Bazen kararsız kalırsınız, yazıya nasıl başlamalı ya da nasıl bitirmeli, diye...
Bugün de böyle oldu, haberi yazının sonuna sakladık.
“Habur kapısı” rezaletini hatırlıyor musunuz?
* * *
“Kürt açılımı” ilan edilmişti; Başbakan Erdoğan âdeta müjde veriyordu:
“Buna ister Kürt sorunu deyin, ister Güneydoğu sorunu deyin, ister Doğu sorunu deyin, ister son olarak adlandırılan Kürt açılımı, diyelim.” (23.07.2009)
* * *
Açılışın ilk töreni Habur kapısında giriş yapacak Kürtler içindi. Silahlı kardeşlerimiz bağıracak, basılacak “pişmanlık yönetimi” uygulanacaktı. PKK’lılar geride üniformalarıyla kapıya geldiler, âdeta “zafer kazanan kahramanlar” gibi karşılandılar. Onları rahatsız etmeyecek her türlü yöntem ve tedbir alınmıştı. Kanun açık olduğu için sorguya çekilmeleri gerekiyordu. Habur sınır kapısına gezici mahkemeler getirildi, savcılar sorguladı:
“Pişman mısınız?”
* * *
Yoo, adamların pişman oldukları filan yoktu; ama minareyi kılıfına sokmak lazımdı...
Onlar istedikleri kadar, “Pişman değiliz” desinler, pişmanlar ama farkında değiller, deniliyor ve halaylarla uğurlanıyorlardı.
* * *
Başbakan açılımının ilk adamından memnundu:
“Bu manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü?”
Oysa adamların niyetleri, gösterileri, hiç de Başbakan’ı umutlandıracak görüntüde değildi. Binlerce PKK sempatizanı Diyarbakır’a kadar yollara dökülmüş muzaffer gerillalarını karşılıyordu.
Avrupa’da gelenlerle gerillalar Habur’da birleşeceklerdi.
Bu gösteriye karşı tepki öyle büyüdü ki, boyutları öyle arttı ki Başbakan şöyle diyordu:
“Bu mudur samimiyet? Sorumluluk taşıyanlara yakışan bir manzara mıdır? Böyle bir şovun peşine nasıl düşülüyor.”
Lafın kısası, “Habur olayı”ndan sonra “açılım lafı” buharlaştı, belki bugünlerde ikinci açılım açıklanmış olacaktı...
Ama olmadı...
13 şehit, açılımı filan şimdilik rafa kaldırdı; zaten Başbakan’ın da “Bunun hesabını verirsiniz!” anlamındaki tepkisi ortadaydı.
Hem belki de açılıma gerek de kalmadı.
“Demokratik özerklik” varken, açılıma gerek var mıydı?
* * *
Haa, şimdi gelelim yazının sonuna, baştan söyledik ya!
Ve bakın iki yıl sonra kabak kimin başında patladı: Yılmaz Dünen’in...
“Kandil ve Mahmur’dan gelerek sınır kapısından Türkiye’ye giriş yapan PKK’lıların Diyarbakır’da karşılanması ile ilgili Diyarbakır 6’ıncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davaya devam edildi. Irak’tan gelen ve tutuksuz yargılanan PKK’lılar Ayla Yıldırım, Mehmet Şerif Gençdal ve Nurettin Turgut hakkında yaptığı konuşmalar nedeniyle, “Örgüt üyesi” ve “Örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla, onları sahnede Kürtçe, “Sayın Abdullah Öcalan’ın talebi üzerine geldiniz, kalıcı bir barış için geldiniz. Gönüllerin başkentine hoş geldiniz” sözleri ile karşılayan Yılmaz Dünen hakkında da “Örgüt üyesi” ve “örgüt propagandası yapmak” suçlarından 20 yıla kadar hapis cezası istendi.”
* * *
Nasıl?
Şarkıyı hatırladınız mı?
“Bir başkadır, benim memleketim!..”
Yorum Gönder