Yakın tarihiyle hesaplaşmayan toplumlarda “ileri demokrasi”, “temel hak ve özgürlükler” gibi kavramlar palavra değil de nedir?
Türkiye sözde yakın geçmişiyle hesaplaşacak, darbecilerden, gençlerini işkenceden geçiren, darağacında sallayan “Asmayıp da besleyelim mi?” diyenlerden hesap soracak.
12 Eylül faşizminin lideri Kenan Evren’in savcı tarafından evinde ifadesi alındı, sonra Tahsin Şahinkaya’nın kapısı çalındı.
Hem Evren hem de Şahinkaya aynen şöyle dedi savcıya:
“Türkiye’nin 80 öncesi koşulları şimdi de olsa ve biz de o yıllardaki gibi görevde bulunsak yine darbe yapardık!”
***
Türkiye yakın tarihiyle yüzleşmekten kaçıyor...
30 yıl öncenin bile hesabını sormuyor...
Savcılar Evren’e ve Şahinkaya’ya şu karşılığı vermiyor ya da veremiyor:
“Ne oldu da Türkiye’de kan gövdeyi götürürken, 12 Eylül sabahı insanlar birbirlerini boğazlamaktan vazgeçti?”
Savcı Doğan Öz’ün katilleri hâlâ aramızda dolaşmıyor mu? 1977 kanlı 1 Mayıs’ının arkasındaki güçler bilinmiyor mu?
Kahramanmaraş, Balgat, Çorum, Bahçelievler katliamları, devletin içindeki silahlı güç odakları, Uğur Mumcu’nun yakın tarihimize ışık tutan yazıları...
Belge mi yok?
Askeri savcı Nurettin Soyer’in Uğur’a anlattıkları “12 Eylül Adaleti” kitabında yazılı.
Soyer’in anlattıkları bir belge niteliğinde.
Uğur, Nurettin Soyer’le İzmir’in Mordoğan ilçesinde konuşmuştu 1987 yılında... Ve ben de o söyleşinin tanığıyım...
Emanet deposundan çalınan silahlar, Özel Harp Dairesi’nin ABD’den sağladığı dolarlar, Orgeneral Necdet Üruğ’un Soyer’e “Sırlarımla öleceğim” demesi, Gün Sazak cinayeti, Bülent Ecevit’e “gözaltında tutulsun, bırakılmasın” buyruğu.
Bir başka önemli nokta: Özel Harp Dairesi’nde faşistlerin görev alması...
***
Türkiye son 30 yılla hesaplaşmaktan kaçınıyor...
Güney Amerika’nın en karışık dönemleri 1950-1990 arasıdır...
Uruguay ve Venezüella, o yıllardaki insan hakları ihlalleriyle hesaplaşmak için yargı yolunu açıyor.
Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica imzaladığı kararnameyle 1973-1985 yılları arasındaki askeri cunta döneminde işlenen cinayetler, işkenceler, gaspların aydınlatılması için yargıya yetki verdi ve bunun arkasında duracağını açıkladı.
Uruguay’da askeri cunta döneminde 200’ün üzerinde kişi güvenlik güçlerince kaçırılıp işkenceden geçirildikten sonra öldürülmüştü.
1985 yılında af çıktı, böyle suçları işleyenler hakkında soruşturma açılmadı. Ancak Amerika Kıtası İnsan Hakları Mahkemesi, bu yıl bir karar alıp soruşturma açılmasını istedi.
Haberi okurken Berfo Ana’lar geldi aklıma, oğul Cemil’ler.
Gözaltında kayıplar, işkenceler, ölümler...
İzmir İnciraltı Öğrenci Yurdu katliamı...
Madımak, Gazi katliamı.. ve niceleri...
***
Venezüella’da hazırlanan yasa tasarısıyla Hakikat ve Adalet Komisyonu kurulacak. Yasanın üç amacı bulunuyor. Her ölüm olayının içyüzü, üzerinin örtülmemesi, ikincisi suçun sorumlusu olanların saptanıp, yaşayan sorumluların yargı önüne çıkarılması... Üçüncüsü ise 60’lı, 70’li ve 80’li yıllarda öldürülen solcu, devrimcilerin ailelerinin onurlandırılması.
Bu arada kayıp dosyası kamuoyuna açıklanacak...
Burada önemli olan ve halen tartışılan şu:
“1999’dan beri Cumhurbaşkanı olan Hugo Chavez, daha önce niçin böyle bir adım atmadı?”
Sanırım Amerika Kıtası İnsan Hakları Mahkemesi’nin aldığı karar etkili oldu.
Hep söylüyorum:
“Türkiye yakın tarihiyle hesaplaşmalı ve yüzleşmelidir.”
***
70’li ve 80’li yıllar... 90’lı yıllarda yüzlerce faili meçhul cinayet var... Musa Anter’den Uğur Mumcu’ya; Çetin Emeç’ten Vedat Aydın’a; Muammer Aksoy’dan Mehmet Sincar’a değin insanlarımız faili meçhul cinayetlere kurban gitti...
Bakın Hrant Dink cinayetine, Malatya Zirve Yayınevi katliamına, fotoğrafı görürsünüz...
Yorum Gönder