Ankara hükümeti özellikle son yıllarda Libya’dan Mısır’a, Suriye’den Körfez’e kadar çok büyük bir atılıma geçti.
Turizmden tekstile, inşaattan gıda sanayisine kadar her alanda faaliyetler artmıştı. Türk yatırımcılarının Ortadoğu ve Afrika’ya gidişi kadar özellikle Körfez ülkelerinden önemli sermaye gelişi oldu.
İktisadi, siyasi ve kültürel alanlarda derin ve özlü ilişkilere giriliyordu. Yalnız Ankara’da değil, kimi Batı çevrelerinde de Türkiye, Ortadoğu’nun parlayan yıldızı olarak ilan edildi.
İran’la da ilişkiler, Batı ambargolarına rağmen gelişiyordu. Türk şirketleri, İran’da faaliyetlerini sürdürülüyorlardı. Hükümet, dış baskıya rağmen Tahran’la sıcak ilişkiler içindeydi.
• Ancak Ortadoğu ülkelerinin birçoğu bağımsız değillerdi, vesayet altındaydılar.
• Bir bölümü ise küresel güçlerin kontrolü altına girmemek için direniyorlardı.
Bir “tayınlama” yaparak hepsinin, “kontrol edilebilir ortak bir zemine oturtulması gerekiyordu”! Önce adamakıllı silkelenip savrulacaklar; sonra da eritilmiş kurşun gibi yeni kalıplara döküleceklerdi.
Küresel düzenin, “yalnız şirketlere değil, üslere de açık iktisadi, siyasi ve askeri piyasaları oluşturulmaktadır”. “Piyasa” tanımı genellikle iktisadi işler için kullanılır. Ancak iktisadi piyasaların küresel talepler doğrultusunda çalışabilmesi için siyasi ve askeri piyasalarla da bütünleştirilmeleri gerekir. Çünkü bu kural gerçekleşmez ise iktisadi piyasalar arzu edildiği gibi çalışamaz.
İktisadi çıkarlar, otorite ve güç hesabı yapan küresel odaklar açısından bir bütünün ayrılmaz parçalarıdır.
İstenen düzen ne?
Ortadoğu’da gerçekleştirilmek istenen düzen,
• İktisadi olarak dışa açık, tamamen özelleştirilmiş serbest bir piyasa.
• Siyasi ve askeri olarak “denetimi ve küresel otoriteyi kabul eden yeni bir yapılanma”. Yoksa, kadınların Suudi Arabistan’da araba kullanıp kullanmaması ile küresel güçlerin yakından uzaktan ilgisi yoktur.
Kaddafi ve Mübarek söz dinliyorlardı ama içeride yine de bir ikinci halka oluşturarak kendilerine özgü bir otorite kurmuşlardı. Bu otorite, örneğin Libya’nın ya da Mısır’ın bölünmesini engelliyordu.
Suriye yönetiminin “özel İran bağı ve Şii boyutu” olmasa belki de sorun yapılmazdı. Ayrıca “Kuzey Irak meselesi” ile birleştirilmeliydi.
Ankara’nın yeni konumu
AKP hükümetinin son yıllarda yürütmeye başladığı yeni Ortadoğu politikası bizzat ABD ve AB tarafından sabote edilir hale geldi.
Türkiye özellikle iktisadi alanda Libya, Tunus, Mısır, Suriye, Lübnan ve Ürdün yönetimleriyle balayı yaşarken birdenbire düşman kardeşler durumuna düşürüldü. TSK, NATO çerçevesinde Kaddafi’ye karşı operasyonların bir parçası haline geldi. Şirketlerimiz Libya, Tunus ve Mısır’dan pılıyı pırtıyı toplayarak çekildiler.
Suriye sınırında kaçanların sayısı on bini geçmiş, çadır kentler kurulmuş durumda. Türk ve Suriye askeri, sınırda karşı karşıya getirilmiş.
İran, “Türkiye Suriye’ye müdahale ederse, Tahran’ın sessiz kalamayacağını” açıklamış. Ankara birdenbire, “yeni İran politikasını, Suriye sorununa endekslemek zorunda bırakılmış”. Suriye üzerinden, İran’la da karşı karşıya gelme durumu yaratılmış.
Dün bölgede, “herkesle dost imajı veren Türkiye’den, bugün herkesle düşman bir ülke resmi çizilmeye başlamış”. Ankara, “kim itti beni” dercesine, bir U dönüşüne doğru sürükleniyor.
Bırakın çatışmayı, Suriye ve İran’la ilişkilerin soğuması ve gerilemesi bile Türkiye’ye yalnız iktisadi değil, siyasi ve askeri olarak büyük bir bedel yükleyecektir. Suriye ve İran’la sorunların büyümesi,Türkiye’nin iktisadi olarak Ortadoğu’dan soyutlanması anlamına gelir.
Türkiye bugün, “Ortadoğu’da çatıştırılan taraflardan biri” haline getirilmek isteniyor. Kuşkusuz insanın aklına bölgede sınırların ve haritaların değişmesi konusu geliyor.
Bu konuda acaba esas hedefler Kürdistan’ın genişletilmesi ve İran’ın yola getirilmesi mi? Aslında iki konu birbirine endekslenmiş durumda, İran’ın halledilmesi için büyük Kürdistan’ın oluşturulması gerekiyor.
Yoksa bütün bu kavga ve gürültülerin temelinde bu sorun mu yaratıyor? Son yirmi yılda bölgede yaşayan gelişmeler düşünülürse, nesnel bir analiz ister istemez bizi bu sonuca götürür.
Petrol, doğalgaz denetimi ve İsrail’e İran tehdidinin ortadan kaldırılması meseleleri, yaşanan çalkantılar ve çatışmalar sonucu yapılacak yeni düzenlemelere bağlanmış görünüyor.
Bu büyük operasyon ancak çıtayı çok yükselterek sağlanabileceği için bölgemiz uzun sürecek bir bunalımın içine sokulmuş bulunuyor.
Bugün TBMM’de yaşanan sorunlar, Ortadoğu’nun ve Türkiye’nin yeniden yapılandırılması ile doğrudan doğruya bağlantılıdır. Onun hem sebebi hem de sonucudur.
Yorum Gönder