‘İster Gelsinler İster Gelmesinler’ - Ali Sirmen

Kadim dostum Prof. Dr. Gencay Şaylan 26 yıl önce gerçeğin altını, hapiste çizmişti.
- Bütün kurumlar tamam, ama en önemlisi eksik; bizde demokrasi kültürü yok, demişti.
Çok doğru bir noktaya dikkati çekiyordu.
Aslında demokrasimiz, çoğunun sandığı gibi çok yeni olmanın sancısını çekmiyor, çocukluk hastalığını yaşamıyordu.
Türkiye’de ilk anayasa kabul edildiğinde, bugün Birleşmiş Milletler çatısı altında toplanmış devletlerin çoğunluğu daha ortaya çıkmış değildi.
Mithat Paşa’nın önayak olmasıyla, Şûrayı Devlet kurulduğundan bu yana bir buçuk yüzyıldan fazla süre geçti.
Kısacası, Türkiye demokrasi geçmişi sığ, demokratik kurumları fakir bir ülke değil.
Üstelik çok da ilginç, çarpıcı, bazılarında bulunmayan kimi zenginliklerle bezeli bir demokrasi tarihi var.
Örneğin, bir kurtuluş savaşı ile kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti, kendine can veren bu savaşı tam bir demokrasi ortamı içinde yürütmüştür.
Prof. Dr. Bülent Tanör, bu dönemi savaş demokrasisiolarak adlandırıyor.
Savaşın demokrasiyle yürütüldüğü, demokrasiyi doğurduğu çok ender örneklerin en parlaklarından birini ortaya koymuş bir toplumdur Türkiye.
Gelişmiş, çağdaş demokrasilerde var olan hukuki kurumların hemen hepsi de var.
Ama eksik olan gerçekten demokrasi kültürü.
***
Demokrasi kültürü, sorunların uzlaşma ile çözülmesi karşısındakinin dokunulamaz haklarına saygıda odaklanıyor.
Çağdaş demokrasi kültürü, evden başlayarak, toplumsal yaşamda öğreniliyor.
Nasıl öğrenilmesi gerektiğini, bizde de nasıl öğrenilemediğini, Emre Kongar İçimizdeki Zalimde fevkalade güzel biçimde anlatıyor.
Demokrasi kültürümüzün eksikliği, geleneklerimizden, ekonomik ilişkilerimizden, eğitim sistemimizden kaynaklanıyor ve ortaya öğrenilmiş, bir zalimlik durumu çıkıyor.
Demokrasi kültürü ve taban sorunu yumurta tavuk ilişkisine benziyor.
Tabandan demokrasi talebi gelmediği için, bu kültürü geliştirecek kurumlar ve davranışlar rejim tarafından teşvik edilmiyor. Böyle bir yol açılmadığı için de, tabanda kültür gelişmiyor ve dolayısıyla talep oluşmuyor.
Durum böyle olunca da, milli iradenin tecellisinin aracı olan seçimler demokrasiyi doğurmuyor.
Dr. Onur Öymen Demokrasiden Diktatörlüğe (Remzi Kitabevi İstanbul 2011) adlı yapıtında, eski Yunan’dan, Roma’dan, günümüze dünyada ve Türkiye’de, nasıl tek başına seçim kurumunun demokrasiye dönemeyebildiğini örnekleriyle gösteriyor.
Kitabın bir ilginç yanı da, Fransa ve Louis Napoleon örneğinde görüldüğü gibi, demokrasinin öncü ülkelerinde bile milli iradenin dikta lehine tecelli edebilmesi.
***
Evet, demokrasi kültürü olmayan toplumlarda milli irade her zaman demokrasiden ve özgürlüklerden yana tecelli etmeyebiliyor.
Hatta kimi durumlarda, seçimlerden en önde çıkanın, her şeye hakkı olduğu gibi son derecede yanlış, çağdaş demokrasinin özüyle bağdaşmayan durumlar da çıkabiliyor.
Bu gibi durumların açık diktalardan bile beter olduğunu, milli iradenin adeta baskıyı meşru kılmak gibi bir rol oynadığını söylemek de mümkün.
Demokrasi kültürünün ve uzlaşma kültürünün gelişmemesi, çoğu zaman otoriter iktidarların işine geliyor gibi görünse bile, nihai tahlilde, onları da güç durumda bırakır.
Bütün bunları düşünmemizin nedeni Başbakan’ın CHP’lilerin yemin edip, Meclis çalışmalarına katılmaları konusunda, İster gelsinler, ister gelmesinler demesi.
Gerçekten, CHP’liler ve DTP’liler Meclis’te olmasalar, olmaz mı?
Nasıl olsa milli iradenin yarısı orada, CHP ve DTP olmasa ne olur ki?denebilir mi?
Denir denir de, tıpkı Bektaşi’nin öyküsüne benzer bu durum.
Fıkra ünlüdür, sanırım bilirsiniz:
Bektaşi, hocaya sormuş:
- Hocam aptessiz namaz kılınır mı?
- Hâşâ! Hiç öyle şey olur mu? demiş Hoca.
Bektaşi gülerek yanıtlamış:
- Ama ben kıldım oldu.
Aptessiz namazı içlerine sindirenler, İster gelsinler ister gelmesinleri de sindirirler.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget