-New York-
Demek ki o öğleden sonra otelden çıkıp kızıyla rahat rahat yemeğe gitmesinde şaşılacak bir durum yokmuş Dominique Strauss-Kahn'ın. Dünyanın adını ve kısaltmasını (DSK) ezberlediği eski IMF Başkanı kısa sürede kaybolan itibarını yeniden kazanmak için uğraşıyor şimdi.
Amerikan basını daha ilk gün 'sapık' diye manşetlerine taşımıştı DSK'yı. Oteldeki temizlik görevlisine tecavüz ettiğine dair hiçbirimiz şüphe duymuyorduk. Masum, kendi ülkesine acılar çekmiş ve ABD'ye sığınmış kadına bir darbeyi de DSK vurmuştu güya.
Geçen hafta perşembe gecesi New York Times gazetesi 'yarının haberini' İnternet sitesinde duyurunca şehir karıştı. Cuma günkü duruşmada hakimin DSK'nın ev hapsini düşüreceğinden emin olundu bu haberden sonra. Gazete savcıların mağdurun inandırıcılığını sorguladığını, çelişkiler bulduğunu, güvenilmez açıklamalar yaptığını belirtti.
Cuma sabahı saat 11.00 gibi DSK serbest kaldı, bir sonraki duruşmada davanın da tamamen düşeceği tahmin ediliyor.
Aynı akşam DSK ve eşi Anne Sinclair trüf mantarlı bir akşam yemeğine 600 dolar hesap ödedi, özgürlüğü kutladılar.
Amerikan basını ise daha bir ay önce infaz ettiği DSK'dan temizlik görevlisini vurarak bir anlamda özür diliyor. Murdoch'ın New York Post gazetesi kendinden beklendiği şekilde 'Hizmetçi hayat kadını çıktı' diye manşet attı.
DSK'yla Gineli göçmen temizlik görevlisi arasında cinsel bir ilişki olduğu konusunda hiç kimse şüphe etmiyor. Ama bu işin kadının rızasıyla olduğu da çelişkili açıklamalarıyla kesinlik kazandı gibi.
İşin ilginci soruşturmadaki açıkları inceleyen, şüphe duyan, mağdurun da yalan söyleyebileceğinden endişe eden, herkesin masum olabileceğine inananlar savcılar oldu. DSK'nın milyonlarca dolara tuttuğu avukatları değil, Manhattan'ın bölge savcısı araştırdı ve davanın seyrini değiştirdi.
Bazen mağdur da yeteri kadar masum olmayabiliyor.
Gineli hizmetçi önce günlerce 'sağlık sebepleri' yüzünden ifade vermedi. Daha evvel polise söyledikleriyle sonradan yaptığı açıklamaların çeliştiği ortaya çıktı. Hapis yatan eski sevgilisine 'Bak [DSK] çok zengin, hiç merak etme' diye konuştuğu telefon kayıtlarından anlaşıldı. Banka hesabına Arizona, Georgia, New York ve Pennsylvania eyaletlerinden nakit akışı olduğu tespit edildi. İltica başvurusunda kadının yalan söylediği, sığınma hakkı alabilmek için başına gelen olayları abarttığı ortaya çıktı. Uyuşturucu soruşturması kapsamındaki insanlarla temasta olduğu, hatta saldırıya uğradığını iddia ettiği 2806 numaralı otel odasından çıkınca 2820 numaralı süiti temizlemeye başladığı da kart kayıtlarıyla önüne döküldü. Bütün bunlardan önce ise DSK'ya mahkum kıyafetleri giydirildi, bileğinde kelepçeyle görüntüleri basına servis edildi, itibarı yerle bir edildi, aleyhinde her türlü propaganda yapıldı. Ama Amerika'da savcılar var işte.
Ve hukuk şüphe duyar.
Fransız kamuoyunun yüzde 60'ı Sofitel'den en ince detaylar sızdığında bile DSK'nın arkasındaydı. Demokrasinin bu topraklarda doğması tesadüf değil; ısrarla 'masumiyet karinesi' üzerinde duruldu.
Fransa'da 2000'lerin başında çıkan bir yasa mahkumların henüz suçu ispat edilmeden insanların fotoğraflarının sızdırılmasını, kamuoyu gözünde mahkum edilmesini engelliyor. Bu yasanın gerekliği tam anlamıyla sınandı. DSK davası bir hukuk sınavıdır. Bu davanın seyrinden hepimiz ders alalım. Ve verilen mesajı ezberleyelim.
