Geçen gün fark ettim ki, “CV”mi yazarken, okullarımdan birini hep unutuyormuşum.
Daha Galatasaray Lisesi’nin Ortaköy’de bulunan ilkokuluna gittiğim zaman kapısından içeri girdiğim okul, “Şehir Tiyatroları” idi. Muhsin Ertuğrul’un deyimiyle bir mekteb-i edep olan Şehir Tiyatroları o zaman henüz daha İstanbul’un çeşitli bölgelerine dağılmamış, Tepebaşı’nda Dram ve Komedi sahnelerinde hizmet verirdi.
Benim kuşağımın kim bilir kaç çocuğu, Muhsin Ertuğrul’un 1949’a kadar sanat yönetmeni olduğu dönemde her yıl bir Shakespeare oyunuyla açılan o küçük ama şirin, İtalyan Tiyatrosu “Dram”ın seyirci koltuklarından yetişmişlerdi.
Şehir Tiyatroları o yıllarda da İstanbul’un köklü kurumlarından biriydi ve Osmanlı’nın son dönemlerine kadar uzanırdı.
1914 yılında, Şehremini (Şehir Emini: Belediye Başkanı) Cemil Topuzlu tarafından ülkemizin ilk tiyatro ve opera konservatuvarı olarak kurulmuş olan kuruma Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem’in önerisiyle Darülbedayi adı verilmişti. Darülbedayi-i Osmani’nin başına Fransa’dan ünlü tiyatro adamı Andre Antoine getirilmiş, Şehzadebaşı’ndaki Letafet Apt. binası da bu kuruma tahsis edilmişti.
***
Darülbedayi-i Osmani’de aruz, edebiyat tarihi, haile (trajedi), mudhike (komedi), drama, kıraat, telaffuz, tecvit, raks (dans), eskrim, adabı muaşeret (görgü) dersleri verilmekteydi.
Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine Andre Antoine ülkesine dönmüş ve kurumun başına da Reşat Rıdvan Bey ile Muhsin Ertuğrul getirilmişti.
Kurumun halka açık ilk temsili ise 1916 yılında bir adaptasyon olan “Çürük Temel”dir.
Darülbedayi kurulurken, İstanbul’da aynı zamanda bir Sanayi-i Nefise Mektebi açılıyordu. 1915 yılında da ilk Devlet Resim Heykel Sergisi düzenlenmişti.
1925 yılında kapanan, 1927’de Muhsin Ertuğrul başkanlığında yeniden açılan Darülbedayi, 1934 yılında Şehir Tiyatroları adını almıştır.
1914’te temelini Osmanlı’nın İstanbul Belediye Başkanı’nın attığı ve Cumhuriyet döneminde de bir süre Darülbedayi adıyla anılan Şehir Tiyatroları, Cumhuriyetin eski İstanbul belediye başkanlarından biri olan Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından kapatılmak istenmektedir.
Osmanlı’nın son döneminde kurulmuş olan bu sanat kuruluşu 98 yıl sonra özelleştirilmektedir. Amaç Tayyip Bey tarafından şöyle dile getiriliyor:
“...Tiyatroları özelleştirmeye götürüyorum... Özelleştirmek suretiyle buyurun istediğiniz oyunu oynayın. Destek gerekirse BİZLER DE HÜKÜMET OLARAK İSTEDİĞİMİZ OYUNLARA SPONSOR OLUR DESTEĞİMİZİ VERİRİZ.”
***
AKP ve Tayyip Erdoğan’da saplantıya dönüşmüş bir Osmanlı tutkusu var. Kimileri de onları “Osmanlı” diye niteleyerek küçümsemeye kalkıyorlar ki, bu haksızlığa, inanın bana, isyan ediyorum.
İsyanım AKP değil, Osmanlı adınadır.
Osmanlı, son dönemlerinde laik okullar açarak, çağdaş eğitimi, modernleşmeyi yakalama çabasındaydı. Osmanlı son dönemlerinde kadının esaretten kurtulması yolunda laiklik alanında yeni yeni adımlar atıyordu ve Osmanlı, Tayyip Bey’in özelleştirmeye kalktığı tiyatroyu, kurup sübvanse ediyordu.
Başbakan her zamanki gibi, bir kez daha doğruyu söylemiyor ve diyor ki:
- Gelişmiş olan ülkelerin hemen hemen tamamında devlet eliyle tiyatroculuk olmaz.
Oysa olur efendim, hem de bal gibi olur!
Dünkü gazetelerde tiyatro sanatının önde gelenleri Başbakan’ı yanıtlarken, ağız birliği etmişçesine İngiltere’deki National Theatre’ı, Fransa’daki Comedie Française’i örnek gösteriyorlardı. Bunlara başkalarını da katabiliriz.
Her neyse, Osmanlı’nın son döneminde kurduğu sanat kurumunu Tayyip Bey özelleştirerek kapatıyor.
Diyeceğim o ki, Osmanlı bunlardan çok çok daha ilerideydi.
Yorum Gönder