Ulucanlar Cezaevi’nde Bir Öğleden Sonra - Işıl Özgentürk

Perşembe günü, Çankaya Belediyesi’yle gazetemizin yaptığı ortaklaşa bir etkinlik için Ankara’daydım, erkendi, daha önce Ankara’ya geldiğimde kapalı olan Ulucanlar Cezaevi’ne, şimdi bir müze, gitmek istedim. Kendimi buna hazır hissediyordum.
Ve anladım ki, insan hiçbir şeye hazır değilmiş. Kapıdan gayet soğukkanlılıkla girdim, kantin olarak kullanılan yerlerden sonra sıra tecrit hücrelerine geldi. Kapalı bir koridora girdim, yan yana duran tecrit hücrelerinden sesler gelmeye başladı. Yere çöküp durdum, hayır daha fazla gidemem. Korkunç bir ağlama kriziyle, evet öylece durdum. Anladım ki, daha fazla gidemem.
Darağaçlarının kurulduğu yere gidemem.
Böyle bir ağlama krizi beni Nâzım Hikmet’in Moskova’daki evinin avlusunda yakalamıştı. Nâzım Hikmet’in “cenazem bu avludan kalkacak” dediği avluda, sonra Che’nin Küba’daki mezarında, şimdi de Ulucanlar Cezaevi’nde.
Ve idamlara tanık olan, bu acıyı yıllarca en vakur biçimde yaşayan Halit Çelenk’e bir saygı borcum olduğunu düşündüm. Zaten bu yazıyı da onun aziz hatırası için yazdım.
Bugünlük bu kadar.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget