Erdoğan Türkiyesi'nin resmi - Nilgün Cerrahoğlu

Yılmaz Esmer’in “2011 Değerler Araştırması”nın sonuçlarını gördüğümde ilk düşüncem bu oldu: “On yıllık Erdoğan Türkiyesi’nin fotoğrafi tam işte budur!” diye düşündüm.

“Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum!” görüşüyle prim yapan bir Başbakan’la yönetilen ülkemizde bundan böyle “kadına koca dayağını reva görenlerin oranı”, istikrarlı biçimde yüzde 30’larda seyrediyor.

“Erkeğin birden fazla eşinin olması kabul edilebilir” önerisini destekleyenlerin oranı ise yüzde 23’e çıkıyor.
Geçen yüzyıl sonunda bu oran yüzde 10’du.

1996 “Değerler Araştırması”nda, on kişiden biri şeriat düzeninin çokeşliliğini savunurken bugün her “dört kişiden biri” çokkarılı evliliği doğal karşılıyor.

Sibel Üresin’lere AKP’li belediyelerde boşa “yaşam koçluğu” yaptırmıyorlar!
Seçim öncesi hatırlarsınız, kadının konumu üzerinde “belediye seminerleri veren” Sibel Üresin ismindeki bir “yaşam koçu”(!); “çokeşlilik yasal olsun da hanımlar evde kalmaktan kurtulsun!” demişti de “O ne biçim söz?” diye üstüne atlamıştık.
Üresin’e haksızlık etmişiz. Üresin meğer toplumda “marjinal bir duruşu” değil, kapı gibi artık dört kişiden birinin destek verdiği bir düşünceyi dile getiriyormuş.

Bakan düzeyinde “Kadının yeri evidir!” anlayışını yücelten ve “Kadından Sorumlu Devlet Bakanlığı’ndan” bile kadının adını silen AKP Türkiyesi’nde “çalışmak, kadınların değil erkeklerin hakkı!” diyenlerin oranı da -kadınlar arasında bile- artık yüzde 52’ler düzeyinde!

‘Maçoluk pekişti ve içselleştirildi’
Türkiye’nin dünya çapında yapılan karşılaştırmalı “cinsiyet eşitsizliği” raporlarında geçen her yıl geri gitmesi başka deyişle rastlantı değil.

2005’te işgal ettiğimiz 105. sıradan gerileye gerileye kümenin en altlarındaki İran ve Suudi Arabistan gibi ülkeler arasına girmiştik biliyorsunuz.
Son uluslararası “cinsiyet eşitsizliği” raporundaki yerimiz; toplam 134 ülke arasında 126’ıncıydı.
Bizden beter durumda olan sadece -8 ülke- Fas, Benin, Suudi Arabistan, Fildişi Sahili, Mali, Pakistan, Çad ve Yemen vardı.

Yılmaz Esmer’in “Değerler Araştırması”nın işte, “kadın erkek eşitliğini” ilgilendiren bölümü; uluslararası raporlarda ortaya çıkan bu gerilemeyi teyit ediyor.

“Düşünce yapısında son yıllarda kadın erkek eşitliği açısından bir gelişme gözlenmediği gibi, bazı alanlarda eşitlikçi değerlerden daha da uzaklaşıldığı söylenebilir” diyor rapor ve -özetle- ekliyor: “Kesin olan bulgu, erkek üstünlüğü vurgulayan değerlerin, kadınlar tarafından (eskiye nazaran büsbütün) içselleştirilmiş olmasıdır.”

Bitmedi!
Bunlar tablonun kadın-erkek eşitliğini ilgilendiren kısımları.

“Ortak değerlerimizin” bir de siyaset, din ve toplumu içeren, ilgilendiren diğer boyutları var.

En seküler olmayan toplumlardan...
Prof. Esmer’in bulgularına göre, Türk halkı dünyanın en “dine bağlı” ve dolayısıyla sekülerlikten en uzak toplumlarından biri.
“Din anlayışı” da ayrıca alabildiğine “kuralcı” ve katı.

“Dinin anlamı”; “iyilik” gibi soyut anlamlar yüklenebilecek ahlaki değerlerle değil; esnekliğe yer vermeyen “kurallarla” açıklanıyor.
Gelin görün ki “ibadet” ve “dindarlığın” bu kadar güçlü olduğu toplumda, insanlar birbirlerine güvenmiyor!

“Dünyada kişiler arası güvenin en düşük olduğu ülkelerden biri” diyor rapor Türkiye için ve devam ediyor: “Türkler; aileleri, yakınları ve bire bir tanıdıkları dışında kalan insanlara hiç güven duyamıyor!”

Toplumumuzda “birbirine güvenemeyen insanlar”; ne var ki “armudun sapı, üzümün çöpü demeden”; sorgusuz sualsiz “güçlü lidere” “güven duyabiliyor.”

Güçlü lider arayışı
Yılmaz Esmer araştırması; toplumumuzun neredeyse üçte ikisinin “güçlü lider arayışında” olduğunu ortaya koyuyor.

Ezici çoğunluk Türkiye’de; “parlamentoyla, seçimlerle uğraşmak zorunda kalmayan güçlü bir lidere sahip olmanın” iyi fikir olduğunu düşünüyor.

“Güçlü lidere” kaderini teslim etmekte sakınca görmeyen insanlarımız, buna bağlı olarak siyasi katılımcılıktan da zerre kadar haz etmiyor:

“Halkımız, dilekçe imzalamak, barışçı gösterilere katılmak gibi en konvansiyonel siyasal katılım ve protesto yöntemlerine bile sıcak bakamıyor” diyen araştırma; “siyasi katılımdaki çekingenliğin” son yıllarda “artma eğiliminde” olduğuna dikkat çekiyor.

“Hakkını arayan eşit yurttaş” modundan uzaklaşıp giderek gönüllü biçimde baş eğen “uysal teba” şablonuna uyan bu tabloda; en ufak bir sıkıntı; huzursuzluk, tedirginlik ve rahatsızlık emaresi de yok üstelik.

İnsanlar hayatlarından memnunlar.
Türk halkının yüzde 80’inin; varoluşsal bir kaygısı, şikâyeti yok.

“İlginç bir not” olarak Yılmaz Hoca, bir yere şöyle bir not da düşmüş: “Mutluluk açısından CHP seçmeni, AKP seçmeninin biraz gerisinde!”

Diyeceğim o ki etrafınızda yükselen homurdanmalara fazla kulak asmayın.
Halkımız mutlu. Aradığı güçlü lideri de bulmuş durumda.

Yeni demokratik anayasamız görünen o ki “güle oynaya” bu malzemeyle yapılacak!

Nilgün Cerrahoğlu /Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget