istediği gibi olmasından yana. İkinci kesimin açıkça söylemediği şu: Bir tane asker uğruna İsrail bu kadar çok suçluyu serbest bırakarak geleceğini riske atmalı mı?
Öyle ya da böyle Shalit artık İsrail'in özgürlüğü için uluslararası bir simge.
Devletlerarası ilişkileri boşverin, Türkiye'nin bu girişimden sonuç alması her şeyden önce 'sokaktaki adamı' rahatlatacak. İsrail'de Mavi Marmara'dan beri bozulan Türk imajı yerini eski dostluk günlerine bırakacak, aynı şekilde iki ülke arasında kopmak üzere olan pek çok bağın (ilk başta da turizm) yeniden inşa edilmesi için fırsat doğacak.
Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti son zamanlarda çok fazla dayak yediği Batı'dan alkış alacak. En önemli sonucu da Türkiye tıpkı New York Times gazetecilerinin serbest bırakılmasında üstlendiği rol gibi 'Masaya yumruğunu vurduğunda istediğini alan' ve hatta Batı'nın bile yapamadığını başaran bir ülke olarak kendini kabul ettirecek.
Bütün bunlar iyi hoş da Türkiye'deki çarpıklıklar ne olacak?
Kısıtlanan ifade özgürlüğü, demokrasinin hala çoğulculuk olarak yorumlanması, bireysel haklar, tutukluluk süreleri, hapisteki gazeteciler, basına baskılar...
Başbakan Erdoğan'ın Davos'tan bugüne İsrail'le geldiği noktaya bakın: 'One minute'ten Hamas'ı iknaya, Gilad Shalit için arabuluculuk yapmaya varıldı.
Üçüncü dönemde dünyanın gerçeklerine, olması gerektiği gibi evrensel ölçekte bir politikaya, vizyona doğru sivriliyor AKP. Zamanla hükümet de değişiyor, olgunlaşıyor.
Türkiye ya kendi içine kapanacak, ya da dünyanın bir parçası, öncü bir ülkesi olacak. Öncü ülke olmanın bazı şartları var. Son sekiz yılda yapılan hatalardan yavaş yavaş, belki emekleyerek vazgeçilebileceğinin işareti olabilir İsrail adımları.
Kelebek etkisi: Gilad Shalit'in özgürlüğü Türkiye'de de haksız yere tutuklu kalan insanların özgürlüğe kavuşmasında emsal teşkil edebilir.
Belgeli gericilikGerİcİlİk sadece bir zümreye mahsus değil. Bir ideolojinin tekelinde değil, bir akımın sonucu da değil. Sadece sağcı gerici olur diye bir kaide yok işte, Murat Belge bunun en güzel örneği. Dün Radikal'de Ezgi Başaran'a anlattıkları gericiliğin artık Türkiye'de profesör seviyesinde karşılık bulduğunun kanıtı.
Şu sözlere bakar mısınız:
-'Ülkedeki polis despotizmi hep vardı. Yalnız Hopa'daki gariban adamın bu kadar heyecanlanacağı bir durum yoktu. Biraz da yapay olarak pompalanan, ucu Ergenekon'a uzanan bir gerginlikti.'
- Askerin yaratmamış olduğu bir sorunumuz yok. Kendi kendimize sorun yaratmaya fırsat bulamamış bir halkız.'
- 'Türkiye'de muhalif bir türlü olunamaz çünkü muhalefet için akıl, fikir, eğitim lazım. Ama eğitim de bizi mutlaka Kemalizm'e bağlar.'
-'[Başbakan gibi öğrenci olayların arkasında başka şeyler olduğunu] düşünüyorum evet. Çünkü Tan gençliğinden itibaren böyle bir gelenek var. Eğitimle yapıyoruz bunu. Türkiye'de faşizm aileden değil eğitimden gelir. 68'den beri ben bu hareketlerin içinden geldiğim için biliyorum.'
Yazık.
Hangi sosyalist vicdana sığar bu sözler?
Bu parıltılı eğitime yazık. Onca yılın birikimine, ona inanmış çocuklara, öğrencilerine, derslerinde harcadığım saatlerime, okuduğum kitaplarında anlattıklarına inanmama yazık.
Lafı uzatmaya gerek yok. Geçenlerde Derya Sayın bir karikatür çizmişti Aydınlık'ta. 'Pis yaşlanıyorsun be Murat Belge' diyordu. Hakikaten de pis yaşlanıyorsun...
Rengarenk bir yazColdplay'İn solisti Chris Martin erkeklerde renkli giyinmeyi moda yapacak yeniden, göreceksiniz. Grup bu yaz turneye çıkmadan birkaç tane şarkı yayımladı yeni albüm öncesi, bir de klip hazırladılar.
Bu yaz rengarenk Coldplay.
Şarkılarının adı 'Every Teardrop is a Waterfall' (Her gözyaşı şelaledir) ama hem melodisi, hem klibi, hem kostümler matemden çok uzak. Mavi bir pantolon, lila bir t-shirt, üzerine gri-yeşil bir ceket...
Daha evvel simsiyah kıyafetleriyle gördüğümüz Chris Martin'e resmen yaz gelmiş.
Grubun yeni albümü de fazlasıyla melodik olacakmış. Daha neşeli, daha fazla enstrümanların yer aldığı şarkılar üzerinde çalışıyorlarmış, daha 'pop' olacakmış zaten.
'Every Teardrop is a Waterfall'u dinlediğimde ilk başka yadırgadım. Ama birkaç dinlemeden sonra alıştım, hoşuma gitti.
Yaz günlerinde iyi geldi doğrusu. Kıyafetler de hoşuma gitti, belki renge dönebiliriz.
Yorum Gönder