IPI -Uluslararası Basın Enstitüsü - Başkanına yıllar önce… hapiste bulunan ve işlerini yitiren gazeteci meslektaşlarımız için Ankara nezdinde devreye girip bir şeyler yapması gerektiğinden söz ettiğimde, bana “Biliyor musun? Ben artık usandım” yanıtını vermişti:
“Türkiye’de bu konular hiç bitmiyor. O iktidar gidiyor, bu iktidar geliyor… basına yönelik düşmanca tavırda değişiklik olmuyor. Bazen.. ne yapsak boş diye düşünüyorum!”
En son “Özgür Gündem”in kapatılmasına ilişkin haberleri izlediğimde, aklıma … eski IPI Başkanı’nın söylediği bu sözler geldi…
Türkiye’de her dönem ifade özgürlüklerini hedef alan baskılar; dünyanın dört bir yanında işi bu baskılarla mücadele etmek olan deneyimli bir uluslararası örgütün tepe ismini bile “bezdirmeyi başarmış” ve Türkiye vakasından “yaka silker” hale getirmişti...
Bizim kadar sözüm ona “demokrasi” ve “demokratikleşme” sevdalısı olup da dünyada basınına bu kadar istikrarlı biçimde böyle kök söktüren başka ülke yok çünkü…
Basına zulüm şampiyonluğumuz ortadayken, bu hiç elden bırakılmayan “demokrasi sahtekârlığı”, uzun yıllar boyunca Türkiye’yi izleyen herkesi sonunda bezdirmeyi başarıyor.
Bir elle verip, diğeriyle almak
Demir parmaklıklar ardında malum bizden çok gazetecisi olan ülke yok.
Hapisteki 104 gazetecinin tam 4’ü salındı diye sevinir gibi olurken en kötü darbe dönemlerini andıran biçimde en son bir gazetenin kapısına -bir ay süreliğine- kilit asıldı…
Şener, Şık, Coşkun Musluk, Muhammet Sait Çakır’ın serbest bırakılmasının yarattığı görece “umutlar”, on gün içinde berhava oldu.
“New York Times” geçen gün daha; nalına mıhına kaleme aldığı başyazısında, Türk demokrasisinin gerçek “demokrasi” olmaktan ne kadar uzak olduğunu vurguluyordu…
“Türkiye’nin demokrasisi, farklı ve kutuplaşmış bir halkın haklarını ve özgürlüklerini garanti etmekten hâlâ uzak” ifadelerini kullanan yazı özetle “Erdoğan Ortadoğu’da liderlik rolü istiyorsa, inandırıcılığını önce kendi demokrasisini güçlendirerek sağlasın” diyordu.
Bu kısır döngü görünen o ki bu topraklarda daha böyle çok sürüp gidecek…
Uluslararası baskıların gazını almak için demir parmaklıklar ardından birkaç gazeteci salıverilirken; gazetenin birine kilit vurulacak; bir elle verilen, başka elle alınacak…
Ta ki bu toplum basın ve ifade özgürlüklerinin kendisi için değerini keşfedip, bu özgürlüklerin bizzat peşine düşene kadar…
Ancak üniversitede okuyan koca bir siyaset bilimi öğrencisinin “parlamento” sözcüğünün anlamını bilmediği ülkede bunun için de ne yazık ki daha çok beklememiz gerekecek….
Olur böyle şeyler...
“Kim Milyoner Olmak İster?” yarışmacısı Gözde Umay Dalkalı’nın “parlamento” sözcüğünün karşılığını bilememesine… çok insan gibi önce ben de inanmakta zorluk çektim…
Sonra “Youtube”dan sahneyi indirip izlediğimde; üniversite öğrencisi gencin; asıl bu “bilmeme durumundan gocunmamasına” çarpıldım…
Deneyimli sunucu Kenan Işık “Siyasetle ilgileniyorsunuz. Ve bu soruyu cevaplayamıyorsunuz. Hocalarınız size bunu hatırlatacaktır” derken; en ufak bir rahatsızlık/tedirginlik/gerginlik/ gerilim/ pişmanlık/üzüntü/hayıflanma/ utanma/ çekinme emaresi göstermeyen yarışmacı hanım “Sağlık olsun! Olur böyle şeyler” havasındaydı…
O zaman işte Pakize Suda’nın Habertürk’te yaptığı “Türkiye Konuşuyor” programını hatırladım…
Halk içine dalan Suda; önüne gelene temel bilgi düzeyinde yönelttiği küçük sorularla mikrofon uzatıyordu…
“Kıbrıs nerede?” sorusuna karşılık olarak “Güney Doğu’da” diyenler oluyordu...
“Türkiye hangi yarımkürede?” sorusundaki “yarımküre” sözcüğü; insanları afallatmaya yetiyordu…
“Gazze nerede?” sorusuna “Japonya” diyenler çıkıyor; “Arap Baharı nedir?” sorusuna karşılık “baharat” demek yaratıcılığını gösterenler bulunuyordu…
Ancak en inanılmazı; “Kaçıncı yüzyıldayız?” sorusuna verilen yanıtlardı…
15. yüzyıldan başlayıp, açık arttırmayla Allah ne verdiyse…19, 20, 25. yüzyıla dek uzananlar çıkıyordu...
İnsanlarımızın çoğu, hangi yüzyılda yaşadığını bilmiyor ve bundan da gocunmuyordu…
Hal böyle olunca, Yeditepe Üniversitesi öğrencisi Dalkalı’nın “parlamento” sözcüğünü bilmemesine uzun boylu kim kafayı takacak?
“15 dakikada” şöhrete kavuşan Gözde Hanım, cahil cesareti ile övünmekte ve kendisine dil uzatmaya kalkanlarla “Twitter” üzerinden kafa bulmakta haklı...
Türkiye, Umay Dalkalı’lar için bir cennet gerçekte…
Umay Dalkalı’lar için böylesine gamsız bir cennet olduğundan, düşünenler için ateşi sürekli tazelenen bir cehennem olmak zorunda.
Yorum Gönder