İleri Demokrasilerde 'Seçim Mühendisliği' - Nilgün Cerrahoğlu

Cumhuriyet yazarı Nilgün Cerrahoğlu, nun 8 Mart 2012 köşe yazısı :
İleri Demokrasilerde 'Seçim Mühendisliği'

İran rejimi kendisini dünyanın en ileri demokrasisi görüyor.
Serde Acem mübalağası da var tabii… “İslam demokrasisi” olduğu için Tahran, kendi rejimini, rejimlerin en makbulü ve en ilerisi sayıyor…
Rusya keza…
“Yönetilebilir”, “egemen demokrasi” kavramlarıyla tanımlanan Rus demokrasisi; Moskova liderleri tarafından standart Batı demokrasilerine fark atan bir sistem olarak tanıtılıyor…
Herkesin ileri demokrasisi sonuçta kendine….
Kendine de... bu iki ileri demokraside geçen hafta sonu art arda iki seçim yapıldı.
İran’ın 2 Mart’taki “meclis seçimleriyle” Rusya’nın 4 Mart’taki “devlet başkanlığı seçimleri” çakışınca; “ileri demokrasilerin” bazı ortak özelliklerini daha yakın plan izlemek olanağı bulduk…
‘Al gülüm ver gülümün’ dayanılmaz çekiciliği
“İleri demokrasiler”; iktidarı bloke eden siyaset oligarşisi anlamına gelen “al gülüm ver gülüm” modeline büyük zaaf duyuyorlar…
Modelin patentini taşıyan Rusya’da, 8 yıl başkanlıktan sonra 4 yıllığına dizginleri görünürde “kanka” Medvedev’e devreden Putin; pazar gecesi malum emaneti geri aldı.
2018’deki bir sonraki devlet başkanlığı seçimlerini de alırsa Putin, Stalin’in çeyrek asrı bulan rekorunu kıracak...
Böyle on yıllar boyunca dönüşümlü iktidarı garantileyen “al gülüm ver gülüm modeli”; komşu İran’da da meğer Ahmedinejad’ın aklını çelmiş…
İsyan çıkaran 2009’daki “cumhurbaşkanlığı seçimlerinde” koltuğu tehlikeye giren İran Cumhurbaşkanı, bir sonraki 2013 seçiminde has adamı İsfendiyar Rahim Mashaei’yi cumhurbaşkanlığına getirmek suretiyle kendisini garantiye almayı hedeflemiş.
İran’ın, Medvedev’liğine soyunan Mashaei, Ahmedinejad’ın halefi olacak; ikili, “al gülüm ver gülüm” devletin tepesinde hanedanlarını sürdüreceklermiş…
Ancak İran “ileri demokrasisinin” dini lider faktörü; Ahmedinejad’ın planını yarı yolda bırakmış.
Sürprize geçit yok
Putin, malum Rusya’da devletin hâkim tek gücü.
İran devleti ise çift başlı.
Bir yanda Cumhurbaşkanı Ahmedinejad var. Diğer yanda asıl gücü tutan; sistemde kimin önünün açılacağına, kimin kesileceğine karar veren dini lider Hamaney…
Hamaney, kendi gücünün ilerde mayınlanması anlamına gelen bu ikili yakınlaşmayı görür görmez, harekete geçmiş. “Yılanın başı küçükken ezilir” hesabına… geçtiğimiz bahar aylarında İsfendiyar Mashaei’nin kellesini istemiş.
Ahmedinejad ile Hamaney arasında işte o gün bugündür süren ve geçen cuma yapılan son meclis seçimlerini şartlayan bilek güreşi böyle ortaya çıkıyor…
Masa başında sonucu önceden ölçülüp biçilerek tezgâhlanan seçim sonuçları uyarınca şimdi -tam öngörüldüğü üzere- dörtte üç çoğunlukla zafer, sandıkta Hamaney yandaşlarına gidiyor. “Ahmedinejadçılar” hezimet yaşıyor. Reformcu cepheye zaten seçimde yarışmak şansı bile verilmiyor.
Sandık sonuçlarının böyle milimetresiyle öngörülebildiği, sonuçları önden kotarılan; sürprize geçit vermeyen seçim şovlarına bu ülkelerde “seçim mühendisliği” adı veriliyor.
Hedef ‘statüko’
İran’da da Rusya’da da yaygın bir mühendislik türü bu. Öyle ki seçimlerin kritik sonuç rakamları bu titiz “seçim mühendisliği” çalışmasıyla ayarlanıyor.
Muhalefeti olmayan İran seçimlerinin kritik rakamı; kâh paslaşan, kâh koz paylaşan iktidar hiziplerinin aldığı oy oranlarından çok; “katılım oranı” olarak belirleniyor.
2009 isyanının açtığı güven bunalımının aşıldığını göstermek isteyen mollalar, “yüksek katılım oranını” rejimin kredibilitesinin tesisi için kullanıyor. Savaş tamtamları karşısında, halkın rejimle et tırnak olduğunu Batı’ya göstermek için bu aracı kullanmayı fırsat biliyorlar.
Mollaların beklentisi bu nedenle seçimde en az “yüzde 60” katılım olarak ilan ediliyor, ve bu kritik oran, tam isabetle seçim ertesi yüzde 64 olarak tebarüz ediyor...
Son üç ayın sokak gösterileriyle yıpranan Putin’in, Rusya’da imajını tamir edecek “kritik oy yüzdesi” de seçim arifesinde -gene aynı şekilde- yüzde 60 bandında belirleniyor…
Putin’in böylece ikinci tura kalmaksızın zaferini tescilleyeceği; “iç düşman” muhaliflerle, “dış düşman” Batı’ya karşı -aynı mollaların hesabında olduğu gibi! -bu fiyakalı oy oranının “kem gözlere şiş” sergileyeceği düşünülüyor….
Çünkü Moskova ve Tahran’da “oy mekanizması” seçmenlerin tercihlerini yansıtmaktan çok; rejimin devamını sağlayan bir “istikrar” ve “meşruiyet” nişanesi olarak görülüyor...
Bu nedenle; “kritik orana” varmak için oy satın almaktan hileye dek her yol mübah sayılıyor.
Putin de aynı mollalar gibi pazar akşamı sonuçta “kritik rakam” yüzde 64’ü buluverdi.
“Yüzde 64”; iki ileri demokrasi ülkesinde statükoyu sürdürmeye yarayan sihirli anahtar oldu.
Bu yazıyı Ortadoğu analisti Gary Sick’in sözleriyle bitirmek istiyorum:
“Batı demokrasilerinde seçim, yurttaşların tercihlerindeki değişimi belirlemek için yapılır. (Doğu’nun ileri demokrasilerinde!) amaç tam tersine, sandıkta temel yön değişikliklerinin önünü kesmek olmaktadır.”
Bunun nasıl kotarıldığını da gelecek yazıda anlatacağım.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget