Önce Fazıl Say…
Arkadan Bekir Coşkun…
Şimdi de Ruşen Çakır…
Ve gittikçe gelişen, yaygınlaşan, siyaseti, medyayı ve sosyal medyayı da pençesine alan bir linç kültürü!
***
İnsanı insan yapan özelliklerin başında “birlikte yaşama” olgusu gelir.
Hemcinsleriyle birlikte yaşayan insan yalnızlığından kurtulur, sosyalleşir…
Onlarla iletişimi, etkileşimi öğrenir…
Dili gelişir…
Birlikten güç doğduğunu gözlemler…
Başka insanlarla olan ortak noktalarını keşfeder…
Zaman içinde ortak değerler edinir.
***
Bütün bu süreç içinde birlikte yaşamanın kuralları da yavaş yavaş biçimlenmeye başlar.
Aile reisi, kabile reisi, aşiret reisi derken peygamberler gelir…
Paganizmin yerini tektanrılı dinler alır.
Doğru ile yanlış, iyi ile kötü, hatta güzel ile çirkin artık ortak kurallar tarafından belirlenmeye başlar!
Toplumsal kimlikler ortaya çıkar…
Aileden sonra kabile ve aşiret, daha sonra din ve mezhep, en sonra da ırk ve milliyet kimlikleri oluşur.
Farklı insan grupları arasındaki paylaşım kavgası bu kimlikler üzerinden yapılır:
Kendi grupları içindeki dayanışmayı belirleyen kimlikler, bu paylaşım savaşlarında farklı gruplar arasında kan ve gözyaşı akıtır.
İnsanlık tarihi dayanışma, sevgi, ortak üretim, birlikte yaşama kadar, kin, nefret, bölünme, savaş, kan ve gözyaşı ile de örülür.
***
Birlikte yaşama iradesini belirleyen insanoğlunun eriştiği son aşama demokrasi ve insan haklarıdır:
Kimsenin doğuştan gelen özellikleri, kimlikleri, inançları, tercihleri, düşünceleri dolayısıyla suçlanmadığı, ayrımcılığa uğramadığı, devlet karşısında ve toplum içinde eşit hak ve özgürlüklere sahip olduğu, demokrasi ve insan hakları.
Demokrasi ve insan haklarının en büyük düşmanı, kimlikler ya da düşünceler üzerinden ayrımcılık ve nefret söylemidir.
Ayrımcılık ve nefret söyleminin eriştiği en tehlikeli aşama linç kültürüdür!
Linç kültürü, dogmatik ve bağnaz bir çoğunluğun, kendisinden farklı olan, farklı inanan, farklı düşünen, farklı yaşayan insanlara karşı olan tahammülsüzlüğünden kaynaklanır…
Ne hak tanır ne hukuk…
Kutsal olan yaşam hakkını bile inkâr eder…
İnsanlığın, temel insan hak ve özgürlüklerinin, demokrasinin en acımasız düşmanıdır!
***
Linç kültürü, toplumsal, dini, mezhepsel, etnik, milliyetçi, siyasal, ideolojik, mesleki aşırılıklardan beslenir…
Bu aşırı grupların şiddet söylemi kullanan liderleri tarafından dile getirilir, takipçileri tarafından yaygınlaştırılır.
Gelişmiş demokrasiler, linç kültürüne karşı hem yasal hem de toplumsal ve ahlaki yaptırımlar geliştirerek onu önlemeye çalışır.
Bunun en güzel örneklerinden biri, aşırı kullanılmasının riyakârlık koktuğu ve eleştirel düşünceleri engellediği ileri sürülerek eleştirilse bile ABD’deki “siyasal doğruculuk” (political correctness) ilkesidir.
Buna göre herhangi bir grubun üstünlüğüne ya da bir grubun aşağılanmasına yol açan söylemler yanlıştır.
***
Bugün Fazıl Say, Bekir Coşkun, Ruşen Çakır…
Dün başkalarıydı…
Yarın daha başkaları olacaktır!
Korkutucu olan, linç kültürünün yavaş yavaş siyasetten medyaya, medyadan sosyal medyaya doğru genişlemesi ve yaşamın bütün ortak alanlarını pençesine almasıdır.
Linç kültürü ve onu besleyen söylem ve eylemler, mutlaka ama mutlaka durdurulmalıdır!
Unutmayalım ki her kültür, en başta onu kullananları yüceltir veya cezalandırır!
Yorum Gönder