Yumuşak başlılık değil, demokrasi! - Ruhat Mengi

Bir ülkenin muhalefet partileri ve özellikle ana muhalefet partisi her şeyden önce “demokrasi adına” son derece önemlidir ve bu partiler de o önemin bilinciyle hareket etmek zorundadır. CHP’de ise Baykal-Sav döneminden kalma tartışmalar çekişmeler hiç bitmedi (bu ikilinin gayretleri nedeniyle bitirilemedi), kaç kez kurultay yapıldı, hala ümidini kaybetmeyenlerin kavgası izleniyor. Son olarak eski PM üyesi Berhan Şimşek (ona da her kurultaydan aynı sonucun çıkması yetmemiş olmalı ki) ortaya fırlayarak partisine, genel başkanına saydırdı, “Bizi Atatürk bile kurtaramaz” benzeri laflar etti ve sonunda da bunları “gelecek kurultayda aday olabileceğine” bağlayarak davranışının nedenini açıklamış oldu..

Arkasından Abdi İpekçi’deki Olağan İl Kongresi’nde “İstanbul İl Başkanı’nın kendilerini disipline sevketme- si”ni protesto için 4 partili ağızlarını bantlaması yine bir tartışmaya neden oldu. Kendini üniversiteli genç zanneden ve her nedense sorunlarını konuşarak çözmek yerine olay yaratmayı tercih eden koca koca siyasetçiler arasında çekişme çıktı.

ÖNCE ÜLKENİN ÇIKARI..

Berhan Şimşek bu konuda doğru söylüyor, eğer değiştirmezlerse onun da dahil olduğu bu anlayışı gerçekten de Atatürk bile kurtaramaz. Şimşek’in Gürsel Tekin’den ders alması lazım.. O da bir şeylere kızarak MYK’dan istifa etti ama partisi aleyhinde tek kelime söylemedi. İstifadan sonra Kemal Kılıçdaroğlu’yla birlikte oldukları toplantıda da birbirlerine karşı gayet saygılı ve güler yüzlü davrandılar ki siyaset dediğiniz şey eğer “kendi çıkarınızdan önce ülkenizi düşünüyorsanız” böyle olmalı, saygı ve milletvekili saygınlığı korunmalıdır.

Bu toplantıda Kılıçdaroğlu’nun “Ben yumuşak huylu bir insanım. Her türlü eleştiriye saygı gösteririm, beni eleştirenlere saygı gösteririm ama partiye zarar verecekleri affetmem. Parti içinde çekişme-kavga olmaz. Buna kesinlikle müsaade etmem. Bu parti barışın dilini kullanacak, ülkenin sorunlarına çözüm getirecek. Eski alışkanlıkları çöp sepetine atacağız” dediği konuşması da kavgadan bıkmış toplumun beklentisine cevap verecek nitelikteydi.

HAKARET VE YALANLAR!

Kılıçdaroğlu gerçekten de “her türlü eleştiriye ve eleştirenlere saygı” gösteriyor, bugüne kadar “kitle halinde bombardıman eden taraflı bir medya” tarafından ona yapılanlar Türkiye’de başka bir parti liderine yapılmamıştır ve buna rağmen hakaretamiz bir müdahalesi veya bir tepkisi görülmedi. Hepsini gülümseyerek karşıladı. Annesine, mezhebine bile saygısızlık edenlere, “Türkmen” olduğu bilinmesine rağmen kökeni hakkında yalan söyleyenlere, bunları referandumda, seçimde onun ve partisinin aleyhinde kullanmak gibi hiç de dürüst olmayan yöntemlere başvuranlara öfkeli tepkiler vermedi.

Bir liderin “eleştirilere ve eleştirenlere saygı göstermesi” ise yalnız yumuşak huylulukla ilgili değildir, daha büyük ölçüde “demokrasiye saygı” dır, o liderin demokrasiyi lafla değil içselleştirerek özümsediğini gösterir. Eleştirenlere korku salan, onlara işlerini kaybettiren, hakaret eden siyasetçilerin ise bu özelliklerle ilgisi yoktur ve umursamazlıkları da aslında “demokrasiye karşı” umursamazlıktır. Demokrasiye filan ne gerek var, bu halk nasılsa “tamamen hatalı olduklarınız dahil” her konuda hoş ve etkileyici birkaç cümleyle tav oluyor düşüncesi onlar için politikanın ta kendisidir.

Sonuca gelelim; Kemal Kılıçdaroğlu artık yumuşak huyu bir tarafa bırakıp sözünü tutmalı, partisinde sürekli kazan kaynatanları engellemeyi başarmalı ve bir kez daha karmaşa yaratılmasına izin vermemelidir. Bir ülkenin, hele de Türkiye gibi sıkıntıları hiç bitmeyen, “yüzlerce ciddi sorunu Meclis’inin ilgisini beklediği halde bir türlü o ilgiyi görmeyen” bir ülkenin ana muhalefet partisinde böyle istikrarsız bir görüntü olamaz!
*****
Diyanet İşleri bu imamı ne yaptı?

Bu korkunç haberi duyduğumda “mutlaka takip edilmeli” demiştim, araya birçok olay girdi ve geciktim. Muğla’da 74 yaşında bir vatandaş; Arif Ekiz “camide siyaset yapan imam”ı yapmaması için uyarmış. Sen misin uyaran.. Hem suçlu, hem güçlü imam sanki camiye değil de TBMM’ye gönderilmiş gibi ya da seçimde propaganda yapmak için görevlendirilmiş gibi ibadet yerinde siyaset yapmasından rahatsız olan vatandaşı öldüresiye döverken yaşlı adamcağızın karısı yetişip kurtarmış, imam ise kaçmış.

SİYASİ MİSYONER

Haberin altında “imam aranıyor” yazıyordu, devamını öğrenemedik. Bu tür “siyasi misyoner” imamların (veya “imam kıyafetli misyoner”ler) sayısı az değil ve yıllardır birçok camiden böyle şikayetler duyulur. Biz gazeteciler duyar ve duyururuz ama Diyanet’in bu konuda ne yaptığı belli değil. Bu olayda ise “bir vatandaşı”, üstelik “zayıf ve yaşlı” bir vatandaşı döven topaç görünümlü bir imam söz konusu..

Fotoğrafı görenler biliyordur, yaşlı damcağızın yüzü gözü yaralanmış, bantlar içinde, imam ise genç ve şişman.. Bir kere insan bu “güç dengesizliğinden” utanır her şeyden önce.. Ve sonra da “din adamı” olmasından utanır, mensup olduğu dinde (ve tüm dinlerde) böyle bir şiddet günah değil mi? Ayrıca kendisi devlet memuru değil mi? Kendisi “topluma örnek olması gereken bir görevde” değil mi? Ayıptır söylemesi nasıldı o söz; “imam yellenirse cemaat..” ne yapar?

İMAMLIK YAPACAK MI?

Acaba Muğla Emniyeti bu saldırgan imamı yakaladı mı, yakaladıysa ne işlem yapıldı?

Diyanet bu konuda ne yaptı? Böyle ciddi suç işlemiş, her zaman işleyebilecek ve ibadet yerinde terör estiren bir adamın bir daha imamlık yapmasına izin verilecek mi? Muğla Emniyeti (Valiliği) ve Diyanet İşleri Başkanlığı bu olayın sonucunu millete açıklamak zorundadır, cevap bekliyoruz!
*****
Büyükkılıçlı Köyü’nde hayvanları katlediyorlar!

Birkaç haftadır yazacağım, hep aklımda ama bir türlü sıra gelmedi.. Bu nedenle de kendimi “o zavallı hayvancıklara” ihanet ediyormuş gibi hissedip durdum.

Silivri yakınlarında bir köy var; Büyükkılıçlı köyü.. Hayvanlarla ilgili yazılarım nedeniyle birçok il, ilçe ve köyden geldiği gibi zaman zaman buradan bana elektronik posta veya elle yazılmış mektuplar gelir.. Hayvan sevmeyen ve onlara acımadan düşmanlık eden insanların çoğunlukta olduğunu, bunların da “hayvan seven ve onları acımasızların zulmünden korumaya çalışanlara” baskı yapıp durduğunu anlatır bu mektuplar..

Bazıları bu köyde “dindar insanların da hayvanlara eziyet ettiğini” anlatarak “bizim dinimizde insana, hayvana, herhangi bir canlıya işkence, onları öldürmek var mı Ruhat Hanım, bu nasıl dindarlık anlayışı” diye sorar (buna benzer “din ve canlılara eziyet, sevgisizlik ilişkisi”yle ilgili şikayetler başka köy ve ilçelerden, illerden de geliyor ama buradan gelenler daha fazla).. Geçenlerde bir yerde tesadüfen bu köyden okurlarıma rastladım ve yine aynı şikayetleri duyunca yazmaya karar verdim.

Bir gün “ileri demokrasi”den “normal demokrasi”ye geçersek ve bizler “zorla kaybettirilen işlerimize dönebilirsek” hayvanlara kötülük yapan belediyeleri, kişileri, köyleri, illeri TV’lerden yayınlayarak tüm ülkeye duyurmak ahdımdır, söz veriyorum. Büyükkılıçlı köyünde köpekler taşlanıyor ve daha da kötüsü resmen tüfekle ateş açılarak öldürülüyormuş. Hayvanlara acıyan ve bakan insanlar “gördükleri karşısında ruh sağlıklarının bozulduğunu” söylüyorlar. Örneğin “Nuri” ve Hasan” isimli iki kardeşin açıkça, duyurarak, çekinmeden silahla öldürdüğü anlatılıyor.

Ben şimdilik bu köyün muhtarını uyarıyorum. Eğer köylerinin adının “hayvan öldüren köyü” olarak değişmesini istemiyorlarsa o şahısların cezalandırılmasını sağlasın, bu vahşeti derhal durdursun ve tüm hayvanları korumayı, kısırlaştırılmalarını sağlayarak sayılarının artmasına engel olsunlar. Yoksa yaptıklarını sık sık duyurmaya devam edeceğim.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget