Soranlar farklı, soruya konu olaylar farklı ama son birkaç yıldır TBMM’de milletin vekillerinin TRT’ye yönelttiği hemen bütün soruların özü aynı:
Yandaşlar nemanlandırıldı mı, nemalandırılmadı mı?
Vatandaşın vergileriyle oluşturulan bütçeden yandaşların cebine uzanan bir hortum -hadi Necati Doğru’nun ifadesiyle söyleyelim- “pipet” var mı?
Bu minvaldeki son soruların sahibi CHP Kırklareli Milletvekili Av. Turgut Dibek’ti. Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yazılı olarak cevaplandırılması istemiyle TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergesi aracılığıyla TRT’nin “dış yapım harcamaları”nı gündeme getirdi:
-2002’den günümüze TRT’nin tüm televizyon kanalları için toplam kaç program, film ve dizi satın alınmıştır? Bu dış yapımlara ödenen para yıllar ve program bazında kaç liradır?
- TRT’nin televizyon kanallarında yayınlanan ve Kurum dışından alınan programlar hangi yapım şirketlerinden alınmaktadır?
- 2002’den günümüze TRT’nin televizyon kanallarında yayınlanan dış süresi ne kadardır, bu süre toplam yayının yüzde kaçını oluşturmaktadır?
- Basında çıkan haberlere göre One Haber Ajansı’na üç haber programı için 48 milyon lira ödendiği doğru mudur?
- One Haber Ajansı’nın ortaklarının sahibi olduğu başka yapım şirketlerinden TRT program alımı yapmış mıdır, bu programlar nedir ve hangi şirketlerden almıştır?
- TRT’nin program yapımı ve yayınında çalışan kaç personeli vardır? TRT’nin iç yapımları TRT yayınlarının yüzde kaçını karşılamaktadır?
- 2002’den günümüze TRT’nin iç yapımlarının toplam kanallarda yayınlanma süresi ne ve oranı ne kadardır?
- TRT’nin kendi yaptığı programlarda TRT personeli olmayan ekip ve dışarıdan çalıştırılan konuk, yorumculara 2002’den günümüze program başına, yıllara göre ve toplam ne kadar ücret ödenmiştir...
Bakalım bu sefer “tatmin edici” bir cevap gelecek mi!
Vergilerimizin kimlerin ceplerine pay edildiğini öğrenebilecek miyiz!..
Vah vah;...
Ayşe Hür de Taraf ile bağlarını kopardı. Hür önce “Öteki Tarih” çalışması için “kısa süreli bir izin” niyetindeymiş ancak “Taraf’la ilişkisini yeniden gözden geçirmesini gerektiren bazı gelişmeler” olunca “iletişimsizlikleri”nin vardığı nokta “ayrılık”tan başka yol bırakmamış.
Yazık oldu Taraf’a; kime yazdıracaklar şimdi “alternatif tarih”i! Bizimki de dert işte; parasıyla değil mi; bulunur elbet karartacak Cumhuriyet’in ana sütü gibi ak sicilini!
Harcadığın her kuruşu bilmeye hakkım var
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’ten sonra dün TRT’nin harcamalarıyla ilgili bir soru önergesi de CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger’den geldi. “TRT’nin bütçesinin %90’ı halktan bandrol ücreti ve elektrik faturaları aracılığı ile alınan yayın bedelinden oluşmaktadır. TRT’ye her ay yayın bedeli ödeyen yurttaşlarımızın, TRT’nin harcadığı her kuruşla ilgili olarak bilgi sahibi olma hakkı vardır” diyen Aksünger TRT’nin de bağlı bulunduğu Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a şu soruları yöneltti:
- Komedya Bilişim Ve İletişim Teknolojileri Ticaret Limited Şirketi. Productt Prodüksiyon Film Yapım Limited Şirketi ve Siyah Beyaz Medya İletişim Hizmetleri Yayıncılık Yapım Reklamcılık Bilişim Ve Elektronik Ticaret Şirketi 2008, 2009, 2010, 2011 ve 2012 yıllarında TRT kanallarında yayınlanan hangi programları yapmıştır?
- Bu programlara her biri ayrı ayrı belirtilmek suretiyle kaç lira ödenmiştir?
- Bu şirketlerden programların alımı hangi usulle yapılmaktadır?
- TRT-Arapça kanalında yayınlanan İktisadiyyat programı haftada kaç gün yayınlanmaktadır?
- İktisadiyyat programı hangi prodüksiyon şirketi tarafından yapılmaktadır?
Rüzgargülü olsa bu kadar başımı döndürmezdi
Mustafa Sarıgül’ü değil de şu havaların bir oradan bir buradan savurduğu herhangi bir rüzgargülünü takip ediyor olsam bu kadar dönmezdi başım!
Hatırlatalım... Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül önce bütün ilçeyi 19 Mayıs için Türk bayraklarıyla süsledi. Sonra, Taraf bu süslemeden dolayı kendisini “diktatör”e benzetince 19 Mayıs’ın kutlamamasından taraf olan propaganda bültenine 19 Mayıs ilanı verdi. Biz Yeniçağ’da bu garabet durumu eleştirince Şişli Belediyesi Basın Danışmanı Aziz Özhan arayıp, “Siz haklısınız, yazdıklarınızı dikkate alacağız” dedi. Özhan’ın bu açıklamasından bir gün sonra, dalga geçer gibi aynı ilan, Taraf’ta bu kez renkli 3. sayfada; daha da gösterişli bir yerdeydi! Üstelik bonusuyla birlikte verildi. Mustafa Sarıgül, Taraf’a verdiği röportajda, “Siz haklısınız, bayrak asma kararı aceleye geldi, seneye böyle bir şey olmayacak” dedi! Bir gün daha geçti, Sarıgül bu kez Tarafçıların karşısında sahip çıkamadığı bayrak elinde “seçmenleri” nin arasına girdi. 19 Mayıs’ın en çok alkışlanan kutlama adresi Şişli olunca, Sarıgül bu kez de Taraf’a söylediklerini bir kenara itti ve Akşam’a dedi ki: “9 ay boyunca binlerce gönüllüyle çalıştık... Bayrakları yaptırmak 4 ay sürdü... Tüm dünyaya, Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyetimize sonuna kadar sahip çıkacağımızı gösterdik...”
Dedim ya rüzgargülü olsa bu kadar başım dönmezdi...
Ee hani “bayrak asma kararı çok aceleye gelmişti”, hani “Atatürk, Cumhuriyet tehlike değildi, dolayısıyla bu unsurları öne çıkarmaya gerek yoktu, Tarafçılar haklıydı” ...
Ne bu; nabza göre şerbet siyaseti mi yoksa Taraf’da Sarıgül’ün ağzından yazılanlar gerçek değil miydi! Ama gerçek olmasa “tekzip” edilirdi değil mi!
Biz hangi Sarıgül’e inanalım şimdi!
Nerden bilelim kaç gün, kaç saat, kaç dakika sürecek ağzından çıkanların aksi Taraf’a yönelmesi!
Veya kaç Sarıgül var Sarıgül’den içeri!
BASINDAN SEÇMELER
Türk ordusunu aşağılama propagandası hedefe vardı
“Suriye’de ABD ne diyorsa Türkiye onu yapsın” dayatmasına altlık hazırlıyorlar.
ABD insansız uçakları tespit ettiler, Türk ordusuna bildirdiler ve çok ince bir düşünceyle “isterseniz daha yakından görüntü verelim” bunlar PKK’lı mı, kaçakçı mı net anlaşılsın diye öneride bulundular. Fakat Türk ordusu istemedi.
Bastı bombayı terörist diye...
Meğer kaçakçı köylülermiş!
İnsanın gözleri yaşarıyor!
Şu ABD ordusundaki inceliğe bak. Dön bir de Türk ordusundaki sorumsuzluğu seyret(!) Asıl önemlisi; “ABD olmadan Türk ordusu kendi sınırını geçmeye çalışanı bile görüntülemekten aciz, kaçakçısı ile teröristi birbirinden ayıramayacak kadar eğitimden, teknik donanımdan, askerlik bilgisinden yoksun kofti bir ordudur!” mesajının Türk halkına pompalanması.
