Küresel emperyalizm, ülkeleri işgal ve talan etmede ucuz, masrafsız yolu seçti.
Artık elini ateşe uzatmıyor.
Maşa kullanıyor.
Tertiplerle, uzlaşmalarla İktidarlara kendi adamlarını getiriyor.
Muhalefeti de ona göre ayarlıyor.
Yani dağına göre kar…
Soros muhalefeti ve sarı sendikacılık…
Sonra da küresel sermaye demokrasi, insan hakları savunuculuğuna soyunuyor. Etnik ve dinsel özgürlük palavrası altında insanları birbirine kırdırıyor.
Ve giderek ülkeye hâkim oluyor…
Peki, Bu Soros muhalefeti nasıl bir muhalefettir?
Eşitlikçi, demokrat, ılımlı, neoliberal muhalefet…
Çoğu kez iktidarla uzlaşan, tökezlediği yerde onu kolundan tutup kaldıran, arada bir sert çıkışlar yaparak seçmeninin gazını alan bir muhalefet…
Ama emperyalizm için iktidar, muhalefet kadar önemli bir güç daha var:
İşçi sendikaları… Sendika yöneticileri…
Bu örgütler her zaman, her dönemde emperyalizmin hedefinde, ilgi alanında kalmıştır.
Sömürgeciler ve ortakları onları çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışmıştır…
Onların birlik ve dayanışmasını parçalamak, güçsüzleştirmek için Kürt-Türk, Alevi- Sünni, dindar-laik işçi diye birbirine düşürmüştür…
Bugünkü TÜRK-İŞ yönetimi de iktidarın denetimi ve yönlendirmesi altında sözüm ona işçi haklarını savunmaya çalışıyor. Göstermelik eylemlere girişiyor.
Danışıklı dövüş…
Onun iktidar yanlısı politikası ve uygulamaları ile ne işçi hakkı kaldı, ne işçi hukuku…
Oysa işçi, üretimden gelen gücünü kullanarak, vurduğu yerden ses getiren, politik gidişe yön veren, sosyal bir sınıf demektir.
1990’larda 70 bin işçinin katıldığı Büyük Madenci Yürüyüşü ile hükümetler devrilmişti.
Şimdi nerede o güç? Vatan bölünüp parçalanırken TÜRK-İŞ ne yapar?
Bu ülkede zam üstüne zam, vergi üstüne vergi gelir.
Ses çıkarmaz.
Şehit üstüne şehit gelir.
Kılı kıpırdamaz.
Üç kuruş paraya fabrikalar yabancılara peşkeş çekilir. Tekel işçileri sokağa atılır. İşçiler kış demeden, ayaz demeden, çoluk çocuk, bebe, genç, yaşlı direnişe geçer. Çadırlar kurar.
Kahramanlık destanı yazar…
Biber gazları, coplar, panzerler önünde yerlerde sürüklenir. Havuzlarda sıra dayağından geçirilir…
Ruhu duymaz.
Atatürk’e, Cumhuriyet’e, Ulusal Kurtuluş savaşımıza saldırırlar, vatanı üçbuçuk teröriste teslim etmek için bölünme anayasası yaparlar…
Gıkı çıkmaz.
Ama işçilerin “Cumhuriyet Yürüyüşleri”ne katılmalarını engellemek için elinden geleni ardına koymaz.
Siz bu vatanın evladı değil misiniz?
Sin kimsiniz? Ne ile bağlandınız saltanat koltuklarınıza?
Niçin Taksim yerine başka bir alanı seçtiniz?
Niçin iktidarın emirlerine uyup işçi hareketini bölmeye çalıştınız?
Yurtseverlerin bugünkü görevi Cumhuriyet yıkıcılarına, vatan satıcılarına karşı halkımızı birleştirmek, bütünleştirmek, vatan savunmasında bir araya gelmektir. Parçalamak değil…
Ama ne yaparsanız, yapın. Tabanınızdan yükselen işçi hareketi ve işçi kalkışması karşısında sizler de efendileriniz gibi yok olmaya mahkûmsunuz.
Sizler de yıkılacaksınız.
Tüm engellemelerinize, tertiplerinize rağmen milyonlar yine alanlara bir sel gibi akın etti.
Tüm engellemelerinize, tertiplerinize rağmen, bütün sendikalar, (Ankara’nın dışında), tüm yurtta işçi bayramını birlik beraberlik ve coşku içinde kutladılar.
1977’den bu yana en kalabalık bir kutlamaydı bu. İşçiler, işçi bilinci sizin gibi işbirlikçi, emir kulu sendika ağalarının önüne geçti.
Ne var ki tertip komitesi, kürsü bu kalabalıklara layık değildi. Onların taleplerine yanıt veremediniz. Konuşmalarda AKP’ye isyan yoktu, vatan yoktu. Türk bayrağı yoktu.
Direniş yoktu.
BDP vardı, PKK vardı.
Ama bu böyle gitmez… Bu devran böyle sürmez.
Kış demeden, yaz demeden, soğuk-sıcak demeden meydanlara dökülen milyonlar elbet bir gün kendilerine layık olan muhalefeti, işçi önderlerini, işçi kuruluşlarını bulacak ve vatanı kurtarmak için “İçinde bulunduğu vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeden” öne atılacaktır.
İşte o zaman 1 Mayıs marşında söylendiği gibi sizler de Amerika’nızla, AKP’nizle birlikte, “Devrimin şanlı yolunda kül gibi savrulup gideceksiniz…”
Yorum Gönder