Güneş gazetesi yazarı Rıza Zelyut,un 2 Mart 2012 yazısı:
Türkiye; kaliteli insan sayısını artırmak için eğitimi daha sıkı hale getirmeli. Bunun için de zorunlu eğitimin süresi uzatılmalı. Bu da yetmez; 12 yıllık zorunlu ve kesintisiz eğitim herkesi kapsamalı; yoksul ailelerin çocukları için de bedava olmalı.
Zengin aileler çocuklarını zorunlu eğitim olmasa bile en az 12 sene okutuyor. Çünkü; en büyük zenginliğin eğitim olduğunu onlar biliyorlar.
Küreselleşen dünyada; düşük eğitimli insanın; düşük eğitimlilerden oluşan toplumun yerinin olmadığını biraz mürekkep yalayan herkes biliyor.
Bu yüzden de ileri ülkeler en büyük yatırımı eğitime yapıyor.
Palavraya gerek yok.
Dünya gelişmişlik istatistiklerine bakın, bu gerçeği göreceksiniz:
-En zengin ülkeler, eğitimde en gelişmiş ülkelerdir.
Öyleyse, 2023'ün Türkiyesi; eğitimi hiç kesinti vermeden 12 yıla çıkarmış; imkanı olmayanlar için parasız hale getirmiş, kalitesini de artırmış bir Türkiye olmalıdır.
BEYİN GÜCÜNÜ ÇÖPE ATMAYIN
Ülkemizde; 1996 yılında toplanan 15. Eğitim Şurası'nda eğitimin kalitesinin artırılması için zorunlu eğitimin süresinin uzatılması istendi. 1997 yılında 4306 sayılı yasa ile de 5 yıl olan zorunlu-kesintisiz eğitim 8 yıla çıkarıldı. Böylece, çocukların 12 yaşında iken eğitimden koparılarak üç kuruş kazanç uğruna çalışma hayatının içine yuvarlanması bir parça önlenmiş oldu.
Şimdi, hükümet, zorunlu eğitimi 12 yıla çıkarmak gibi çok doğru bir hedef koydu kendisine.
Lakin; bunu 4+4+4 gibi kesintelere uğratmak istiyorlar.
Bunun anlamı şu: 7 yaşında okula başlayan bir çocuk; 4 sene sonra okulun dışına çıkartılabilecek.
Bu 4 yıl sınırı; özellikle de yoksul aileleri kışkırtacaktır. Bunlar; çocuklarını bir yerlere çırak verip onun kazanacağı üç beş kuruşu kullanmak için çocuğun eğitim hakkını ayaklar altına alacaklardır. Bazı aileler de 11 yaşına gelen kızlarını, kendi inançları gereği okuldan kopartacaklardır.
ÇOCUK TOPLUMA AİTTİR
Önce şunu görelim: Çocuk; sadece ailenin değil; toplumun da bir parçasıdır ve toplum da onun üzerinde olumlu tasarruf hakkına sahiptir. Bu yüzden, eğitimsiz ve yoksul ailelere karşı çocuğu korumak devletin görevidir. Nasıl ki şiddete uğrayan çocuğa toplum adına devlet sahip çıkar ve kendi korumasına alır ise, daha 11 yaşında eğitim hakkı elinden alınacak çocuğa da devlet, toplum adına el koymalıdır.
Ama devleti yöneten hükümet; tersine giderek çocuğu 11 yaşında köleleştirecek bir uygulamayı eğitim sistemine sokmaya kalkışıyor.
Ben bu tavrın altındaki siyasal davranışları tartışmak istemiyorum.
Lakin Türkiye'nin iyiliğini istediğine inandığım bu iktidar sahiplerine hatırlatayım:
Zorunlu eğitimi parçalamak; milyonlarca yoksul çocuğunu; devlet eliyle eğitim alanının dışına itecektir.
Bunun zihinsel anlamını iyi düşünmek gerekir. Çünkü; okumaktan vazgeçecek olan binlerce üstün beyinli çocuk, bir ot gibi heba edilmiş olacaktır.
İBRAHİM ARIKAN'A SORUN
Parçalı zorunlu eğitim sistemini savunmak için dünyadan örnekler vermeye kalkışan veya bu işi özgürlük gibi göstermeye uğraşan siyasetçiler sadece kendilerini kandırıyorlar. Eğer AKP iktidarı eğitimde başarılı olmak istiyorsa; eğitimi, eğitimcilere bırakmalıdır.
Kendilerine, eğitimci işadamımız İbrahim Arıkan'a danışmalarını öneriyorum. Çünkü o; bir başöğretmen bilgisine, deneyimine ve güvenilirliğine sahiptir.
Halen eğitimin içinde yer alan bu otoritenin fikirlerine göre şekillendirilecek bir eğitim politikası bizi yukarılara taşıyacaktır.
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer; acele etmemeli; eğitimi şekillendirirken ideolojik davranmayı da bırakıp bu işi bilenlerle birlikte yürümelidir.
Yorum Gönder