Tiyatro Baharı - Nilgün Cerrahoğlu

Ferzan Özpetek’in “Şahane Misafir”ini gördünüz mü?
Özpetek’in filmi eski bir tiyatro sahnesinde biter.
O sahne… Roma’nın dillere destan şehir tiyatrosu “Teatro Valle”nin sahnesidir.
Antik Roma’nın iki bin yıllık mabedi “Pantheon”un az ilerisinde, kendisiyle aynı adı taşıyan küçük bir ara sokakta “Teatro del Valle”...
İtalyan başkentinin bu en eski “şehir tiyatrosu”, bir yıldır işgal altında.
“Occupy Wall Street” ve “Öfkelilerin” Madrid’deki işgal eylemlerinin kültür versiyonunu oluşturan “Teatro Valle işgali”; geçen yıl tam bu mevsimde başladı...
Dönemin “kültür ve aydın düşmanı” Berlusconi hükümetinin cesaret verdiği sağcı belediye başkanı Gianni Alemanno, tiyatro fonlarını kesip Valle’yi özelleştirmek isteyince, Roma’da bir “tiyatro baharı” patladı…
Kararın tebliğine fırsat kalmadan… sahne ışıkçısından aktörüne, “Valle”nin izleyicilerini de kapsıyan büyük bir insan zinciri, tiyatroyu kuşatarak işgal altına aldı.
O gün bugün işgal sürüyor.
www.teatrovalleoccupato.it adresiyle internette üç dilde -İtalyanca, İngilizce, Fransızca- bilgi veren “işgal hareketi”; kültürel direnişi tüm yönleriyle kamuoyuna anlatıyor ve destekçileri gelişmelerden günü gününe haberdar ediyor.
Tiyatro siyasetin malı değildir
“Valle işgalini”, ben tiyatronun önünden geçerken tesadüfen ilk gününde keşfettim.
Tiyatro binasını sıra dışı bir insan kalabalığı sarmıştı.
Ön cephe boydan boya, siyasi afişlerle kaplıydı…
Fuaye ve tiyatro salonunun içinde de ünlü tiyatro eserlerinden yapılan alıntılar, afişlerle balkonlara asılmıştı…
Nobelli yazar Dario Fo’dan (Sahi bizim Nobel yazarımız Orhan Pamuk nerede?) ünlü sinemacı Nanni Moretti’ye dek kültür sanat dünyasının tüm kalburüstü temsilcileri “Teatro Valle”de buluşmuşlardı…
Büyük aktörler, sanatçılar, yazarlar… her biri yoğun programlarını bir yana bırakıp “Valle”ye koşmuşlardı.
Geçirdiği fıtık ameliyatının ardından kötürüm kalan Bernardo Bertolucci bile; “Valle direnişine” fiziken katılamadığı halde duygusal bir destek mesajı göndermiş, “Valle’deki direnişi filme alabilmiş olmayı çok arzu ederdim” demişti.
“Valle” etrafında etkili bir medya kampanyası yaratmayı başaran Çizme’nin sanat dünyasının önde gelen isimleri; işgali başlatan maraton boyunca birer birer sahne almışlar; yapılan kısa -beşer/onar dakikalık- konuşmalar boyunca, tiyatro tutkularını ve siyasi kaygılarını… işgalin doğrudan parçası olan izleyicilerle paylaşmışlardı...
“Şahane Misafir”in eşcinsel pastacısını oynayan sevimli aktör Elio Germanno mikrofon başında mesela şöyle bir konuşma yapmıştı:
“Tiyatro sanatçılar ve izleyenlerindir. Tiyatro siyasetin malı olamaz. Tiyatro bizlerin olduğu için biz bugün buradayız. Tiyatro, yurttaşlara ait olduğu için burayı işgal etmekteyiz. Kâr adına kimin elinde kalacağı belli olmayan tiyatromuzu korumak boynumuzun borcudur. Tiyatromuzu vermeyiz!”
Özpetek’in “Şahane Misafir”i burada çekmesi de; “direnişe” verilen desteğin parçasıydı…
Haziranda bir yılını dolduracak olan işgal döneminde Valle’yi vakfa dönüştürebilmek için para toplamaya girişen “işgalciler”; dönüşümlü olarak hâlâ tiyatroda yatıp kalkıyor.
Tiyatro sahnesini atıl bırakmayarak, burada sürekli temsiller, gösteriler, konserler, seminerler, konferanslar, sergiler düzenliyorlar. Başta bedava olan etkinliklerin çoğu, “Valle’yi desteklemek” adına artık paralı yapılıyor…
‘Koyun’dan yurttaşa…
“Teatro Valle” işgali, şehir tiyatrolarının yanı sıra İtalya’da “kamu tiyatroları” olarak anılan devlet tiyatrolarına atfedilen önemin bir göstergesi.
Milano’nun efsanevi Piccolo tiyatrosu yanında Torino, Cenova, Trieste, Catania gibi önemli kentlerde on altı büyük “kamu tiyatrosu” bulunan İtalya’da bu gelenek, II. Dünya Savaşı sonrası yıllarda güç kazanmış…
“Faşizm tortularından” arındırılan “özgür, bağımsız yurttaşı” geliştirmek amacıyla desteklenen “kamu tiyatroları”, belli bir misyonla ortaya çıkmış: Toplumu demokratik yönde dönüştürmek!
İzleyiciyi “koyun” kategorisinden çıkartıp, “yurttaşlık bilinciyle” geliştirmek...
Bu amaçla onlara kültürel, medeni, laik bir donanım vermek…
Tiyatroyu “laik” bir kurum olarak kilise baskısından özellikle uzak tutmak ve özerk biçimde güçlendirmek…
“Muhafazakâr sanat” adına, kilise nitekim öteden beri tiyatroya hep nüfuz edip, etkisine sahip çıkmak istemiş…
19. yüzyılda “kamu tiyatrosunun” İtalya’daki ilk çıkışı zaten başlangıçta kiliseden; dini bayramlar harici kamuya gösteri sunmak özgürlüğünü elde etmek ayrıcalığıyla sağlanmış…
Tiyatro dolayısıyla… laiklikle doğrudan ilgili bir konu.
“Kamu hizmeti veren tiyatro”, rastgele bir gösteri sahnesinden ibaret değil. Çok etkileyici bir “kültür taşıyıcısı”.
Antikçağlardan itibaren tiyatro daima açılım, diyalog, eleştirel bir düşünce mabedi olmuş…
Tiyatroyu vermek bu nedenle, bunların hepsini feda etmek anlamına geliyor.
AKP’nin tiyatroyu hedefe koyması boşa değil.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget