Türkiye, Silivri davalarıyla birlikte yeni bir kavramla tanıştı:
Gizli tanıklar.
Zaten bununla ilgili yasa Ergenekon soruşturmaları sürecinde çıkmıştı. Bu
yasa uzun süre Anayasa Mahkemesi’nin gündeminde kaldı. Pek çok tartışmalı maddesi vardı. Asıl sorun, yasanın uygulanmasını sağlayacak yönetmeliklerdeydi.
Mahkeme yasayı, anayasaya uygun buldu. Yönetmeliklerse Danıştay’da.
Konunun bu yanı kendi mecrasında devam ediyor. Silivri’deki uygulamalar, böyle bir düzenlemenin kılı kırk yararak yapılması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.
***
Silivri mahkemelerinde gizli tanıklar salonun dışında ayrı bir odaya konuyor. Salondaki ekrana o odanın buzlanmış görüntüsü veriliyor. Görüntü tümüyle buğulanmış bir cama ışık vurmuş izleniminden başka bir şey değil. Ses de kristalleştiriliyor.
Görüntü ve sesten, adı üstünde gizli tanığı tanımak olanaksız. Ancak işin devamı “Türk usulü” geliyor. Gizli tanığın sorulara verdiği yanıtlar, kimliğini kısa sürede ortaya koyuyor.
Bunun en önemli nedeni şu:
Gizli tanıkların pek çoğu “açık tanık” olarak da ifade vermiş. Bu tür ifadeler çakışınca gerçek kimlik sırıtıyor.
Kimileri de hem sanık, hem açık tanık hem de gizli tanık.
Evrensel hukuk ölçütlerine göre bunun olmaması gerekiyor. Çünkü araya, başta “husumet” olmak üzere hukuki açıdan kabul edilemez pek çok durum giriyor.
Eğer Türkiye bir hukuk devleti ise bu tür ifadelerin bugün olmasa bile yarın adalet terazisinin kefesinden çıkarılması gerekir.
Gizli tanıkların bir özelliği daha var; hafızaları akordeon gibi, genişleyip daralıyor. Çoğunlukla şu tür ifadelerle cümleye başlıyorlar:
“Şimdi aklıma geldi...”
“Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim...”
“İlk ifade verdiğimde yanlış hatırladıklarımı şimdi düzeltmek istiyorum...”
“O günlerde aklıma geleni o gün söylemişimdir; şimdi aynı şekilde devam edemem...”
“O gün öyle söylüyordum, bugün böyle söylüyorum...”
Yine evrensel hukuk ölçütlerine göre, bir sanığın ifadelerinde çelişkiler varsa, tümünün geçersiz sayılması gerekir.
Uygulama ise bunun tersine... Hani “çok önemli kişi” muamelesi görüyor desek abartmış olmayız. Bunun da ötesinde adeta özel koruma altında tutuluyor. Örneğin sanıklar sorularla biraz yüklenseler, şu tür uyarılar alıyorlar:
“Tanığa yorum soruları sormayın...”
“Bu soru dava kapsamının dışında...”
“Daha önce sorulmuş olan soruları soramazsınız...”
Oysa tanık, istediği yorumu yapabiliyor, dava kapsamı içinde olsun-olmasın istediği konuda konuşabiliyor, istediği kadar tekrarda bulunabiliyor.
Gizli tanıkların bir özelliği de, tanıkların tanıklığını etmeleri. Çoğunlukla şu tür ifadeleri dikkat çekiyor:
“Ben görmedim, görenler bana öyle dedi...”
“Kimin söylediğini hatırlamadığım, şöyle dedikodular vardı...”
***
İşte yıllardır tutuklu olan sanıklar, böylesi ifadeleri dinleyerek yargılanıyorlar. Bu durum, çarpık seçimlerdeki “açık oy gizli sayım” uygulamasına benziyor. İnsanları suçlamak serbest, ancak bu suçlamanın dayanağını aramak kısıtlı.
Gizli tanıklık uygulamasını getiren Tanık Koruma Kanunu’na göre, gizli tanığın ortaya attığı iddialar başka bir delille desteklenmediği sürece geçerlilik kazanamaz.
Uygulamada ise tanığın kendisinden delil üretmeye girişiliyor.
Gizli tanıklar, biraz izli, biraz da gizemli özellikleriyle bütün hukuksuzlukların pekiştiricisi olarak kullanılıyor.
Yorum Gönder