Beyin yıkıma! ABD’nin para-banka-ticaret haberleri yapmakla ün salmış gazetesi; ana içeriği “Türk ordusu, ABD ordusunu dinlemedi kendi vatandaşını bombaladı” olan haberiyle 308 milyon ABD vatandaşından 3 kişinin bile ilgilenmeyeceğini bilmez mi? Çok açık ki, bu haberin taşıdığı ana mesaj asıl Türk halkını bulsun diye 4 ay sonra yayınlandı.
Ve beklenen etki sağlandı!
***
Dönüyor dolaşıyor sonuç olarak bu propagandayla Türk halkının kafasına; “Türk ordusu göbek bağıyla ABD’ye bağlıdır. ABD ne önerirse Türk ordusu onu yapmalıdır.” mesajını kalıcı olarak yerleştiriyorlar. Muhtemelen “Suriye’de ABD ne diyorsa Türkiye onu yapsın” dayatmasına altlık hazırlıyorlar.
Propaganda hedefine ulaştı.
Necati Doğru / Sözcü
Bu komployu kimler yazdı, ana sorun artık budur!
Başından beri Balyoz’un doğru olduğunu inanç meselesine dönüştüren Alper Görmüş, dünkü Cumhuriyet’te de yer aldığı gibi, 4 Kasım 2011 tarihli yazısında (Taraf) bir durumun itirafını yapıyor.
Görmüş, 2004’te, 10-15 kişilik bir akademisyen gazeteci grubu olarak, askeri vesayeti tartışmışlar... Diyor ki, “Toplantıda aramızdan biri, belki de askeri vesayeti ortadan kaldırmanın yegâne yolunun, başarısız kalmış bir askeri darbe girişiminin ardından eski ve yeni darbecilerin derdest edilip yargılanmaları olduğunu savundu.”
Bu yazı, davanın bugün geldiği noktada, tamamen bir itiraf yerine geçer!
Bu noktayı ya “boş bulunup”ya saflığından ya kendine ve davaya olan aşırı inancından veya “kendini kurtarmak” için yazdı... Bu komployu kimlerin hazırladığına bir işaret olarak. Görmüş, aynı yazıyı bugün yazar mıydı?!
Tabii, eski MİT’çi ve “analizci” Mahir Kaynak’ın, Fatih Camii bombalanacaktı, biçiminde topluma sunulan Balyoz haberinden hemen üç gün sonra, 23 Ocak 2010’daki Balyoz Planı yazısı da çok ilginç. Kaynak’ın “işin içinde” olma olasılığını en az kabul edelim, o zaman müthiş bir komplo öngörüsünde bulunmuş.
Diyordu ki “Şimdi komplo teorisi sayılabilecek bir proje sunuyorum: Silahlı Kuvvetler’den bazı dokümanlar ele geçirildi ve bunlar bir darbe hazırlığına yeniden düzenlenerek kamuoyuna sunuldu.” Kaynak, tabii bu komplonun amacını da açıklıyor!
Balyoz çoktan çökmüştür, yargıçlar bunu görmüyor mu?
Bırakın Silivri tutuklularını, herkes anasına babasına kızına oğluna eşine dostuna kavuşsun!
İtibarlarını iade edin, onurlarıyla yaşasınlar!
Bu komployu kimler yazdı, ana sorun artık budur!
Orhan Bursalı / Cumhuriyet
Ya tutar da yutan olursa...
Star yazarı Nasuhi Güngör, 18 Mayıs tarihli yazısında, PKK’nın Dörtyol’da 3 askerimizi şehit etmesini şu üç gelişmeyle birlikte değerlendirmek gerektiğini yazdı: “1. Türkiye, KKTC’de sınır ihlali yaptığı öğrenilen İsrail’den konuyla ilgili izahat istedi. 2. Esad, ’Suriye’de kargaşa çıkaranlar, kendi ülkelerinde de benzer durumlara hazırlansın’ dedi. 3. Barzani Ankara’da ve Bağdat bundan rahatsız.”
ABD, Türkiye, Barzanistan ve Suriyeli muhalifler bir tarafta... İsrail, Suriye, PKK, Irak ve doğal olarak İran diğer tarafta... ABD ve AKP’nin Suriye karşıtı politikalarına kamuoyu yaratabilmek için “İsrail Esad’ın düşmesini istemiyor” yalanına başvurmalarını hadi anladık ama şu çizilen tabloyu yutturmaya kalkmaları bize pes dedirtti!
Bu üç örnek bize aslında şu büyük gerçeği gösteriyor:
Sadece bölgedeki gelişmeleri doğru analiz edebilmek için değil, bazen iki kere ikinin dört ettiğini bilmek için bile önce anti-emperyalist olmak gerekiyor!
Mehmet Ali Güller / Aydınlık
Anne gözüyle Silivri...
Yıllar boyu “ispatlanamayan iddialarla” hapsedilen insanların orada “hayvan bile dayanamaz” dedikleri kadar kötü şartlarda yaşatılmaları çok üzücüdür ama bir anne gözüyle; bu sıkıntılı ve uzun yılar içinde evlatlarından, ana babalarından ayrı kalmaları, ailelerine karşı “suçlu” havasına sokulmaları çok daha üzücüdür. Bence sonradan yapılacak hiçbir şey, verilecek hiçbir tazminat bu yılların telafisine yetmez. Acaba “durumun sorumlusu” olanlar kendi evlatlarına, analarına bakarken o insanları, Soner Yalçın’ları, Müyesser Yıldız’ları ve diğerlerini hiç hatırlamıyorlar, “günün birinde bize de sorulabilir” diye düşünmüyorlar mı?
Ruhat Mengi / Vatan
Bir de “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” var
Fikir namustur, yazı haysiyet. Tefekkür, Allah’ın omuzlarımıza emanet ettiği çetin bir vazife. Yazarken bin kere düşünmek lazım ki ne kendimizi mahcup duruma düşürelim, ne sevenlerimizi. Tarih, her bir satırın hesabını sorar. Cesaretinizi, sabrınızı, basiretinizi, ferasetinizi sorgular. Sonra size bir not verir ma’şeri vicdan. O not kalibrenizi belirler.
Bir de O’nun huzurunda verilecek hesap var. Orada diliniz tutulur, kalbiniz konuşur, ameliniz sükût eder, niyetiniz devreye girer. Ân-ı seyyale içinde kalbinizden geçenlerden dolayı belki mesul tutulmazsınız; ancak yazıya dökülen ve kamuoyuyla paylaşılan her harf, bir gün şaşmaz/şaşırmaz bir terazinin kefesine konur. O yüzden mümin olan erbab-ı kalem, hesap verecek olmanın ağırlığını her daim yüreğinde duymaya mecburdur. Zaten inanan insanların medyaya katacağı yeni boyut da budur. Evrensel meslek ilkelerinin ve yasaların bıraktığı boşluklardan yararlanarak hak hukuk tanımamak, inanç taşıyan insanların yapabileceği bir kurnazlık olamaz; olmamalı!
Ekrem Dumanlı / Zaman
Afrika açılımı THY’ye zarar ettiriyor
THY diğer hava yolları gibi sadece yolcu taşımıyor, hükümet politikalarının bayraktarlığını da yapıyor..
Afrika’ya uçmasının sebebi bu..
İktidarın Afrika açılımı..
Etiyopya’ya da gidiyor, Kenya’ya da, Somali’ye de, Gana’ya da, Tanzanya’ya da Uganda’ya da..
En son Ruanda seferi başladı..
Kim gider kim gelir bilmem ama bu işin maliyeti ağırdır diye düşünüyordum..
Sadece Afrika’ya uçmasının değil.. Her yere yetişmeye çalışmasının..
Ağırmış..
Bu yılın ilk üç ayının zararı açıklandı..
29.3 milyon lira..
16-17 milyon dolar eder..
Geçen yıl aynı dönemde 18 milyon lira kar etmiş!..
Soru basit; THY’yi kim zarar ettiriyor, zararı kim karşılayacak..
Mehmet Tezkan / Milliyet
Yorum Gönder