Yukarıdaki başlık çok iddialı görünebilir ama değil. Dünyada ve Türkiye’deki politik gelişmelerin seyri, AKP’yi iktidara getiren iç ve dış dinamikler arasındaki uyumun hızla bozulduğunu gösteriyor.
AKP’nin başarısı, kurulu düzene ve devlete yönelik gerici eleştirisini demokratik bir itiraz gibi sunmasında yatmaktadır. Çünkü AKP-Cemaat koalisyonunun yarattığı bu yanılsama, solun ve demokratik muhalefet güçlerinin önemli bir bölümünün devlete ve sisteme yönelik yüz yıllık ilerici eleştirilerini geri çekmesine yol açmıştır.
Kendilerine sağlanan medya olanakları nedeniyle sayısal varlıklarının çok ötesinde bir toplumsal etki alanına sahip olan liberallerin bu yanılsamanın oluşturulmasındaki payı büyüktür. Bu pay, yaptıkları ideolojik hileden kaynaklanmaktadır.
Daha önce de yazdığım gibi, bu hilenin özü şudur; kendi hayatlarına ihanet eden bazı liberaller Cumhuriyet’e yönelik her eleştiri ve itirazı demokratik bir tutum olarak sunmuştur.
Oysa Cumhuriyet’e yönelik iki eleştiri vardır. Birincisi; tarihsel olarak ilerici, kategorik olarak ise devrimci eleştiridir. Bu, soldan gelen eleştiridir ve Cumhuriyeti aşarak daha da ileriye taşımayı amaçlar. 1970’li yılların CHP’si bile bu kategoride değerlendirilebilir.
İkincisi ise tarihsel bakımdan gerici ve kategorik olarak ise karşı-devrimci eleştiridir. Bu, sağdan gelen bir itirazdır. Birincisi gibi, bu gerici eleştirinin de ülkemizde yüz yılı aşan bir tarihi vardır. Temmuz 1908 Jön-Türk Devrimi (İkinci Meşrutiyet) bu büyük bölünmenin başlangıcı olarak alınabilir. Türkiye’deki gerici-muhafazakâr damar, Osmanlı-Türk modernleşmesi ve aydınlanma sürecine her aşamada direnmiştir. Bunun için emperyalistlerle işbirliği yapmaktan kaçınmamıştır.
İşte liberaller Cumhuriyet’e yönelik bu gerici eleştiriyi demokratik bir itiraz gibi sundu.
Ancak bu hilenin artık inandırıcılığı kalmadı. Ergenekon ve Balyoz davalarının hızla çökmeye başlaması da bu hilenin etkisini ve inandırıcılığını yitirmesinin bir sonucudur.
Soyut ve sahte bir demokratikleşme adına İslamcılara yönelik bütün eleştirilerini geri çeken liberallerin işlevi tamamlanmış görünüyor. Kendi hayatlarına da ihanet eden bu liberaller artık Mehmet Altan örneğinde olduğu gibi, buruşuk bir peçete şeklinde kenara atılıyor.
AKP, Batı ve ABD ile çatışarak iktidar olamayacaklarını gören ve bu nedenle sınırsız bir işbirlikçiliğe savrulan İslamcıların partisidir. Bu nedenle Erdoğan ve arkadaşları Necmettin Erbakan’ın Milli Görüş hareketinden ayrıldılar.
İlk iktidar döneminde AB sopasını kullanarak muhalefet güçlerini ezme siyaseti izleyen AKP, ikinci iktidar döneminde siyasal şiddet de kullanarak bütün devleti ele geçirdi. ABD destekli bir AKP-Cemaat projesi olarak gelişen Ergenekon darbesi, Birinci Cumhuriyet’in tasfiye sürecine dönüştü.
Bu anlamda AKP, Washington tarafından geliştirilen ve merkezinde "Ilımlı İslam" siyasetinin bulunduğu Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) stratejik bir ürünü olarak doğdu ve iktidara taşındı. Tasarlanmış, planlanmış ve üzerinde çalışılmış bir projedir. AKP, ABD’nin geliştirdiği küresel siyasetin İslam dünyasındaki taşıyıcı unsurlarından biridir.
Hükümetine destek verenlerin dışındaki her kesimle kavga eden ve giderek yalnızlaşan AKP, kendisini iktidara getiren dış dinamiklerde hızlı bir değişim olduğunun tam olarak farkında değildir.
Oysa AKP’yi iktidara getiren şartlar ve stratejik planlama gelip Suriye gerçeğine çarpmıştır. Denklem bozulmaktadır.
Suriye’ye yönelik bir askeri müdahalenin İran, Rusya ve İsrail’in de içinde yer alacağı bölgesel bir savaş demek olacağı açıktır. Bu durumda ilk hedeflerden biri de Türkiye’dir. Nitekim İran ve Rusya, Malatya Kürecik’te kurulu füze kalkanı üssünü vurabileceklerini ilan ederek bunun böyle olacağını gösterdiler.
Bir dünya savaşına yol açma potansiyeli taşıyan Suriye müdahalesi bu bakımdan Irak ve Libya savaşlarına benzemeyecektir. Bu durumu gören ABD ve müttefikleri doğrudan bir müdahale yerine Türkiye aracılığıyla Esad rejimini devirme politikası izlemeye başladılar.
Zaten ABD Başkanı Barak Obama’nın yeni küresel siyaseti de bu tip müdahaleleri tek başına değil, yerel müttefikleri aracılığıyla gerçekleştirmeyi öngörüyor.
AKP ise ihalenin üzerine kalmasından ve yalnız bırakılmaktan korkuyor. Bu korkusunda haklıdır. Dahası, doğalgaz ihtiyacının neredeyse tamamını aldığı, bölgede büyük bir askeri ve ekonomik güç olan Rusya ve İran’la bir savaşın Türkiye’yi yıkıma götüreceğini görmektedir. AKP bu yıkımın altında kalacaktır. İkircikli davranmasının nedeni budur.
Ancak AKP, kendisini iktidara getiren ve orada tutan güçlere, başta ABD’ye olmak üzere diyetini ödemek zorunda olduğunu da görmektedir. Değilse, iktidarı yitirmek ve kendisine karşı ülke içinde biriken öfkenin altında ezilmekten korkmaktadır.
Bu tablo AKP için tam bir açmaza işaret etmektedir. AKP iktidarı için 2012 zor geçecektir.
Yorum Gönder