İsrail, İran ve Türkiye Üçgenindeki Ortadoğu - Erol Manisalı

Soğuk savaş sonrasının yeni küresel düzeninde Ortadoğu yeniden şekillendirilirken, bu üç ülkenin “uluslararası güçler ve dinamiklerle olan etkileşimi” öne çıkıyor.
- İran, Asya büyükleri ile daha yakın işbirliğine, hatta stratejik ortaklıklara doğru gitmektedir.
- İsrail, kendisi fazla öne çıkmadan Ortadoğu’daki yeniden yapılanmada etkili olmaktadır. Batı’nın bölgedeki ayrılmaz parçasıdır.
- Ankara ise bölgenin yeniden yapılandırılmasında, ABD ve bazı Avrupa ülkeleri ile “daha angaje bir konuma gelmiştir”. Ankara hükümeti bir anlamda, kader birliğine girmiştir.
Fas’tan Körfez’e koskoca Arap dünyası ise Atlantik’in doğusu ve batısı arasında pay edilmektedir. Asya büyükleri bu konuda devre dışı bırakılmıştır. Sudan, Irak, S.Arabistan, Mısır, Katar, Bahreyn ve Libya’da 2000 sonrasında olup bitenler bu görüşü doğruluyor. Son perde Arap Baharı, bu sürecin en açık kanıtıdır.
Avrupa’nın 90 sonrası değişimi…
Avrupa 1990’lı yıllardan itibaren ilginç gelişmelere sahne oldu;
- Merkez partiler zayıfladı; sağ ağırlıklı olmakla birlikte, “sağda ve solda güçlenmeler ortaya çıktı”.
- Küreselleşmeye karşın, Avrupa kültürel olarak kapanmaya başladı. İktisadi açılıma ters bir kültürel içe kapanma öne çıktı. Ortadoğu ve Afrika, “daha öteki” hale geldiler.
- “Avrupa kapitalizmi” ’90 sonrasının yeni küreselleşmesine ayak uyduramadı. Uyduramazdı da; yaşlı nüfusu ve geleneksel sosyal dokusunun getirdiği maliyetler yüzünden, dış bağımlılığı arttı, uluslararası ticarette geri düştü.
AB küresel düzende, Almanya hariç eski önemini kaybetmeye başladı. AB büyükleri iktisadi ve ticari olarak Çin, Rusya ve Hindistan’a yakınlaşmaya başladılar. 2008’de başlayan dünya ekonomik krizi bu süreci tetikledi.
AB ülkelerinin önümüzdeki 10 yıl içinde Asya’ya daha da yakınlaşması bekleniyor. Bu siyasi olmaktan çok iktisadi ve ticari bir zorunluluk olarak görülüyor.
Avrupa’nın (ve AB’nin) göreceli gerilemesi, Ortadoğu’da ikinci plana düşmesine yol açtı. Ortadoğu üzerindeki küresel aktörlerde, “ABD ile Çin ve Rusya rekabeti” öne çıktı.
İktisadi ve stratejik (enerji) boyutları, siyaseti sürüklemeye başladı.
Türkiye’nin ‘yeni konumu’
Ve bütün bu gelişmeler içinde Türkiye’nin konumu da hızla değişti. Özellikle Batı’nın Ortadoğu politikasına uyum gösterebilmesi için iç yapısında da “yeniden yapılanma” gerekiyordu.
- Müslüman bir ülke olarak Ortadoğu’da örnek olabilmesi;
- Yeniden yapılanmada fiili ve aktif görevler alması bunlar arasında.
Bütün bunlar için, “yakın görünmesine karşın İran’la uzaklaşmak zorunda”; öte yandan, “uzak görünmesine karşın İsrail ile yakınlaşmak zorunda”. Bugün bu çelişkiler kısmen yaşanıyor.
Bunun ilk sinyalleri Irak üzerinden verilmeye başlandı; “Maliki ile zıtlaşma, buna karşın Haşimi’nin himaye altına alınması”, gelecekteki politikaların neler olacağı konusunda bir gösterge niteliğindedir.
Tabii Ortadoğu’daki değişimde Batı açısından en önemli mesele “Kürdistan hadisesidir”.
Bu konu artıları ve eksileriyle yalnız Irak, Suriye, İran ve Azerbaycan’ı değil Türkiye’yi de fazlasıyla ilgilendirmektedir.
İçerdeki İslami yeniden yapılanma ile “Kürdistan meselesi” iç içe geçmeye başlamıştır. Türkiye’deki fikir tartışmalarında, kimi zaman adı doğrudan ifade edilmese bile, bu sorun işin odak noktasını oluşturuyor.
Ortadoğu’nun üç önemli aktörü İsrail, Türkiye, İran arasındaki ilişkiler bunun gölgesinde yürüyor. Tabii bu konu, uzak görünse bile Asya büyüklerini de ilgilendiriyor.
Çünkü fatura sadece bölge ülkelerine değil, küresel enerji rekabeti ve paylaşımı yüzünden onlara da çıkacaktır.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget