Eğitimi olduğu gibi öğretmenleri de yakından tanımıyoruz. Eğer öyle olmasaydı, onları az çalışıp, çok maaş almakla itham etmezdik...
Sanılıyor ki, öğretmenler sadece derse girip, çıkıyor. Oysa her ders için ayrı bir hazırlık süreci, sınavların okunması, ödevlerin değerlendirilmesi, zümre toplantılarına katılması gibi daha onlarca hiç gözükmeyen görevleri var...
Aynı mantıkla bakarsak, milletvekilleri Meclis’e ne kadar geliyor, imamlar camide ne kadar kalıyor, şoförler direksiyon başında kaç saat kalıyor, sanatçılar sahneye kaç saat çıkıyor?..
Batılı üniversitelerde hocalara, haftada 10 saatten fazla ders yükü verilmez. Oysa bizde 30, 40 saate kadar çıkıyor. Fazladan verilen ek ders ücreti ise devede kulak.
İlk ve orta dereceli okullarda ise maaşa karşılık olarak, evet 15 saatlik bir ders yükü var ama uygulamada bu yük artıkça artabiliyor. Örneğin tek öğretmenli köy okullarında yani iki, üç sınıfın bir arada olduğu okullarda, bu yük inanılmaz boyutlara gelebiliyor. Ayrıca o hep örnek verilen Batı ülkelerinde sınıflar 20, 25 öğrenciyi geçmezken bizde 70, 80’lere kadar çıkabiliyor...
Öğretmenlerin yaz tatili de, herkesin gözüne batıyor. Önce 4 ay dediler, sonra üç aya indirdiler, şimdi de 2 ay bile çok denip kısaltılmaya çalışılıyor. Oldu olacak hepten kaldırsınlar!
Peki diğer meslekler neden hiç sorgulanmıyor da hep öğretmenler göze batıyor diyenler var? Örneğin milletvekilleri ve yargının yazın tatili niye hiç konuşulmuyor diye emsal gösterenler oluyor...
Şimdi birileri de çıkıp, onlara sırtüstü yatıyorlar, derse çok ayıp ederler.
Çünkü tıpkı öğretmenlerin görev süreleri gibi milletvekilleri ve yargıçların görev süreleri de saatlerle sınırlı değil...
Keşke olanaklar elverse de diğer tüm meslek mensuplarına da, öğretmenlere verilenden çok daha fazlası verilse. Ama şunu sakın unutmayalım. Eğer bir ülkede, hele hele Türkiye gibi ülkelerde, yani 20 milyona yakın öğrenci ve 30 milyona yakın velinin olduğu bir ülkede, öğretmen mutsuzsa, toplumun mutlu olmasını beklemek hayalcilik olur!..
İçişleri Bakanı Şahin
Şu günlerde, kimin yerinde olmazdınız diye bir anket yapılsa, herhalde ilk sırada İçişleri Bakanı İdres Naim Şahin gelir. Hiç kimse, durduk yerde, onu, bu tartışmalı konuma getirmedi. Dilinin belasını çekiyor. Bazı bakanlar gibi hiç konuşmasa, başı hiç ağrımayacaktı. Söylediklerini, yaptıklarını onaylıyor muyuz? Kesinlikle hayır. Eminim ki kendisi de aynı rahatsızlığı duyuyordur.
Benim bu yazıyı yazmamın nedeni ise tıpkı onun başkalarına yaptığı haksızlığı, başkaları da ona yapıyor. İnsani duruşu, acımasızca eleştiriliyor. Yazının başında da söylediğim gibi, bugüne kadar kendisine yöneltilen eleştirilerin hepsinde haklılık payı olabilir ama benim de yakından şahit olduğum bir yönü var ki, o da görmemezlikten gelinemez, insani değerlerden tümüyle yoksun olduğu söylenemez...
Hemen her gün onlarca öğrenciden burs isteği geliyor. Bunların bir bölümünü ilgili kurumlara, bir bölümünü tanıdıklara, bir bölümünü de ilgili üniversitelere yönlendirerek çözmeye çalışıyoruz. Ama içlerinde bazen öylesine zor olanlar çıkıyor ki, işte onları da bu köşede yazarak, hayırsever kurum ve kişilerin takdirine bırakıyoruz...
Fazla değil birkaç ay önce, farklı aralıklarla, biri Japonya’da, diğeri Almanya’da çok zorda kalan iki öğrencinin burs isteklerini bu köşede dile getirdik. Daha önce de benzer çok burs arayışları oldu. Ama hiçbir zaman, hiçbir siyasetçiden, hele hele bakanlardan, ben bu öğrencilere burs desteği sağlarım diye geri dönüş olmadı. Ama Bakan Şahin, hiç tanımamasına rağmen, her iki öğrenciye de sahip çıktı. Birine emekli maaşını gönderiyor diğerine de milletvekili maaşının bir bölümünü. Arada bir öğrenciler arıyor ve kendilerine gösterilen ilgiden müteşekkir olduklarını dile getiriyorlar. Ama öğrencilere gösterdiği bu kadirşinaslık, diğer konulardaki hatalarını örtmez. Örtmemeli de. Ancak hiç kimse de, insani değerlerden yoksun olduğuna, en azından bana, o öğrencilere ve ailelerine inandıramaz!..
Özetin özeti: Her şey öylesine birbirine karıştı ki, yüzde 100 doğrular konusunda bile tereddütler oluştu. Dün olduğu gibi bugün de en büyük sorunumuz tahammülsüzlük, diyalog ve ayaküstü söylenen laflar...
Yorum Gönder