Bir tutku, bir yakarış, bir iç çekiş, insan olmanın onuru, dik duruş...
Umudun ve umutsuzluğun suluboya resimlerde kalan mavili, yeşilli görüntüsü karşısında bazen bir ufuk çizgisine bakarken bunları düşünürüm.
Yaprakları kıvıl kıvıl bir ceviz ağacının altında otururken Nâzım’ın dizeleriyle günün ilk soluk alışverişini duymak isterim.
Sonra uzun uzun düşünmek...
O tarifsiz kederleri çoğaltarak dönüşü olmayan yolda yürürken yıllar çok çabuk geçti.
Ahtapotun kollarına benzeyen emperyalizm ve onun ağababaları, vahşi kapitalizmin güler yüzü küreselleşmeyi, “Yeni Dünya Düzeni” masalıyla nasıl yutturdular toplumlara.
Olup bitenleri, sömürgeci ruhun Ortadoğu’yu ne hale getirdiğini anlatmama gerek yok!
Bilen biliyor zaten...
***
Yazımı yazdığım saatlerde kapı komşumuz Suriye’den iki patlama haberi geldi.
Muhalif Suriye Ağı’ndan (SNN) edinilen bilgiye göre İdlib’in iki ayrı bölgesinde bomba patladı, 20 kişi yaşamını yitirdi.
Aynı saatlerde Şam’dan da patlama haberleri geldi...
Reuters’ın haberine göre Suriye güvenlik güçleri bu saldırıda hedef alınmış.
Konu konuyu açtı...
Oysa bugün kanlı 1 Mayıs 1977’yi yazacaktım. 35 yıl önce tanık olduğum olayı, Kazancı Yokuşu’nda ölen masum insanları, uzun namlulu silahlarla çatılardan ateş eden canileri...
Kimdi onlar? Amaçları neydi?
Kanlı olayların arkasında CIA’nın, kontrgerillanın olduğu bir gerçekti...
Ama yazabilirim tanık olduğum o olayı...
***
Yakın tarihimizin en can yakıcı katliamlarından birisidir. İkincisi 1978 Kahramanmaraş katliamıdır.
Bu arada İzmir İnciraltı Öğrenci Yurdu vahşetini unutmamak gerek.
Biliyorsunuz, 1 Mayıs 1977 katliamı ve Kahramanmaraş kıyımıyla ilgili MİT tarafından hazırlanan rapor da ortada. MİT bir yıl önce Kahramanmaraş’ta kıyım olacağı bilgisini, hazırladığı raporla devleti yönetenlere bildirmiş.
1 Mayıs 1977 katliamıyla ilgili rapor mahkemeye Genelkurmay Başkanlığı’nca gönderildi. Ancak raporun “devlet sırrı” niteliği taşıdığı, üzerine yazıldı. Rapor şimdilik özel bir kasada saklanıyor.
İşin ilginç yanı, bu rapor 12 Eylül davasının müdahil avukatlarına verilmedi.
Şükran Soner, Celal Üster, ben ve daha pek çok arkadaşım 1 Mayıs katliamının tanıklarıyız...
35 yıl önceki katliamın TKP’lilerle Aydınlıkçılar arasında çıkan bir çatışma sonucu olduğu savları palavradır.
Bu savlar, hâlâ hayatta olan gerici-faşist gazeteciler tarafından öne sürülmüş, düzmece haber ve yazılardır.
***
Taksim’deki kanlı 1 Mayıs’ın emekçi, sendikacı tanıkları yaşıyor...
Bir otelin beşinci katından, Sular İdaresi’nin çatısından uzun namlulu silahlarla alana ateş eden sivil giyimli kişilerin kimler olduğunun, “devlet sırrı” olduğu öne sürülen belgelerde, davaya bakan yargıç ve savcılarda olduğu bilinmiyor mu?
Biliniyor!
Bir de Meclis araştırması var ve orada ifade verenler var!
Araştırmadan hiçbir sonuç çıkmadı ve katliamın üzeri örtüldü...
Taksim’de TKP’lilerle Aydınlıkçılar bırakın silahla ateş etmeyi, karşılıklı slogan bile atamadılar.
Üstelik alanda silahlı hiçbir grup yoktu!
Üç-dört koldan yaylım ateşi...
Panzerler...
Panik...
Kazancı Yokuşu’nda ölenler...
***
Bugün 1 Mayıs 2012...
Çiçeklenmiş bir umudu yüreğimde çoğaltmak istiyorum.
Ne Pablo Neruda’nın Karaada ormanlarının karanlığını, ne de gökyüzünün siyaha bürünmesini istiyorum.
Umutlarımı çoğaltmak, bir ceviz ağacının altında oturmak, tutkuyu, aşkı, sevinci, barışı, kardeşliği çoğaltmak istiyorum...
1 Mayıs işçinin ve emekçinin bayramı...
Kutlu olsun, yaşadığımız bunca ölümlere, kıyımlara, acılara karşın!
Yorum Gönder