Bir toplum yakın tarihini, bağımsızlık savaşını, yaşadığı toprakların emperyalist güçlerce işgal edildiğini bilmezden gelir mi?
Hem dinbaz hem yobaz hem de faşist ve yandaşsanız bilmezlikten gelirsiniz!
Tarih bilincinden yoksun olanların, Türkiye’yi ortaçağın karanlığına götürmek için kollarını sıvadıklarına sosyal medyada tanık oluyorum ama bunu başaramayacaklar.
Gözdağı, küfür, asarım, keserim!
Müslümanlık kimliğiyle yola çıkanlar, okul yerine cami yapmakla cennete gideceklerini sanıyorlar...
Daha düne dek askere, ağza almadık küfürlerle saldıranlar bugün “Şerefli ordumuza söz söyletmeyiz” diyorlar...
***
Yaşadığımız coğrafya farklı kültürleri, dinleri, mezhepleri, dilleri, renkleri içerir.
İlhan Selçuk 25 yıl önce yazdığı bir yazısında şöyle diyordu:
“Yaşadığı ülkenin türkülerini bilmeyen aydınlar, solcular, sağcılar, dinbazlar halkı bilir mi, tanır mı?”
Salt halkı değil yakın tarihimizi, emperyalizme karşı verdiğimiz bağımsızlık savaşını bile bilmezler.
Bilmedikleri için de ulusal bayramlarımızın kutlanmasını “Baskıcı rejimlere benziyordu” gibi uyduruk gerekçelerle geçiştirirler.
Yaşadığımız coğrafyada Ruhi Su bize türkülerimizi, sevdalarımızı, tutkularımızı, acılarımızı, hüzünlerimizi öğretti.
Yunus Emre’yi, Karacaoğlan’ı, Pir Sultan Abdal’ı bilirdik.
Zeybekleri, semahları, seferberlik türkülerini...
İlhan Selçuk’un deyişiyle “bizi biz yapan türkülerimizi” Ruhi Su’dan dinlemeden önce yüreğimize bir nakış gibi işlememiştik.
***
70’li, 80’li yılları düşünüyorum...
Dinbazlar, yobazlar, gericiler, faşistler bizi biz yapan türkülerimizi söyleyen Ruhi Su’dan nefret eder, devleti ele geçiren güçler, darbeci paşalar, türkülerimizi yasaklardı.
Ruhi Su komünistti onlara göre!
Bugün için de değişen bir şey yok...
Taksim Cumhuriyet Anıtı’na 19 Mayıs’ta çiçek, karanfil, gül, çelenk koymak için izin gerekiyor.
***
Bu ülkede hapishaneleri, işkenceleri, darağaçlarını devrimciler gördü.
Biz Ruhi Su’yu, Kemal Tahir’i, Aziz Nesin’i Can Yücel’i zindanlara attık, Sabahattin Ali’yi öldürdük, Nâzım Hikmet’i yaban ellerde ölüme terk ettik.
Nâzım Hikmet’i, Kemal Tahir’i zindanlarda çürüttük...
İki önemli edebiyatçımızın daha sonraki süreç içinde ideolojileri farklılaşsa bile onlar bu coğrafyanın yetiştirdiği değerlerdi.
Kemal Tahir’in kitaplarını yasaklayan, filmlerini ortadan kaldıran yine bizdik, ülkenin bölünmez tümlüğü adına.
***
Yazarlarımızı, aydınlarımızı öldüren bizdik...
Kimi zaman sokak ortasında, kimi zaman bombalı tuzaklarla.
Cumhuriyetimize çok şey borçluyuz...
O borcumuzu yerine getirirken kimi gerçekleri göz ardı edemeyiz.
Onun için yakın tarihimizi bileceğiz ki oturup adam gibi tartışalım, yeter ki o günün koşullarını 2012 yılıyla değerlendirmeyelim.
Ortadoğu’ya bakmamız, oralara gidip görmemiz yeter de artar bize.
O zaman anlarız Atatürk’ü ve devrimlerinin ne anlama geldiğini...
***
Darbeleri salt askerler yapmaz, sivil iktidarlar da yapar...
Önce medyayı ele geçirir, patronlara gözdağı verir, ardından önüne geleni haşlar.
Kendisini eleştirenden hesap sorar... Yargıyı bağımlı hale dönüştürür.
Uludere katliamını, Hizbullah’ı, faili meçhul cinayetleri, derin devleti, çeteleri, ulusal bayramlarımızı unutturmaya çalışır.
Bunları yaparken sık sık “demokrasi ve özgürlük” diyerek otoriter düşüncesini yaşama geçirir...
Yorum Gönder