Demek ki her suçlanan suçlu değilmiş. Hukuk hepimize lazım olabilirmiş bir gün.
Tanıdığım iki Emre
EMRE BELÖZOĞLU: Bu tuhaf soyadlı genç adamı 17 yaşında ikinci yarıda girdiği bir maçta çıplak gözle izledim ilk kez. Tribün 'Yaşına bakmadan şov yapıyor ne bu ya' diyordu. 17 yaşından bugüne kadar da çok yakından takip ettim Emre'yi. Çoğu zaman da hayranlıkla.
Bir öğleden sonra Florya'da bir idman sahasında ayaküstü birkaç dakika konuştuğumda hakkındaki bütün önyargılarımı yıkacak kadar parıltılı bir gençti. Kendine güveni sonsuz, asla şımarık değil, cana yakın ve iyi niyetliydi.
Bugün 31 yaşında. Yıllar çok hızlı geçiyor. 2002'de bana 'Büyüdüğümü hissediyorum' demişti.
17 yaşından bugüne Emre'nin dünyanın en harika ve cana yakın çocuğundan dünyanın en antipatik insanına dönüşümünü de gördüm ama.
Bir zamanlar arkadaşım diyebileceğim kadar yakındı. Şimdi ikimiz de birbirimiz hakkında böyle bir ifade kullanmayız herhalde. O kesin 'Gazeteciyle dost olunmuyor' diyordur, haklıdır da. Bense sırf arkadaşım olduğu için hakkındaki eleştirilerimi kendime saklayamadım.
Dünkü futbol soruşturmasında daha gözaltına alınmadan basında 'Emre de sırada' diye haberler vardı. Kuzeni Volkan'ın gözaltına alındığını okudum.
Çoktandır bu tartışmaların içindeydi Emre'nin adı. Umarım hiç gözaltına alınmaz, kendisini en kısa zamanda temize çeker. 17 yaşında Florya'da gözleri parlayarak hatırlamak istediğim bu çocuğun adının böyle işlere karışmış olmasını hiç istemem.
Bir yandan da...
Şunu düşünmeden edemiyorum.
Hatırlayın, daha birkaç hafta önce 'Benim düğünümde Başbakan' vardı diye arkasının ne kadar sağlam olduğu mesajını vermişti. Tıpkı o TGRT'de tehditler savuran spiker gibi...
Ne gerek var bunlara?
EMRE AYDIN: Bir süre önce twitter'ı bırakmıştı. Müzik firması bu hesaba el koymuş, sanatçının 'klavyesini' elinden almış ve burayı duyurular, promosyonlarla doldurmuştu. En sert tepki gösterenlerden biriydim. Hemen takip listemden çıkardım. İyi niyetinden ve kibarlığından hiç şüphe duymadığım Emre Aydın'ın buna bozulduğunu tahmin ediyorum. Hiçbir şey demedi ama hissettim. Ama ne yalan söyleyeyim, bozulmuştum. Kandırıldığımı düşündüm. Ben onu yazdıkları için takip ediyordum, şirketin duyuruları için değil. Geçenlerde bir gece vakti Emre Aydın yeniden döndü... 'OE de mutlu olsun' diye bir kılçık atmayı ihmal etmemiş! (twitter.com/emre_aydin)
Artık kendisi yazıyor. Şarkılarındaki kuvvetli kalemini twitter'da da kullanmaya devam edecek. Çok sevindim. Yeniden takibe aldım. Tabii bu bir anlamda okurların da zaferi değil mi?
Düğünün şarkısı
Ne olur bak / Bana biraz / Çocuk muyum / Değil miyim / Sen küçücük güzel bebek / Öyle olsa sevmeyi bilir miyim / Olmaz, küçücüksün / Yüreğin genç umut dolu...
Pop müzik tarihine hakim olanların hemen anımsayacağı bu şarkıyı Sezen Aksu ve Özdemir Erdoğan seslendirmiş, Eurovision'a katılmışlardı.
Sözlerden de anlaşılacağı şekilde küçücük bir kızın yaşını başını almış bir adamı yoldan çıkarmasını anlatıyor... Tipik bir yaşlı adam, genç kız aşkı...
Peki bu şarkının söz yazarlarından biri kim?
Hıncal Uluç...
Peki Hıncal Abi en son en yaptı?
Küçük bir kızla babası yaşındaki adamın nikahında şahit oldu...
Hayat sanatı taklit ediyor mu diyelim... Yoksa böyle düğüne bu şarkının yazarından başka şahit yakışmazdı mı?
Yorum Gönder