Kur’an, mal ve nüfus çokluğuna karşı nitelik zenginliğini önermekte, mutlu ve başarılı bir hayatın garantisi olarak nitelikleri, değerleri öne çıkarmaktadır.
Tekâsür ve kevser sözcükleri Kur’ansal sözcüklerdir ve ikisi de çokluk anlamındaki ‘kesret’ kökünden türemiştir. Bunların ilki(tekâsür), kelle sayısı ve madde ile övünmeyi, ikincisi (kevser) ise ölümsüz değerlerin bolluğuyla yücelmeyi ifade etmektedir.
Tekâsürü putperest bir tutku sayan Kur’an, kevseri yüceltmektedir. Kevser, ölümsüz değerlerin bol bol verileni veya verilmesidir.
Dünyayı felakete götüren denge bozukluğunun temelinde nüfus çokluğu ve bunun yarattığı kaos ve korkunun saptırmaları vardır. Nitelikli nüfus, hiçbir zaman çok olmaz. Nüfusun fazlalığından yakınma başladığı anda niteliksiz nüfus var demektir. Bunun diğer anlamı ise kaos ve felaketin başlamış olduğudur.
Kur’an, insanı en büyük emaneti taşıyan varlık olarak gördüğünden yetenekli, üretken, yapıp-eden insan aramaktadır. Sadece fotoğraf ve nüfus kâğıdıyla ‘insan’ olan yığınların Kur’an’ın idealindeki ‘emanet taşıyıcı’ sorumlu varlık olmaları söz konusu edilemez. Böyle yığınları üretmenin Allah’ın iradesine ve insanlığa hizmet olduğunu iddia etmek de Kur’an’a fatura edilerek savunulamaz.
Nüfus çokluğu yerine nüfusun niteliğini hem de sayısal örnekler vererek öne çıkaran ayetler vardır. Bazılarını görelim:
“Sayıca az nice topluluk vardır ki, sayıca çok nice topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir.” (Bakara, 249)
“Sizden sabırlı yirmi kişi olsa, küfre sapanların iki yüz kişisine galip gelir; sizden yüz kişi olsa, onların binine galebe çalar. Çünkü onlar gereğince anlamayan bir topluluktur. Şimdi, Allah yükünüzü hafifletti. Bilmiştir ki, sizde bir zaaf var. İçinizden sabırlı yüz kişi olsa, iki yüz kişiye galip gelir; sizden bin kişi olsa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galebe çalar. Allah, sabredenlerle beraberdir!” (Enfâl, 65-66)
Bu ayetlerde, galibiyetin arkasında iki değer gösterilmiştir: İman, sabır. Bunların ikisi de nitelik değerleridir ve ikisi de niceliğe (kafa sayısı fazlalığı) karşı öne çıkarılmıştır.
“Sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve oğullarla güçlendiriyoruz onları ve iyiliklerine koşuyoruz. Hayır, farkında olmuyorlar.” (Müminûn, 53-56)
DİNCİLİĞİN ALDATMALARI
Saltanat dincisi siyasetlerin temel aldatma söylemlerinden biri de şudur:
“Allah’ın verdiğine itiraz edilmez, Allah her doğan insanın rızkını elbette verir. Daha çok doğurun, en az üç tane doğurun. Aksini söyleyenler bizim kökümüzü kesmek istiyorlar.”
Allah ile aldatma hizipleri, kendilerine taraftar yaratmak için Kur’an’ın ve insanlığın bütün değerlerini bir pula satmaktan asla çekinmemektedirler. Nüfus meselesinde de gerçek, onların iddialarının tam tersidir. Söylediklerimizi, Kur’an’ı izleyerek daha yakından ve daha açık görelim.
Mal ve nüfus çokluğu ile övünmeyi putperestliğin bir belirişi (ve uzantısı) sayan Kur’an, nüfusu bol toplum değil, nüfuzu kuvvetli toplum istemektedir. Yani Kur’an, insan meselesinde kemiyete (sayıya) değil, keyfiyete (niteliğe) önem vermektedir.
İnsan meselesinde önemli ve güvenilir olan; değerli, üretken insana sahip olmaktır, kelle çokluğuna değil. Ne yazık ki müslümanların çekirdek kuşakları bile nüfus ve mal çokluğuyla övünme ve insan sayısını artırma tutkusuna yenik düşmüşlerdir. Oysaki Kur’an çok açık konuşmaktadır:
“Cemaatiniz çok da olsa size zerre kadar yarar sağlayamaz. Allah inananlarla beraberdir.”(Enfâl, 19)
Burada sayısal çoğunluğa karşı nitelik öne çıkarılmıştır. İman bir nitelik-değerdir, sayısal değer değil.
Nüfus konusunu ayrıntılamaya devam edeceğiz.
Yorum Gönder