Cumhuriyet yazarı Ümit Zileli, nin 1 Mart 2012 yazısı :
Cumhuriyet gazetesinde ilk köşe yazım 3 Mart 1997’de çıktı...
28 Şubat kararlarından yalnızca üç gün sonra... Milli Güvenlik Kurulu’nun aldığı 18 maddeden oluşan kararlar gündemin ilk sırasına oturmuştu. İrtica öncelikli tehdit olarak görülüyor, 8 yıllık zorunlu ve kesintisiz eğitime bir an önce geçilmesinin yaşamsal önemi vurgulanıyordu.
O ilk yazıma, “Uzlaşma ve Hoşgörü” başlığını atmıştım... O günlerde toplumun yapılan çirkinliklere, baskılara karşı büyük tepkisi karşısında, 2. Cumhuriyetçi, liberal etiketli bazı kalemlerin “aman ha uzlaşma olsun”, “iktidara karşı hoşgörü” çağrılarına karşı, aslında neler olduğunu, ne tür rezaletler yaşandığını anlatıyordum...
Zor, karanlık ve umutsuz günlerdi... Seçimlerde yüzde 21 oy’la birinci olan Refah Partisi, DYP lideri Tansu Çiller’in Yüce Divan korkusunu gayet akıllıca kullanarak Refahyol koalisyonunu kurmayı başarmıştı. Necmettin Erbakan, çok istediği Başbakanlık koltuğuna oturmayı becermişti... Ancak işler hiç iyi gitmiyordu!..
- Çünkü gericiler büyük bir zafer sarhoşluğuna kapılmıştı!..
***
Refahyol iktidarının gerici kanadı, Cumhuriyet tarihi boyunca içinde biriktirdiği kini ve öfkeyi inanılmaz bir çirkinlikle dışavurmuştu... İnanılması güç açıklamalar, etkinlikler birbirini izliyordu. Erbakan Meclis kürsüsünden “Adil düzen mutlaka tesis edilecek ama kanlı mı olacak kansız mı karar verin” diyordu... Bundan güç alanlar ipin ucunu iyice kaçırıyor, örneğin zamanın Kayseri Belediye Başkanı, 10 Kasım törenlerine katılmaktan utanç duyduğunu söylüyor, “İçinizden kini, nefreti eksik etmeyin” diyebiliyordu!..
Aynı dönem, Susurluk’taki meşhur kazayla birlikte “çetelerin” devletin içinde nasıl kök saldığının, nasıl mafyalaştığının bir bir ortaya saçıldığı günlerdi... O günlerde “Şaibe Hanım” lakabıyla anılan Tansu Çiller’in marifetmiş gibi tanımladığı şekliyle, “Kurşun atan, kurşun yiyen şerefli vatan evladı” katiller ortalıkta cirit atıyordu..
Merak eden arşivleri açıp baksın lütfen; bugün sapına kadar “demokrat” kesilen liberal yandaşlar ise gazete köşelerinde, televizyonlarda hiç utanıp sıkılmadan karanlığın temsilcilerine ve çete artıklarına arka çıkıyor, destek veriyorlardı!..
Diğer yanda, laik Cumhuriyeti savunan milyonlarca yurttaş ‘karanlığa’ karşı protesto mitingleriyle, “sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleriyle sesini yükseltiyordu. İktidar kanadı ve şakşakçıları ise bu eylemleri “mum söndü” ve “glu glu dansı” olarak nitelendiriyorlardı...
İşte Milli Güvenlik Kurulu’nun “28 Şubat kararları” böyle bir ortamda açıklandı. İrtica en büyük tehdit olarak işaret ediliyordu... İki ay sonra yapılan MGK toplantısında buna “Devletin içinde yuvalanan çeteler” maddesi de eklendi...
Refahyol iktidarı, üç ay sonra yıkıldı...
***
28 Şubat kararları, toplumun “Müslüman-dinsiz” diye bölündüğü, Kurtuluş Savaşı’na, Cumhuriyet devrimlerine, başta büyük devrimci Mustafa Kemal olmak üzere Cumhuriyetin kurucularına, en ağır saldırıların yapıldığı bir dönemde alındı. 8 yıllık eğitim, toplumu irticanın güdümüne sokma projesine çok ağır bir darbe indirdi...
Ancak bu kararlı adımların sonrasında, bu sürece bizzat ABD tarafından sokulan, yapılanların altını oyan ve beş yıl içinde süreci tersine çeviren “bol yıldızlı Truva atları” 28 Şubat kararlarının değerini azaltmaz...
Bu ağır dönemecin ardından iktidara gelen kadroların basiretsizliği, ABD’den ithal edilen “yeni dünya düzeni ajanları”, büyük holdinglerin yönetim kurullarına çöreklenen emekli paşalar, bankaların içini boşaltan, ekonomiyi rezilce hortumlayan anlı şanlı işadamları ise asıl teşhir edilmesi, asıl lanetlenmesi gereken suçlulardır...
- Çünkü onların sayesinde Türkiye Cumhuriyeti, 15 yıl sonra daha beter bir karanlığın içinde debeleniyor ne yazık ki!..
Yorum Gönder