Sözün Bittiği Yer - Ali Sirmen
Önceki gün Mine, her sabah oturup gazeteleri okuduğu köşesinde bir çığlık attı, sonra da elindeki cerideyi bana uzattı:
- Bu kadar olmaz. Allahaşkına, al şunu oku!
26 Mayıs tarihli Radikal gazetesinin 20. sayfasında Mesut Hasan Benli’nin haberini gördüğüm anda sizinle paylaşmaya karar verdim.
Paylaşacaktım paylaşmasına ama ne diyecektim?
Sözün bittiği yerde ne söylenir? Ne söylenirse söylensin bir şey fark eder mi?
Neyse gelelim olaya:
Yoldan gelip geçenlerin Ankara’nın bilinen semtlerinden
Yüksel ve Konur sokaklarında nutuk atarken tanıdıkları,
biraz durup bakınca, dengesinin bozulduğunu hemen anladıkları,
Yaşar Öztemel eski bir avukat.
Kendisi 12 Eylül’de Dev-Yol davası kapsamında gözaltına alınmış,
tutuklanmış, uzun yıllar içeride kalmış ve gördüğü ağır işkence yüzünden
akli dengesini yitirmiş, dolayısıyla avukatlık da yapamaz hale gelmiş.
Son zamanlarda Ankaralılar onu Konur ve Yüksel sokaklarının köşesinde,
nutuk atarken veya yapılan eylemlere destek verirken görmekteydiler.
Semtte sık olan eylemlere destek veren Yaşar Öztemel,
23 Mayıs Pazartesi, İzmir’in Buca Belediyesi’ne iş yapan bir taşeron firmada
çalışırken sendikal faaliyeti yüzünden işten çıkarılan
Batıgül Tunç’un eylemine destek vermiş.
***
Polis, izinsiz olduğunu ileri sürdüğü gösteriyi dağıtırken,
15 kişiyi,
bu meyanda semt sakinlerinin yakından tanıdığı Yaşar Öztemel’i de nezarete almış.
Öztemel’in avukatı Duygu Demirel müvekkilinin gözaltına alınırken
polis tarafından feci şekilde dövüldüğünü,
şiddetin nezarethanede de sürdüğünü ve Öztemel’in bütün bir akşam,
elleri arkadan, ‘Amerikan’ tabir edilen biçimde kelepçeli olarak tutulduğunu
(bunun ne kadar eza verici olduğunu yaşayanlar bilirler) ileri sürüyor ve ekliyor:
- İşkence mağduru müvekkilim, üniforma görmeye dayanamıyor, dengesini yitiriyor.
12 Eylül geçeli, Yaşar Öztemel hapisten çıkalı çeyrek yüzyıl olmuş.
Ama 12 Eylül’de gördüğü şiddet ve işkenceden akli dengesini yitiren
Yaşar Öztemel hâlâ şiddete maruz kalmaya, dövülmeye devam ediyor.
Sakın bu olaya bakıp da “Türkiye cephesinde yeni bir şey yok” demeyin! Çünkü var.
12 Eylül rejiminin baskısı, dayağı, işkencesi, üniformalıydı.
Bugünün baskısı, dayağı, işkencesi, gözaltısı ve tutuklaması ise sivil.
Bilmem Yaşar Öztemel’e sivil dayak ve işkence,
üniformalıdan daha hafif gelmiş midir?
Her neyse, yarım yüzyıldan fazla bir süre geçse de,
askeri faşizm ile “ileri demokrasi” arasında baskının
üniformalı veya sivil olmasından başka bir fark olmadığı ortada.
***
Yaşar Öztemel daha sonra gözaltındaki kimi sanıklarla birlikte
toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefetten mahkemeye sevk ediliyor.
Avukat Evrim Deniz Karatana savcı ve mahkeme hâkimine
Öztemel’in cezai ehliyeti olmadığını, raporu bulunduğunu söylüyor.
O sırada nöbetçi olan, Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesi.
Mahkeme, uyarıya karşın yedi şüpheli içinden bir tek
Yaşar Öztemel’in tutuklanmasına karar veriyor.
Öztemel’in avukatı Duygu Demirel’in,
müvekkilinin cezai ehliyeti bulunmamasına rağmen neden tutuklandığı sorusuna
hâkim, tarihe geçecek şu yanıtını veriyor:
- İçeride tedavi olsun diye tutukladım.
Hukukumuzda tutuklama nedenleri CMK’nin 100. maddesinde belirtilmiştir.
Ne Türkiye’de ne de çağdaş dünyanın herhangi bir ülkesinde,
akli dengesizliklerin tedavisi için tutuklama diye bir sebep bulunmaktadır.
Akli dengesini yitirenlere ortaçağda, içlerindeki şeytanı çıkarmak üzere işkence edilir,
bunlar zaman zaman da içeri atılırlardı. Ama o uygulamalar ortaçağda kaldı.
Çağdaş bir ülkede, böyle bir gerekçe ile tutuklamaya ilk kez bizde rastlanıyor.
Değerli okurlar, bir yargıcın bu açıklaması üzerine,
artık sözün bittiği
noktaya vardığımızı belirtmekten başka söyleyecek bir şey bulamıyorum.
Daha sonra bir üst mahkemeye yapılan itiraz ile tutukluluk halinin kaldırılmasına ve
Yaşar Öztemel’in serbest bırakılmasına karar verilmiş olması bile, bilmiyorum,
durumun vahametini hafifletmeye yeter mi?
Yorum Gönder